Ekmekçi ve Kalemi

Ekmekçi, emeğe ve emekçiye hep saygılı olmuştur. Emeğe o kadar saygılıdır ki kızı Eylem, kendisini traş et­tiğinde "bu, emeğinin karşılığı, bunu alman lazım"  diye zorla para verir. Eşi Aldoğan'ın anlatı­mıyla, "Atatürk devrimlerine inanmış birisi olarak devrimleri yaşatmak ve geliştirmek O'nun en büyük isteğidir. Sosyalizme inancı tamdır. Türk halkının ancak bu yolla kurtulacağına inanmaktadır."  Ancak, Ekmekçi, ne ya­zık ki ne bu inancının  ne de "21. asrı bir göreyim; başka bir şey istemem!"  özleminin gerçekleşmesine  tanık olabilir.

Malda mülkte gözü olmayan, toplumun çıkarlarını hep ön planda tutan Ekmekçi'nin kişiliğini simgeleyen en be­lirgin özelliklerinden biri içindeki çocuk yüreğidir. Arkadaşı Fikret Ünlü, Ekmekçi'nin bu yönünü duygu yüklü bir anlatımla çok güzel vurgulamaktadır:

"Gece gündüz çocukluğuyla yatıp çocukluğuyla kalkan çocuk yürekli bir insandı. Çocukluğu, onun için, bütün kötülüklere, kin ve nefret duygularına karşı bir zırhtı. Benim gördüğüm, bunca yıllık yazarlık hayatında herkesi çocukluğuyla sevip çocukluğuyla eleştirmiş olmasıdır. Katıksız solculuğunda da hiçbir zaman kaybetmediği çocukluğunun temel taşları vardı. Doğduğu topraklara olan tutkusu da insan sevgisi de mücadele yeteneği de, uysallığı, güler yüzlülüğü, hoşgörüsü de çocukluğundan gelirdi. Acılar ve sıkıntılarla geçmiş bir ömrün olgun­luğu içinde çocuk kalabilmeyi başarması ona imrenilecek bir doğallık verirdi."

Cumartesi Arkadaşları'ndan Yüksel Onaran'ın "sevgiyi çevresinde bir ipekböceği inceliğinde dokuyan", Yıldız Sertel'in "her dertlinin derdine deva bulan lokman hekim"  ve "en zor kapıları açan usta bir çilingir" diye hak­kında duygularını dile getirdikleri Mustafa Ekmekçi, bir halk adamıdır, halkın gazetecisidir.

Gazetecilik, yazarlık uğraşını seçenler, yüklendikleri görevi hakkıyla yerine getirmelidirler. Hem de titizlikle. İzlemiş, yazmış olmak yetmez, her taşı kaldırıp altında ne var diye bakmak, yerine göre bulanık suda balık avlar gibi uğraşmak da var.

Yıllardır yazarım. Bir yargıç titizliği ararım gazetecide. Bilerek, isteyerek haksızlık olsun diye yazmadım. Gerçeklerin aydınlığa çıkmasını, haksızlıkların sergilenip düzeltilmesini istedim. Çok kimseyi kızdırıp, düşman ettim. Ne yapayım, ezileni savunurken ezen düşman kesiliyorsa...

Ölüme giden insanın olayını nasıl yazarsınız? Söylemesi kolaydır daktiloya kağıdı takıp harflere basması da belki. İçlerinde bunu yaşayanlar, ölüme gidenle ölüme gidenler, öldürülenle ölenler için kolay değildir bu.

Müsvettesiz yazdığımı bilenler, çok kolay yazdığımı sanırlar. Bense aksini düşünürüm. Çocuk doğurmak na­sılsa o da öyle1

Haftada üç gün yazı yazan bir yazar için yazı günleri olması gerekir. Yazı gününe dek konular kafada birikir, sıralanır. Bu da yetmez, kağıda dökebilmek için onları yazmaya hazır olmanız da gerek. Hazırsanız, hiç bir şey onu engelleyemez o zaman. Yazıp kurtulacaksınız!

