Mega Medya

Holdinglerin basın dünyasını ele geçirmesiyle başlayan yeni süreç "mega medya dönemi" olarak da tanımlan­maktadır.

Gazetelerin ve televizyonların sahipliklerine çok büyük işadamlarının soyunduğu, gazete sahiplerinin TV sa­hipliğine, TV sahiplerinin gazete sahipliğine merak saldığı ve gazete ve televizyonlarda ancak onların istediği konulara yer verildiği, ancak onların istediği konuların abartıldığı, kamuoyunun her konuda tek yanlı oluşturul­duğu, 12 Eylül darbesinden önce 24 Ocak kararlarıyla ekonomide tekelciliği amaçlayan ve 12 Eylül'den son­raki askeri dönemde düşüncede tek sesliliği gözetmeyi ön plana çıkaran ve sözde sivilleşmenin yaşandığı, (bu) dönemde de askerlerin çağırıp buyruk verdiği ve verilen buyruğu özenle yerine getiren bir 'mega med­ya'...1

"Mega medya" döneminde kamuoyunun tek yanlı oluşturulmasında basın patronlarının yanı sıra RTÜK denetimi ve "brifing gazeteciliği" de önemli  rol oynamaktadır. Halen 16 ulusal, 15 bölgesel, 230 yerel olmak üzere top­lam 261 televizyon; 36 ulusal, 108 bölgesel ve 1056 yerel olmak üzere toplam 1200 radyo kuruluşunun faali­yette bulunduğu Türkiye'de RTÜK, özellikle muhalif radyo ve televizyonlar ile resmi söyleme aykırı yayınlara karşı sansür kurulu işlevi görmekte; bu kurumları sıkı denetim altında tutmaktadır. RTÜK'ün radyo televizyon yayını yapan kuruluşların frekans ihalesine girebilmeleri için başbakanlıktan "ulusal güvenlik belgesi" almala­rını; sahip, yönetici ve yayın sorumlularının düşünce suçundan hüküm giymemiş olma­larını da zorunlu kılan son yönetmelik değişikliği (9 Aralık 1998) bu  görüşü doğrulamaktadır. Söz konusu de­ğişiklik "sansür" ve "ba­sın özgürlüğünün katli" olarak da nitelendirilmiştir. RTÜK, kurulduğu 1994 yılından itiba­ren 4 yıl içinde radyo ve televizyonlara 220 kez yayın durdurma ve 463 kez uyarı cezası uygulamıştır; yayın durdurma cezalarının 143'ü televizyonlara, 77'si ise radyolara karşı alınmıştır. Uyarı cezalarının ise 313'ü TV, 150'si radyolara ve­rilmiştir. Uyarıların 88'i ile durdurmaların (kapatma) 57'si "bölücü" ve "irticai" olduğu ileri sürülen yayınlarla ilgi­lidir: Yayın durdurma kapsamında verilen kapatma cezasının (57 kez) toplamı 3.666 güne (10 yılı aşkın bir süre) ulaşmaktadır: 1.879 gün "bölücü yayın" iddiasıyla; 64 gün "ayrımcılık" kapsamında; 1.723 gün de "şiddet ve teröre teşvik" gerekçesiyle verilmiştir.2

"Brifing gazeteciliği" olarak bilinen uygulamada ise iç tehdit kapsamında "terör" ve "irtica" adıyla tanımlanan Kürt sorunu ve İslami akımlar konusundaki devlet politikaları Genelkurmay Başkanlığı'nca düzenlenen brifin­glerde gazete sahip ve yöneticileriyle muhabirlere anlatılmakta; yürütülen mücadelede kamuoyu desteğini sağlamak amacıyla basın yönlendirilmektedir. Güneydoğu'daki çatışmaların yoğunlaştığı 1990'lı yıllardan başlayarak ve özellikle Refahyol hükümeti döneminde, 28 Şubat süreciyle birlikte, "brifing gazeteciliği"nin basının yayın poli­tikalarının belirlenmesinde önemli bir rol oynadığı gözlemlenmektedir.3

28 Şubat sürecinde dikkati çeken bir başka gelişme de "yurtiçi ve yurtdışında Türk Silahlı Kuvvetleri komuta ve kontrolü altında bulunan bölgelerde icra edilecek basına açık faaliyetleri" izleyebilmek için basın yayın kuru­luşları mensupları için konulan akredite koşullarıdır. Basın ve yayın kuruluşlarının Adana bölge temsilciliklerine gönderilen 6'ncı Kolordu Komutanlığı'nın 16 Haziran 1997 tarihli yazısında belirtilen "Akredite İşlemleri Genel ve Özel Esasları"nda Türk Silahlı Kuvvetleri etkinliklerini izleyecek gazetecilerde aranacak genel nitelikler şöyle sıralanmaktadır:

1.GENEL ESASLAR:

Anayasanın başlangıç metninde ifadesini bulan 'hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının Devleti ve Ülkesiyle Bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk Milliyetçiliği ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında KORUNMA görmeyeceği ve laiklik ilkesinin ge­reği kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı' fikir, inanç ve kararıyla anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere Yüce Türk Milleti tarafından onaylanan Anayasa'nın konu ile 'ilgili' aşağıdaki hükümlerine aykırı hareket eden Basın ve Yayın Kuruluşlarının temsilcilerinin akrediteleri aşağıda açıklanan durumları devam ettiği sürece onaylanamaz ve onaylanmış olanları iptal edilir.

a.Türkiye'de yayınlanan sürekli yayınlardan:

(1)Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,

(2)Cumhuriyetin temel ilkelerine,

(3)Milli Güvenliğe,

(4)Genel ahlaka,

aykırı yayınlardan dolayı mahkum olan, haklarında suç duyurusunda bulunulan ve bu yöndeki yayınları devam eden kurumların temsilcileri.

b.Ayrıca;

(1)Devletin İç ve Dış Güvenliği,

(2)Ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden,

(3)Suç işlemeye,

(4)Ayaklanmaya,

(5)İsyana teşvik eder nitelikte olan,

(6)Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber ve yazıyı yazan veya bastıranlar, veya aynı amaçla basanlar, başkasına verenlerle ilişkisi olan kurum temsilcileri.

c.Anayasal hak ve hürriyetlerini,

(1)Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak,

(2)Türk devletinin ve Cumhuriyeti'nin varlığını tehlikeye düşürmek,

(3)Devletin bir kişi veya zümre veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak,

(4)DİL, IRK, DİN ve Mezhep ayırımı yaparak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanan kuruluşların temsilcileri.

d.3984 sayılı Radyo-Televizyon Kuruluş ve Yayınları hakkında kanunun 4 ncü maddesinde yer alan Yayın İlkeleri ile aynı kanunun Yönetmeliğinin 5 nci maddesinde yer alan Genel Yayın İlkelerini ihlal eden Radyo ve Televizyon kuruluşlarının temsilcileri.

Özel esaslar da ise "Devletin, Ülkenin ve Milletin birlik ve bütünlüğü hakkında olumsuz ve gerçek yayınları tespit edilenlerin akrediteleri yapılmaz, yapılmış olanlar iptal edilir" hükmü öngörülmektedir. Bir başka özel ko­şulda da "...seçilecek temsilcilerin bayanlarda 18 yaşın üstünde, erkeklerde ise askerliğini yapmış olanlardan tercih edilmesinin daha uygun olacağı değerlendirilmektedir" ifadesine yer verilmektedir.

Devlet-basın ilişkisinin bir diğer biçimini de kamu bankaları aracılığıyla reklam pastasından medyaya aktarılan paylar oluşturmaktadır. Örneğin, 7 ulusal televizyonla 21 gazete, Hürriyet  dergi grubu ve Medya D'ye 1995 yılında Ziraat Bankası, Emlakbank, Halkbank ve Vakıfbank tarafından toplam 2 trilyon 481 milyar 761 milyon 577 bin 395 liralık reklam verilmiştir.

Aynı bankalar aracılığıyla medyaya 1995-1996 yıllarında verilen kredi ve reklamlara ilişkin bir başka değerlendirmeye göre de basına yapılan ödemelerin toplamı Nisan 1997 değerleriyle 60 trilyon 886 milyar liraya ulaşmaktadır. Devletin kredi ve reklam olarak kamu bankaları aracılığıyla medyaya yaptığı bu ödemelerin yüzde 62'si Bilgin ve Doğan gruplarına gitmiştir. Hürriyet, Milliyet, Radikal gazeteleriyle Kanal D televizyonuna sahip Doğan Grubu 21 trilyon 454 milyar TL; Sabah, Yeni Yüzyıl, Yeni Asır gazeteleriyle ATV televizyonunun bağlı bulunduğu Bilgin Grubu ise 16 trilyon 488 milyar TL tutarında kredi ve reklam almıştır. Emlakbank, Vakıfbank, Halk Bankası ve Ziraat Bankası tarafından söz konusu yıllarda medyaya verilen kredi ve reklamların dağılımı şöyledir4:

 

 

TABLO: 14 MEDYAYA VERİLEN KREDİ VE REKLAMLAR

(1995-1996)

 

 

KURULUŞUN   1995  1996  TOPLAM

       ADI  (MİLYAR/TL)      (MİLYAR/TL)      (MİLYAR/TL)     

Bilgin Grubu      12.033      4.455 16.488

Doğan Grubu 11.456      9.998 21.454

Aslı Gazetecilik(Akşam Grubu) 8.428 1.746 10.174

İktisat Bankacılık-Erol Aksoy

(Show TV+Cine 5)  2.607 2.483 5.090

İhlas Holding (Türkiye+TGRT) 2.191 1.672 3.863

HBB   0.384 0.079 0.463

İnterstar   0.113 0.105 0.218

Kanal 6     0.103 0.051 0.154

Kanal 7     -     0.054 0.054

Diğer 1.829 1.099 2.928

TOPLAM (MİLYAR/TL

Nisan 1997 $ kuru değerl. göre)    39.144      21.742      60.886

 