Kimileyin günleri unuttuğum olur. Oldu da.

... İlhan Selçuk gibi, Uğur Mumcu, Ali Sirmen, Oktay Akbal gibi, her gün yazdığım günler oldu, 'Yeni Ortam' da öyleydi. O günleri düşünüp şimdi de şaşıyorum. Gecem gündüzüm kayardı. Böyle iyi!

Her yazıya oturuşta, yeni başlıyormuşum gibi bir duyguya kapılırım, 'Ya beğenilmezse?' diye. Her yazıda sı­navdan geçer gibi bir duygunun içinde yaşamak kolay olmasa gerek. Hani birine söylemişler,

-Okunmuyorsun artık, bu yazarlığı bıraksan!  diye...

-Bırakamam, çünkü ünlü oldum!  demiş.

Öyle ünlü filan olmadım, ama yazacaklarım, söyleyeceklerim bitmedi gibi geliyor!

'Ankara Notları', köşe yazıları içinde değişik bir türdü. Onun benzeri yazılar şimdi hemen her gazetede var. Bir zamanlar, anımsıyorum. 'Taklitlerinden sakınınız!' diye bir yazı da yazmıştım. Birçok arkadaş bunu yapıyor. Yazı içinde, birçok haber öğesi var. Gözden kaçan bir eksiği var, gülmece öğesi yok yazılarda. Kuru. Albenisi yok. O olmayınca canlı olmuyor. Şişirilmiş, bir rapor gibi kalıyor...

Bir yazara sormuştum.

-Yazının içinde bu kadar çok dedikoduyu kullanıyorsun, nereden buluyorsun?

-Senden öğrendik!  dedi.

-Ben hiç öyle bir şey yapmadım!  karşılığını verdim...

Yazıda dedikodu öğesinin bulunması ayrı şey, dedikoduları art arda sıralama yine ayrı şey. Yazının getirdiği bir mesaj yoksa havada kalır. Bu mesaj açık da olabilir. 'Satır arasında' da verilebilir.2

Ben inanıyorum, Türkiye'de yaşayan insanların, korkunç denecek bir sezgisi vardır. Doğruyu yanlıştan ayıran bir sağduyusu. En çıkmaz görünen sokaklardan, çıktığını görürsünüz.

Kafa ütülemeden yazmayı ilke edindim. Yazılarda, bir gülümsemeyi, insanlara çok görmedim. Vedat Dalokay, öyle derdi:

-Senin yazılarını okuyanlar, öyle kahkahalarla gülmezler, yapmazsın bunu. Ama, kesinlikle dudaklarda bir gü­lümseme eksik olmaz.3

BASIN EMEKÇİSİ

Mevlana'nın postu serdiği topraklarda doğup büyüyen Ekmekçi, tam da Mevlana'nın söylediği gibi yaptı. Göründüğü gibi oldu, olduğu gibi göründü, olduğundan başka türlü görünmeyi hiç düşünmedi. Cumhurbaşkanı'nın karşısında nasıl durdu ve davrandıysa, yoksul emekçinin ve garibanın karşısında da aynen öyle oldu.

"Hangi ortamda bulunursa bulunsun, esen rüzgara göre yön belirlemedi, nabza göre şerbet vermedi. Öfkenin kızgınlığın herkesi teslim aldığı topluluklar karşısında, Nasrettin Hoca'nın yüzyıllar sonraki bir hemşerisi olarak gülen düşünceyi seslendirdiği gibi, yerine göre yanardağ gibi öfke püskürtmekten geri durmadı.

"Yazdığı gibi yaşadı, yaşadıklarını yazdı. Yazılarını cesur bulan ve nasıl başardığını soranlara, Hüseyin Cahit Yalçın'dan örnek verip, 'korkarak' diye yanıt vermekten gocunmadı. Selçuk Altan'ın deyişiyle 'Acıyı paylaşıp azalttı, sevinci paylaşıp çoğalttı.'

"... Türk basın tarihinin en ağırlıklı kolu 'Saray gazetecisi-Köşk gazetecisi-Holding gazetecisi-Mehmetçik gaze­teci'  geleneğinden ayrı olarak, Mustafa Ekmekçi, yazdıklarında ve yaşamında hep 'basın emekçisi' olarak kaldı. Demokrasinin ve emekçilerin hizmetindeki yüreğini ve beynini ancak ölüm susturabildi."4

Oya Baydar'ın gözünde Mustafa Ekmekçi soyu tükenen bir gazetecidir.

"Ekmekçi gazeteciydi. Günümüzde, Türkiye basınında tükenme yolunda olan türden, önceliği insana ve sev­giye veren bir gazeteci; Mohikanların sonuncusu gibi bir şey... Bu özelliğinin sırrı ve kaynağı, belki de köylü ve halk kökenindeydi. O ilk gazetecilik yıllarından başlayarak, önceleri belki de bilinçsiz ve doğal bir şekilde, ama giderek mesleki sezgi ve usta bir üslupla köyü, kırı, Anadolu'yu, tepeden bakan seçkinci ve yer yer 'monşer'  bir basın ortamının bağrına taşıdı. Bu yüzden de kimileri ona hep 'Fransız'  kaldı, onu hiç anlamadı­lar. Ama halk anladı, okur anladı ve sevdi. Bir tek o, Ekmekçi, tam da bu özellikleri yüzünden, tabu sayılan birçok konuya, örneğin domuz eti yenmesinin yararları konusuna böyle açıklık ve pervasızlıkla, üstelik de bü­yük şimşekler çekmeden değinebilirdi.

TEK ÖLÇÜSÜ İNSANDI

"Mustafa Ağabey doğruluğuna inandığı düşüncelerden, siyasetlerden, insanlardan başkasının borusunu çal­madı. Siyasal kanatlar, partiler, fraksiyonlar, çevreler, insanlar arasında yaptığı tek ayrımın ölçüsü insan hak­ları ve özgürlüğüydü. Sol içinde bin bir fraksiyonun bulunduğu ve hepsinin de birbiriyle kıyasıya kavgalı olduğu dönemlerde, kendi düşüncelerinden başka hiçbir doğru kabul etmeyen; bağnazlığı ödünsüzlük, ufuk genişliği ve hoşgörüyü ihanet sayan dar kafalar, onun ölçüsünü anlayamazlardı. Belki ben bile tam anlamamıştım. Şimdi, insan haklarının çifte standart kabul etmeyeceğini, demokrasinin herkes için istenmesi gerektiğini, baskı ve zulüm karşısında ayrım yapılamayacağını acı deneylerden geçerek öğrendikten sonra, Ekmekçi'nin, o geniş yelpazesinin anlamını ve değerini daha iyi kavrıyorum. Bir gazeteci olarak haber kaynaklarının genişliği­nin sırrını da... Ekmekçi haber kaynaklarına ihanet etmedi, haberi de hiçbir çıkar uğruna çarpıtmadı. Yanlış yazdığında düzeltti, eksik yazdığında tamamladı, yalanlama geldiğinde çekinmeden ve saygıyla yayımladı."

Fakir Baykurt ise Ekmekçi'nin zor günlerin insanı olduğunun altını çizmektedir:

Ekmekçi yazılarında gerçeği özenle arar bulur, yazılarına yansıtırdı. Olayların ardını araştırır, mesleğinin kural­larına dikkat ederek yazardı. Tatlı bir dili, sıcacık bir anlatımı vardı. Herkesin bildiği, açık seçik sözcükleri kul­lanırdı. Sıkıyönetimli dönemlerde her ayrıntıyı açıkça yazamazsa bunları satırların arasına, cümlelerin içine gö­merdi. Anlaşılır mı, anlaşılmaz mı diye kaygı çekmezdi. Okurunun anlayışına güvenirdi. Bana sorarsanız, yazı­larının satır arasına çok bilgi sığdırırdı. Zor dönemlerde kaytarmayı bilmezdi.