 

Bu arada, bankalar, banker kuruluşları ile basın arasında parasal kredi dışında; SEKA'dan kağıt alarak bu ya­yın organlarına aktarılması şeklinde ortaya çıkan yeni bir ilişki dikkat çekmektedir. Faisal Finans Kurumu ve Al Baraka Türk'ün, 1 Ocak 1988 - 6 Eylül 1988 tarihleri arasında SEKA'nın  Aksu ve Balıkesir fabrikalarından ala­rak Türkiye  ve Tercüman  gazetelerine verdikleri kağıt  toplam 2 milyon 765 bin 992 kg'dır.5

Devlet desteğinin  başka bir boyutu ise ayrıntıları ve işleyişi önceki bölümlerde anlatılan kağıt sübvansiyonu ve tahsisi olmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında başlayan bu destek basın üzerinde devlet kontrolünün önemli araçlarından birini oluşturmuştur.

BİRİNCİ KUVVET MEDYA

Türkiye'de devlet-basın-sermaye sarmalının tekelci yapısı, bugün medyanın en belirgin niteliği haline gelmiştir. Gücün medyası; devletle  "dirsek temasında" dır. Hatta kendisini artık birinci güç olarak görmeye başlayan basında, "gazeteciler, maalesef Türkiye'de artık gazeteleri değil, devleti idare etmenin peşinde(dir)." 6 Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de"medyanın, devleti yönetmek istediğini" belirterek "medyanın birinci kuv­vet olma heveslerinden, devletleri ve hükümetleri yönetme arzusundan hemen her ülkede tedirginlikler var" saptamasını yapmaktadır.7

Demokrasiyle yönetilen ülkelerde basın, yasama-yürütme-yargıdan sonra dördüncü güç konumuna gelmiş an­cak bununla yetinmeyip birinci güç konumunu talep etmeye başlamıştır. Türkiye'de de medyada benzer eğilim­leri görmek olasıdır. Medyanın yargısız infaz yaptığı, insanları mahkemeye çıkmadan suçladığı ve mahkum et­tiği, izlenme ya da okunma oranını yükseltmek için olayları çarpıcı, ilgi çekici hale getirdiği, abarttığı, haber verme yerine zaman zaman haber yaratma yöntemini seçtiği, medya kuruluşlarına yöneltilen eleştiriler arasın­dadır....[B]enzer kaygıların medya çalışanlarınca da paylaşıldığı ortaya çıkmaktadır. Medya çalışanlarından (TÜGİAD tarafından yaptırılan araştırmayla ilgili) ankete cevap verenlerin yüzde 65'inin (inancına göre) 'Türk basın yayın kuruluşları yaptığı haber ve yayınlarla yargıyı etkilemekte ve sorumsuzca davranmaktadır.' ..... Bu bulgu, (basının) savcı ya da mahkemelerin görevlerini üstlenme eğilimini doğrular niteliktedir.8

Holdinglerin medyayı ele geçirme süreci yaşanırken "Birtakım işadamları, son birkaç yılda nereden bu kadar çok para kazandı? Bunların niçin birden bire medya sevgisi kabardı? Kendilerini koruma içgüdüsüyle mi ga­zete ve TV kanalları satın alıyorlar?" soruları sorulmaya başlamıştır.9

Gazeteler, artan güçlerini, öteki üç güç (yasama, yürütme, yargı) üzerinde daha etkili bir biçimde kullanıp, bundan yararlanıp başka işler çevirmektedir. Nitekim, şimdi bütün iş adamlarının gazete sahibi olmak isteme­leri bundan ileri gelmektedir.10

1960'lı yılların efsane gazetesi Akşam' ın sahibi Malik Yolaç, kendini korumak için basın patronu olduğunu açık yüreklilikle anlatmaktadır:

...[B]üyümüştük, gözler üzerimize dönmeye ve düşman kazanmaya başlamıştık... Bizi koruyacak bir güce ihtiyaç duydum ve işte o zaman gazete sahibi olmayı kafama koydum.11

Siyaset-Ticaret-Mafya üçgeninde banka ve medya dünyasında adını duyuran işadamı Korkmaz Yiğit de, Milliyet' i aldıktan sonra "medyadan siyasi ve politik hiçbir beklentim yok"12 demesine karşın daha sonra "işini devam ettirebilmek için televizyona ihtiyacı" bulunduğunu belirtmektedir.13 Yiğit, Türkbank'ı satın al­masının (4 Ağustos 1998) perde arkasını anlattığı video kasette, siyasi güce ihtiyacı olduğunu anladığını; kendisine yardımcı olan işadamı  Kamuran Çörtük'ün "muhakkak gazete gerekli" uyarısı üzerine gazete sahibi olmak için iktidardaki politikacılarla görüşmeler yaptığını, destek sözü aldığını ifade etmektedir.14

Televizyon ve gazetelere ilgi duyan sermayedarlar, bu stratejik aletleri yükselme amaçlarına hizmet edecek biçimde kullanmak istiyorlar... İlk ticari televizyon, sahibi olan aileyi [Uzan ailesi], sessiz sedasız ülkenin en zenginlerinden biri yaptı. Birkaç gazeteye ve kanala hükmeden bir başka sanayi grubu, hükümet düşürüp hü­kümet kurmakla övünse yeridir; siyasi hayatı etkilemekte hükmettikleri medyanın büyük rolü oldu.....RTÜK'ün ceza uygulaması da bir biçimde sınırlandırılabilir (veya RTÜK'ün yapısıyla oynanabilir) ise, medya ülkemizin si­yasetinin ve kültürünün tek belirleyicisi haline gelecek. Böyle bir gücü kim istemez? Çarpık sistem yüzünden, Türkiye, kökeni meçhul sermayenin, Mafya ile el ele vererek, medyaya çöreklendiği, medya gücünün de ihale­lerle, özelleştirme satışlarında ve borsayı etkilemede kullanılabildiği bir ülkeye dönüştü.15

 Holding sahibi ile iktidar  sahipleri arasına bir "köprü" gibi uzatılıveren gazete, holdinglerin elinde bir silah gibi kullanılmakta­dır.16

Uzan Grubunun büyük bir iddiayla basın dünyasına girmeye başladığı; devletin tepe noktalarının  desteği ile hızla ikinci elden banka-televizyon-gazete toplayan Korkmaz Yiğit' in kendisiyle birlikte 55. Mesut Yılmaz Hükümeti'nin de yıkılmasına yol açan gelişmelerin sıcak biçimde yaşandığı bir ortamda, gücün medyası bugün hala Bilgin ve Doğan  grubunun kontrolündedir.17 Promosyon ve ansiklopedi savaşlarında olduğu gibi ara­larında kıyasıya rekabet eden bu iki grup, dağıtım ve reklam alanında birlikte kartel kurabilmekte ve kendile­rinden ayrılan gazetecilerin diğer grupta istihdam edilmemesine ilişkin gizli anlaşma yapabilmektedirler.18 Gizli anlaşma, Milliyet gazetesinin Korkmaz Yiğit tarafından satın alınmasıyla birlikte delinmiş; gruplar arasında transferler başlamıştır. Uzanlar'ın Birleşik Basın Dağıtım'dan yüzde 16 pay almasıyla da dağıtım karteli çatla­mıştır.19

Gazetelerin, gazetecilik alanı dışındaki amaçlarla uğraşmaları, böylece bu amaçların birer organı durumuna dönüşmeleri, basın için en büyük tehlike haline gelmiştir. Holdingleşme ve kartelleşme sürecinde gazetecilerin  yayın organlarının üst düzey yöneticilerinin 167 yıllık basın tarihi içindeki "misyonları" nda da farklılaşmalar başlamıştır. Sermayeye karşı bağımsız olması gereken yayın organlarının üst düzey yöneticileri, yazarlar tam tersine giderek  şirket temsilciliği ya da komisyonculuk yapar hale gelmişlerdir.

Doğan Yayın Holding'in üst düzey yöneticiliğinin yanı sıra Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmenliğini de sür­düren Ertuğrul Özkök, artık -70'li yıllarda verdiği gazete ilanlarıyla Ecevit hükümetine savaş açan iş dünyası­nın devlerini çatısı altında toplayan- TÜSİAD'ın da üyesi olabilmektedir. Basındaki yeni misyonun en güçlü temsilcilerinden Sabah gazetetesinin Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu da kendisini "patronuna para ka­zandırmakla görevli bir şirket yönetici gibi" gördüğünü söyleyebilmektedir.

Benim (Zafer Mutlu) Babıali'nin bugüne kadar gördüğüm genel yayın yönetmenleri dışında bir yapım vardı. Kendimi gazeteyi yapmakla görevli bir genel yayın yönetmeni olarak değil patronuma para kazandırmakla gö­revli bir şirket yöneticisi gibi gördüm. Onun için kendimi hep Arçelik Genel Müdüründen farksız gördüm. Benim ana işim patronuma çok para kazandırmaktı. Şirketim büyüyecek, şirketim çok para kazanacak, ben de klasik maaşın dışında para kazanacağım.' Bu felsefeden hareket eden Mutlu kısa bir süre sonra zengin oldu..... Türkiye'nin en çok maaş alan genel yayın yönetmeni olan Mutlu, Dinç Bilgin'in kurduğu diğer şirketlerde de hisse sahibi oldu. (Bilgin, Mutlu'ya 1987'de Sabah' ın yüzde 5 hissesini vermişti.) Trabya sırtlarındaki sakin bir semtten Boğaz'a bakan değeri bir milyon dolara yakın bir villa satın aldı. Hangi arabayı almak istiyorsa onu alabiliyor ve tatil için dünyanın neresine isterse gidebiliyordu. Her türlü harcama olanağı vardı. Güneri Cıvaoğlu, Mehmet Ali Birand ve Mehmet Barlas gibi milyarder gazeteciler arasına katılmıştı. Ve belki de arala­rında en zengin olanıydı.20