"... Taraflı bir yazardı, ama tek taraflı değildi. Kendine, mesleğine, okuruna saygısı atbaşı giderdi. Bir gazeteci olarak görevini tam yapabilmek için ansiklopedi, sözlük karıştırır, belge inceler, kılı kırka yarardı. 5

Fakir Baykurt değerlendirmesini şöyle sürdürmektedir:

"Türkiye diktatörlükten diktatörlüğe, darbeden darbeye gide gele özgürlükleri, en başta da yazı özgürlüğünü alabildiğine daralttı. Özellikle darbe dönemlerinde durmadan yayın yasağı konuyor..... Ekmekçi bir yola baş­vurdu: Demiyor gibi görünerek derdi..... Sık sık gülmeceye, şakaya, sezdirmeden alaya yer verirdi. Bunu ya­pabilmek için evinden, eşinden, çocuklarından söz açar, anasından, kardeşlerinden anlatırdı. Kendi kendisiyle dalga geçerdi. Yumuşatır, hatta güldürücü özellikler katardı. Moliere dememiş mi;  'Söylediklerim sert, o yüz­den insanları güldürüyorum, yoksa beni asarlar!'  Mustafa da güldürür. Yazılarına doğradığı şakalar okuru yü­reğinden yakalar. Sonra birden, ya ortada ya da sonda numarasını yapar, eleştirisini saplar. Okurlar,'Okudun mu, Ekmekçi bugün ne yazmış!'  diye konuşur. Okuyan okumayana haber verir. Ben çok okur gördüm, Ekmekçi'nin Ankara Notları'  nı bir 'haber merkezi'  gibi görür, merak ettiğini orda bulurdu.

"Makal'ın Bizim Köy  notlarındaki gibi hoş bir kuruluşu vardır bu yazıların. Anadolu fıkra kaynağından birkaç damla aktarır, ara sıra yazılarının nasıl kurulduğunu anlatır, okur mektuplarına yer verir, birkaç ikinci küme şa­ire fazla takılıp kalsa da, iyi şairlerden dizeler aktarır; sonra yurdun durumunu aralara serper. Yürüyen ada­letsizliğe karşı umudu, ayağa kalkması gereken direnci mudulla dürte dürte uyandırır. Toplumsal savaşımın en uçlarında çarpışanların, ileri karakol nöbetçilerinin sıkıntılarını aktarır, onlara çabalarının boşa gitmediğini, git­meyeceğini sezdirir, onurlandırır."

DEVRİMCİ BİR KİŞİLİK

... Ekmekçi'nin köşesine girmek sanıldığınca kolay değildir; oraya holding babası, sosyete gülü, hanedan soytarısı buyur edilemez; böyle biri Ekmekçi'nin köşesinde ancak yargılanır. Buna karşın 'devr-i dilâra' da unutturulmak istenen ne kadar kişi; gazetelerin dışladığı ne kadar olay, etkinlik, toplantı varsa Ekmekçi'nin köşesinde tarihin kütüğüne geçer. Ekmekçi, Türkiye'nin sol kesiminde bilinçli iletişimin sıcak kurgusunu ya­zıya döküyor.

Buda heykeli gibidir Ekmekçi, alçakgönüllü kişiliğinde Anadolu'nun sağlıklı soluğu duyumsanır; gazetecilik te­razisinde hiç kimsenin ölçemeyeceği ağırlıkları tartar; yüzüne baktıkça Özdemir Asaf'ın bir şiirini anımsarım:

'Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu

Birinciliği beyaza verdiler.'