Tercüman gazetesinde Nazlı Ilıcak, Güneri Cıvaoğlu yönetimindeki Güneş gazetesinin basın dünyasındaki taşları yerinden oynattığı 1982 yılının ilk aylarında, kaleme aldığı köşe yazısında sanki bir yerlere mesaj ver­mektedir:

... Transfer ücreti olarak, ilk kalemde ödenen 33 milyon liralık mevduat sertifikasını görüyoruz. Bu 33 milyon lira anında Zürih'te Centrale Bankası'nda dolar hesabına dönüşmüştür. Sonra, bir de bakıyoruz, aynı kimse, yurtdışındaki dövizlerin peşine düşmüş, namus ve ahlak timsali kesilmiş... Peki, kamyon ve çelik satışından aldığı yüzdeler için kalemini bir işadamına kiralayan da bu şahıs değil miydi? Hayret doğrusu! İnsan yaşadıkça nelere şahit oluyor."21

Uğur Mumcu da 13 ay sonra "gizemli" bir üslupla isim vermeden bu yazıya atıfta bulunarak, bazı gazete yöne­ticileri ve yazarların bir takım karanlık yollarla gelirlerinin çok üstünde bir yaşam düzeyi tutturmalarına dikkat çekmektedir:

Belki unutmuşsunuzdur; anımsatalım. Sağ eğilimli bir gazetenin genel yönetmeni, gazetesinden ayrılıp bir başka gazetenin kurucuları arasına katılmıştı. Tam bu günlerde, bu sağ eğilimli gazetenin birinci sayfasında gazetenin eski yöneticisi için çok ağır bir suçlama yer aldı. Yazıya göre, gazetenin eski yöneticisine '33 mil­yon liralık mevduat sertifikası' ödenmiş ve bu para, Zürih'te 'Centrale Bank'ın dolar hesabına dönüşmüştü. Bu dehşetengiz suçlama bununla da kalmıyordu. Yazar, eski genel yönetmenine kamuoyu önünde soruyordu:

-Peki kamyon ve çelik satışından aldığı yüzdeler için kalemini bir işadamına kiralayan da bu şahıs değil midir? Hayret doğrusu! İnsan yaşadıkça nelere şahit oluyor...

Gerçekten, insan yaşadıkça nelere tanık oluyor! Demek ki bazı gazeteciler, bazı gazete yöneticileri, 'çelik ve kamyon satışından yüzdeler' alarak para kazanmaktadırlar. Peki, gazetenin yazarı, eski genel yayın müdürü­nün bu hünerini yeni mi öğrenmişti? Genel yayın müdürü bu yüzdeleri alırken, gazete içinde hiç kimse dönen dolapları bilmiyor, görmüyor ya da sezmiyor muydu? Alınan bu yüzdeler, genel yayın müdürü bu sağcı gazete­den ayrıldığı zaman mı akla gelmişti?22

Odalar Birliği Başkanı Sezai Dıblan'ın da 1974 - 1979 yılları arasında "özel sektörün dinamik ve devamlı müda­faası" amacıyla 7 milyon 981 bin lirayı "basın mensuplarına, yazar ve çizer takımına" dağıttığı ileri sürülmekte­dir.23

BAĞIMLI GAZETECİLER

Gelinen bu noktada "reklam pastasına elinde tutan 'gizli' sanayi ve mali devlerin istemedikleri kişilere yazı yazdırmama talimatını ellerinde bulundurmaları"  nedeniyle  medyanın kalıplarına uymayanlara gazete sayfaları, televizyon ekranları kapanmakta24; işverenin çıkarlarına ters düşen ya da işverene ait şirketlerle ilgili olumsuz bir haber yayın(lanamamakta); direkt olarak işverenin sansürü ile karşı karşıya kalınmaktadır.25

... Bugün gazetecilerimizin büyük bölümü bağımlıdır, bir bölümü gazetelerinin kuralları ile sınırlı yayıncılık yapmaktadır. Bir yazıişleri müdürünün veya patronun hoşuna gitmeyecek haberleri yazma şansları yoktur. Basın dünyası ekonomik olarak güçlenerek işadamlarıyla sıcak ilişkiler kurduğu günden bu yana bağımlılığın arttığını söylemek yerinde olacaktır. Nitekim bugün bazı grupların aleyhine tek satır haber okumanız mümkün değildir. Örneğin halkın yakından tanıdığı ünlü işadamlarının hepsi sevimli, çalışkan ve birer vatanperver kişi­lerdir. Hata yapmazlar, hatta kuruluşları bile yanlışlık yapmaz, kazara yapmış olsalar bile bunları yazmak ye­rinde olmaz. Çünkü gazete içinde gözle görünmeyen bir sansür vardır. Bu tarz haberler yazılır ama yayınlan­maz. Buna karşı çıkanlara da yol gösterilir, iş akitleri feshedilir ve bu kişiler başka gazetelerde de iş bulamaz. Çünkü bu tipler cesur ve tarafsız kişilerdir. Ne var ki; bugünkü ortamda tarafsızlık önemli değildir, aksine ta­raflı olmak makbuldür..... son yıllarda gazeteler sermayenin eline geçtiği için artık eskisi kadar işçiden yana haber yayınlanmamaktadır.

"Halkın menfaatini düşünen ve bağımlı olmayan kaç gazetecinin kaldığı sorusuna cevap vermek oldukça güç­leşmiştir. Çünkü gazeteler fazla satarak kazançlarını artırmak isterken, gazeteciler de fazla para kazanmak hırsına kavuşmuşlardır. Parayı verenler istediklerini yazdırmakta veya istemediklerine sütunlarında yer ver­memektedirler. Böyle bir gazetecilik anlayışının yerleşmesi mesleğin saygınlığını tüketmesi anlamına gelmek­tedir. Bir tarihlerde simitle karın doyuranlar bugün lüks otellerin barlarında içki içmektedir, bunda kınanacak bir husus yok diyenler bizim sorumuza cevap vermelidir. Kaç gazeteci bugün bağımsızdır? Yoksa çoğunluğuna yakını çalıştıkları yayın organlarının emir kulu haline mi gelmişlerdir? Şu günlerde (21 Aralık 1993) siyaset are­nasında güç bulanların, yayın organlarını ekonomik olarak ele geçirdikleri, bazı gazetecilere imtiyazlar tanındığı iddiaları artmaktadır. Sol veya sağ kesimden pek çok gazetecinin kendi menfaatlerini ön planda görmeye başlamaları ve idealist görünenlerin içyüzlerinin öğrenilmesi basınımızın bugünkü çehresini yansıtmaktadır.26

Gazeteciler vatandaştan uzaklaşmış, halktan kopmuştur. Dolayısıyla gazeteler de halktan uzaklaşmıştır. Bugün gazetecilerin buluştukları, birbirlerini gördükleri, halkla temasa geçtikleri tek yer, büyük işadamlarının ve resmi kuruluşların kokteylleridir.27

Babıali'de gazete sahibi profili son on yıldır tümüyle değişti. Şimdi (1992) işadamları gazete sahibi oldular.... Bu tipteki gazete patronlarının gazetelerinin başına geçirdikleri meslektaşlarımız da gazeteciliklerini yaparken  patronlarının konum ve çıkarlarını kerteriz almaya başladılar. Bu durumda basın asli görevinden saptı. Devlete ve hükümetlere bağımlılığı daha da arttı. Bunlardan kimileri mesleklerini o kadar dejenerasyona götürdüler ki; bir yandan patronlarının iş takipçiliğine kadar alçalıp, 'tüccar- gazeteci' olurlarken, bir yandan da kendi mes­leki örgütlülüğünün yok edilmesine önayak oldular. Çünkü patronları öyle istiyordu...28

Gazeteciler, daha doğrusu patronlar, eski ile kıyaslanamayacak ölçüde iş dünyası ile iç içeler. Bu patronlar aslında işadamı ve bunlar Ankara'daki güçlü odak noktalarıyla devamlı iyi temas kurmak veya kendi istekleri­nin uygun şekilde karşılanmasını sağlamak için, gazetecileri kullanıyorlar. Bunların çalıştırdıkları adamlar yazar oluyor, temsilci oluyor, muhabir oluyor. Bunlar iktidarla, başbakanlarla, bakanlarla ve maalesef cumhurbaşkanı ile çok iyi ilişkiler kuruyorlar. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar, bir gazeteciden eleştirel yazılara muha­tap olunca da bırakın o gazeteci ile yan yana gelmeyi, devletin kendilerine verdiği uçaklara o arkadaşların binmesini istemiyorlar.29

MEGA ÜCRETLER

Basında meslek ölçüleriyle açıklanamayacak astronomik ücretlerin  etik değerlerin arka plana itilmesine yol açtığı bir dönem yaşanmaktadır ki  tek sermayesi kalemleri olan gazeteciler, genç muhabirlerin ancak yoksul­luk sınırında ücret alabildikleri bu çarpıklığı eleştirmektedir.