Babıali'nin gün geçtikçe kirlenen ortamında karayağız Ekmekçi apaktır.

Ekmekçi haftada üç gün yazar. Çamaşır günü, kabul günü, tatil günü, hamam günü gibi Ekmekçilerin evinde 'yazı günü'  vardır; çocukları bilir:

-Bugün babamızın yazı günü...

Önce yazısının 'çatısı' nı düşünür Ekmekçi, sonra çatmaya başlar; dil konusunda alabildiğine titizdir, her söz­cüğünü özenle seçer, yoğurur, fırına sürer...

Ekmekçi'nin yazısı pişkin bir ekmek gibidir; topak topak hamur yemezsin.

Basın kendi kendisini yiyor.

Gazeteci ne? Parayı bastırdın mı satın alacağın bir mal, bir köle, bir hizmetkâr mı? Genel yönetmen ne? Patronun çıkarlarını gözeten kâhya mı? Patron ne? Gazeteyi pazarlama aracı gibi gören holding babası mı? Yazar ne? Hanedanın apış arasında bir soytarı mı? Basını bu kalıba dökmek için büyük çaba var. Para, Babıâli'nin de Allah'ı oluyor.

Ama öyle bir gün gelebilir ki 'basın'  kamunun gözünde sıfırlaşabilir.

Bu yolda tehlike gün geçtikçe büyürken, Ekmekçi gibi bir gazetecinin değerine ancak okurları paha biçebilir.6

... Ekmekçi, gazeteciden öte bir yazı adamı, halk adamıydı; devrimci bir kişilikti. Ülkemizin yaşadığı devrim - karşıdevrim gelgitleri içinde, doğruları kılını kıpırdatmadan yazmasını bilen bir kalemi yitirdik.7

Demokrasi mücadelesinde uğradığı saldırı sonucu tekerlekli sandalyeye bağlanmak zorunda kalan Türkiye'nin onurlu bilim adamı Server Tanilli'ye göre de Mustafa Ekmekçi dert dinleyen, çare arayan bir anlamda Marko Paşa'dır; bir halk gazetecisidir.

HALK GAZETECİSİ

Sayısı az da olsa, kimi insanlara birer dedikodu yığını gibi gelir 'Ankara Notları' zaman zaman. Ben o görüşte değilim. Orada, bazen açık, bazen de 'satır aralarında'  bir mesaj vardır. Emekten yana, bağımsızlıktan yana, demokrasi ve aydınlıktan yana bir mesaj...

İşçi ve emekçilerin sorunlarına alınterinin altını çizerek yer vermesi; düşünce özgürlüğünü durmadan savun­ması; laiklikten ödün vermeden konuşması; din ve vicdan sömürücülerine durup durup çatması; 12 Eylül'ün, bu arada YÖK'ün ülkemizin başına bela oluşunu hep tekrarlaması; Köy Enstitülerinin anısına olan saygısı, bu temel görüşün bir sonucudur.

Domuz eti deyip tutturması da bundandır.

Düşünebiliyor musunuz, adam Müslüman mahallesinde salyangoz satıyor; satılmaz diye bilinir, ama satıyor.

Bu bir iştir ki, yürek ister, direniş  ve sabır ister.

Mustafa  Ekmekçi'de bunlar fazlasıyla var.

'Ankara Notları' nın bir başka erdemi, o geniş insan çerçevesidir. Kimler yoktur ki orada? Öğrencisi, profe­sörü, emeklisi, memuru, işçisi, köylüsü, şairi ve yazarıyla, hemen hemen bütün toplum kesimlerinden insan­lar... Sosyal çevresi en geniş gazetecilerimizdendir Ekmekçi. Bunca ilişkiyi nasıl kurar merak etmişimdir ve çoğu kez doğrudan temastan elde edilmiş gözlemlerdir yazdıkları.

Marko Paşa'dır bir anlamda, dert dinler, çare arar.