...[B]asında..... sürekli yer değiştirip, dolar üzerinden para alan, patronla, hangi bankaya yatırılırsa oradan ya­tırdığı dolar karşılığı ne kadar faiz alabileceğini pazarlık eden yazarlar var bugün (1998)..... Her gazetede büyük refah içinde yaşayan bir grup var..... gazeteler artık muhabirlerin, yazarların elinde büyümüyor.30

Gazeteci Cüneyt Arcayürek, Özal'ın başbakanlığı sırasında çıkarılan gazete sahipleri, yazıişleri müdürleri ve yazarların da kamu görevlileri gibi mal beyanında bulunmalarını zorunlu kılan yasa uyarınca   Uğur Mumcu ile beraber 1990'lı yılların başında Çankaya  Kaymakamlığı'na  beyanname verdiklerini anlatırken altı  çizilmesi ge­reken şu saptamaları yapmaktadır:

Sonradan sorduk. Çoğu arkadaş mal beyanını bile vermemiş iyi mi? Ne takip eden var, ne arayan? (...) Bugün kaç tane gazeteci, hemen kağıdı kalemi alıp ne malı, ne mülkü kaynaklarıyla söyleyebilir? İşte o zaman akla çok kuşkular geliyor. Dalga dalga topluma yayılıyor ve toplum, gazetecilerin bu türlü üç kağıtlar içinde ol­duğu gibi genelleme yaparak üstümüze kuşkulu bakışlar yöneltiyor.31

Yıldız gazetecilerin aldığı ücret tavanı Avrupa ve ABD'yle karşılaştırıldı­ğında Türkiye'deki bordro çıtasının yük­sekliği şaşırtıcıdır. Egemen top­lumsal düzenin koruyuculuğunu yaptığı için medyaya "Yeni Bekçi Köpekleri"  adını takan Serge Halimi, büyük yankı uyandıran araştırma­sında basındaki aylık ortalama ücretlerin 14.000 ile 20.000 frank (Mart 1999 kuruyla - 840 milyon ile 1 milyar 200 milyon lira) olduğu Fransa'da yıllık 7.3 milyon frank maaş alan gazeteci bulunduğunu belirtmektedir. Le Nouvel Observateur gazetesi, TF1'de (Fransız tele­vizyon kanalı) yıllık maaşı 2.8 milyon frank (Gérard Carreyrov) ile 7,3 milyon frank (Patrick Le Lay) arasında değişen ve aralarında 6 milyon frankla Patrick Poivre d'Arvor'un da bulunduğu altı gazetecinin varlığını ifşa etmiştir. Star gazetecilerin astronomik gelirleri ile yönetici sınıf ideolojisine bağlılıklarını sorgulayan ve medya­nın "paranın küstahlığını öven, halkı küçümseyen ve mülk sahiplerine hizmet eden bir fikrin bombardımanı"nı yaptığı yargısına varan Serge Halimi, ABD'de yayımlanan US News and Report dergisinin Yazıişleri Müdürü James Fallows'tan yaptığı alıntıda "vergi, sosyal yardım, ticaret politikaları, bütçe açığına karşı mücadele, sendikalara karşı tutum gibi ekonomik konularda, ünlü gazetecilerin fikirleri, maaşları arttıkça giderek daha tu­tucu olmuştur" görüşünün altını çizmekte; Washington Post gazetesinin eski ombudsmanı Richard Harwood'un da meslekteki başkalaşımı anlattığı -Türkiye'de de benzer değişimin yaşandığı- şu çarpıcı saptamasını aktar­maktadır:

Eskiden sıradan insanlardan bahsetmiyorduk, çünkü biz de onlardan biriydik. Aynı mahallelerde otururduk. Haberciler kendilerini işçi sınıfının neferleri olarak görürlerdi (...). Ardından daha iyi eğitimli insanlar bu mesleğe geldiler; ücretler arttı; gitgide daha iyi eğitimli gençler mesleğe rağbet ettiler. Bundan önce, habercilerin gelir düzeyleri, komşuları işçilerden bir nebze daha yüksekti. 80 yıllarından bu yana, habercilerin gelir düzeyleri, komşuları avukatlar ve işverenlerin gelirlerinin biraz altında. Oysa, gazetecilik mesleğinin kamu nezdindeki imajını şekillendiren, yıllık gelirleri 100.000 doların üstündeki bin kadar gazeteci (...). Ve tabii yaşam tarzları sebebiyle, ayrıcalıklıların sorunlarına, asgari ücretle çalışanların sorunlarından daha fazla ilgi duyuyorlar.32

Avrupa ve Amerika'daki "star gazetecilerle" başa baş bir ücret düzeyini yakalayan hatta sollayan Türkiye'de, radyo, televizyon ve gazete yöneticilerinin dolar üzerinden aldıkları milyarlarca lira tutan maaşları sorgulan­makta, bunun neyin karşılığı olduğu sorulmaktadır.