Halk gazetecisidir gerçekten.

E, koskoca Frenk Mustaa Bey'in torununa da böylesi yakışırdı!8

Tarık Dursun K., Ankara Notları' yla ilgili yazısında Ekmekçi'nin "şaşırtıcı bir gözlem gücüne sahip" olduğunu, ayrıntıların üzerine giderek buradan yazının bütününü oluşturduğunu söylemektedir:

'Ankara Notları' da bir alemdir, bilen bilir. Bir geçmiş dönemde baskıcı yönetimlerin bir gidip bir geldikleri sıra­lar okurun soluksuz okuduğu, içinden, satır aralarından bin türlü anlamlar çıkardığı, çıkarıp bir güzel bilgilendiği bir 'garip' notlardı doğrusu. Ekmekçi, evlere şenlik (ve dahi benzersiz) bir anlatı biçimi tutturmuştu o notlarda. Olayı anlatmıyor fakat anlatır gibi yapıyor, simgelere (ama en ilkelinden, en ahmağın bile şıpınişi sezinleyeceği türden) başvuruyor, olmuş bir 'şey'in olduğunu da sorulandırarak bize aktarıyordu. İnanılması zor bir yazı bi­çimiydi. Ve yalnızca Ekmekçi'nin kıvırabileceği, yalnızca onun üstesinden gelebileceği bir yazı biçimi.9

ÖRGÜTLÜ YAŞAMA İNANÇ

Ekmekçi, yaşamı boyunca hep örgütlü topluma inanmıştır. Bu inancı doğrultusunda çok sayıda kuruluşun üyesi ve kurucusu olarak görev almış, gazeteciliğin olanak verdiği ölçüde de etkinliklere katılmıştır. Meslek örgütlerinin yanı sıra insan haklarını savunan kuruluşların kurucuları arasında ve yönetim organlarında görev alması O'nun yaşama bakışının da bir başka göstergesidir. Ekmekçi'nin üyesi olduğu örgütlerin sayısı 13'ü bulmaktadır.

  1-  Türk Dil Kurumu üyesi

  2-  İstanbul Gazeteciler Cemiyeti üyesi

  3-  Halkevleri Koordinasyon Kurulu üyesi-1976

  4-  Türkiye Basın İş Sendikası Yönetim Kurulu üyesi-1964

  5-  Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi

  6-  Dil Derneği kurucusu ve Yönetim Kurulu üyesi

  7-  İnsan Hakları Derneği kurucusu ve Genel Başkan Yardımcısı

  8-  Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucusu

  9-  Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu üyesi

 10- Cumhuriyet Vakfı 8 No'lu  Kurucu Yönetim Kurulu ve Danışma Kurulu üyesi

 11- Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı (17 Kasım 1990-9 Haziran 1996)

 12- Parlamento Muhabirleri Derneği  (PMD) üyesi

 13- Türk İdareciler Derneği Onur üyesi

Mustafa Ekmekçi, Türk Dil Kurumu'ndan 1964 ve 1974'te; Ankara Gazeteciler Cemiyeti'nden 1964'te; ÇGD'den 1988'de aldığı ödüllerden başka "düşünce ve örgütlenme özgürlüğü yolundaki çabaları; demokrasi ve barış savaşımına  katkıları; köy enstitülerini tutuculara karşı kalemini kalkan yaparak savunması" dolayısıyla 19 Şubat 1988'de Gün  ve İşçinin Alınteri  dergileri, 27 Kasım 1988'de Eğit-Der ile 25 Kasım 1990'da Kartal Belediyesi'nden ödüller alır. (BELGE NO: 24; 25)

Ekmekçi, 12 Eylül sonrası düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar ile tekelleşmenin basında yarattığı mesleki erozyon karşısında, örgütsel tepkinin zorunluluğuna olan inancı nedeniyle kuruluşundan beri omuz verdiği Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD)'nin 17 Kasım 1990-9 Haziran 1996 tarihleri arasında 5 yıl 6 ay 22 gün süreyle Genel Başkanlığını üstlenir; düşünce ve ifade özgürlüğünü katleden uygulamalara, faili meçhul(!) cinayetlere karşı en ön safta mücadele verir.

VE YAPITLARI

Yayın politikasındaki anlaşmazlık yüzünden İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu'yla birlikte Cumhuriyet gazetesinden 6 Kasım 1991'de ayrılır. Cumhuriyet' ten ayrı kalışı  5 ay sürer;  yönetim değişikliğiyle birlikte 9 Nisan 1992'de geri döner. Mustafa Ekmekçi Cumhuriyet' ten ayrı kaldığı günlerde, genel başkanlığını üstlendiği ÇGD'de, kendi dertlerini unutmuş, işsiz genç gazetecilerin sorunlarına çare bulmaya çalışmıştır.

Ekmekçi'nin Cumhuriyet' e ne kadar bağlı olduğuna; gazetenin yayın politikası ve tiraj durumuyla hastasının nabzını izleyen bir doktor duyarlığıyla çalıştığı dönemdeki kadar ilgilendiğine o günlerin sıkıntılarını O'nunla bir­likte yaşayan herkes tanıktır.

Ekmekçi, her satırında Anadolu insanı ve sorunlarının yer aldığı yazılarından bir bölümünü 8 kitap halinde top­lamıştır. İlk baskısı Nisan 1976'da Tekin Yayın-evi'nce yapılan Gün Ola Harman Ola, Eylül 1987'de Boyut Yayınları'nın çıkardığı Kılçıklı Balıklar ve yine Tekin Yayınevi'nce Aralık 1987'de bastırılan Uyanın Heeey  kitap­larından sonra, 1995'in Ocak ayında  Gün Ola Harman Ola' nın ikinci baskısı, ÇGD Yayınları;  Nisan'da da Ankara Notları' ndan seçmelerin yer aldığı Tilkiyle Kuyruğu Ümit Yayıncılık tarafından yayımlanır.

Bir yıl sonra da 1996'nın Mayıs ayında Çarıklılar, Ümit Yayıncılık; Domuzuna Yazılar, Gülgeç Yayınları; Kasım'da Eylül Yazıları, Güldikeni Yayınları; Aralık'ta da Öksüz Yamalığı, Çağdaş Yayınları arasında çıkar.

Ekmekçi, Domuzuna Yazılar kitabının devamı niteliğinde, domuz etinden yapılan yemeklerle ilgili başka bir ya­pıtın hazırlığı içinde olmasına karşın bu çalışmasını  ne yazık ki erken gelen ölüm nedeniyle sonuçlandırama­mıştır.

  • 1. Mustafa Ekmekçi, Gün Ola Harman Ola, İstanbul, C.I, 1.B., Tekin Yayınevi, 1976, s.6.
  • 2. ______ Tilkiyle Kuyruğu,  s.145-147.
  • 3. ______ Gün Ola Harman Ola, 2.B., Ankara, ÇGD Yayınları, 1995, s.VII.
  • 4. Rahmi Yıldırım, "Ekmek Kadar Temiz, Su Gibi Aydın," ÇGD Çağdaş Basın, 21 Mayıs 1997.
  • 5. Fakir Baykurt, a.y.
  • 6. İlhan Selçuk, "Kol, Yen, Mintan," Cumhuriyet, 25 Aralık 1988.
  • 7. ______ "Alkışlarla," Cumhuriyet, 22 Mayıs 1997.
  • 8. Server Tanilli, "Ekmekçi'nin Kalemi," Cumhuriyet, 22 Eylül 1995
  • 9. Tarık Dursun K., "Ekmekçi'nin 'Çarıklılar'ı...," Yeni Yüzyıl, 27 Ağustos 1996.