Medyadaki  "dolar starları"nın kamuoyuna yansıyan Ekim 1998 tarihi itibariyle aldıkları iddia edilen ücretler şöyledir33:

 

 

TABLO: 15  MEDYADAKİ MEGA ÜCRETLER

(EKİM 1998)

 

 

ADI-SOYADI                   GÖREVİ                                 YAYIN KURULUŞU                       AYLIK

 (DOLAR)

 

  1-Güneri Cıvaoğlu     Başyazar-Yorumcu  Milliyet, Kanal D Televizyonu 50.000,-

  2-Fatih Çekirge Genel Yayın Müdürü      Star  gazetesi    40.000,-

  3-Ali Kırca     Haber Dairesi Bşk.      ATV Televizyonu   40.000,-

  4-M. Ali Birand Gn.Yayın Yönetmeni      EKO TV-Posta      30.000,-

  5-Gülgün Feyman Haber Spikeri     İnterstar Televizyonu   30.000,-

  6-Aydın Özdalga Gn.Yayın Yönetmeni      Kanal E (6  [Kasım 1998])    30.000,-

  7-Ufuk Güldemir Gn.Yayın Yönetmeni      İnterstar Televizyonu   25.000,-

  8-Mehmet Barlas Yazar Zaman (serbest [Kasım 1998]) 25.000,-

  9-Reha Muhtar   Gn.Yayın Yönetmeni      SHOW TV     25.000,-

10-Savaş Ay Programcı-Yazar   ATV (TGRT [Aralık 1998])     20.000,-

11-Rauf Tamer     Yazar Sabah 15.000,-

12-Hıncal Uluç    Yazar Sabah 12.500,-

 

 

Listenin yayımlanmasından sonra bu ücretler basında değişik yorumlara neden olurken Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Prof. Dr. Emre Kongar, yazı başına 5.000.000 lira telif hakkından ayda eline 40 milyon lira geç­tiğini alaycı bir üslupla okuyucusuna duyurmakta; Radikal' de editörlük yapan Tuğrul Eryılmaz da "Beni mi me­rak ettiniz?" sorusunu yönelterek "Gazeteciliğe 1974 yılında TRT Haber Merkezi'nde başladım. 1998 Ekim ayının başında... aldığım ücret 627 milyon lira oldu."  yanıtını vermektedir. 34

ARAYIŞ

Serge Halimi'nin "Düzenin Yeni Bekçileri" adlı yapıtında, Amerikalı bir sendikacının ülkesindeki gazetecilerle ilgili "yirmi yıl önce kantinde bizimle yemek yerlerdi, şimdi işadamlarıyla yemeğe çıkıyorlar" ifadesiyle yansıttığı gözlemine yer verilirken, Türkiye için de geçerli şu saptamada bulunulmaktadır:

Sadece 'kararvericiler'le görüşen, hatır ve paraya teslim olmuş, piyasa düşüncesinin propaganda makinesi haline gelmiş gazetecilik mesleği bir sınıf ve zümre içine hapsetti kendini. Hem okurlarını hem de itibarını kay­betti.35

Türkiye'de devlet desteğinde kartelleşen basının tüm hızıyla sürdürdüğü promosyona rağmen 33 gazete bazında toplam satışlar yıllık olarak 1995'te 1 milyar 151 milyon 368 bin 045; 1996'da 1 milyar 220 milyon 481 bin 900 ve 1997'de 1 milyar 177 milyon 630 bin 160 olarak gerçekleşmiştir; 1998'in Temmuz ortalaması ise günlük olarak 3 milyon 642 bin 039'dur. Bu tirajdan Sabah grubunun payı yüzde 28.72, Doğan grubunun ise yüzde 41.66 olup diğer 18 gazete ise yüzde 29.62 paya sahip bulunmaktadır.36 Gazeteciliğimiz toplumun aynası ola­madığı için, toplam tiraj böyle tıkanıp kalmıştır.37

Tiraj, medyanın tepesinde Demokles'in kılıcı gibi durmaktadır.

Ne hazin! 167 yıl boyunca kollanmasına karşın hala tiraj korkusuyla -daha doğrusu halkın tepkisiyle- ne yapa­cağını bilmez biçimde yuvarlanan bir basın!

Tiraj sendromunun ruh haliyle meslek ilkelerini her geçen gün daha az gözeten, sonuçta yargısız infaz yapan kuruluşlar olarak değerlendirilen ve giderek toplumun güvenini yitiren38  basının, gerçek işlevini yerine ge­tireceği günleri umutla bekleyenlerin sayısı bugün ne yazık ki parmakla gösterilecek kadar azdır.

"'Çokseslilik' adı altında 'teksesliliği' uygulayan, (...) demokrasiye ve insan haklarına apaçık aykırı bir tutum ve davranış " sergileyen39 mesleki yozlaşma sonucu tüm etik değerlerini kaybetmeye başlayan basının gel­diği bu noktaya karşı bireysel ve örgütsel çıkış noktası ve çözüm önerileri ortaya konulmaktadır. Basın mes­lek kuruluşlarının yanı sıra 1998'de hayata geçirilen Gazeteciler Meclisi girişimi ile iki bireysel öneri dikkat çekmektedir.

Gazeteci hiçbir şeyden çekinmeyen, hiçbir tesir altında kalmayan, kişilikli, ezilip büzülmeyen bir insandır. Çektiği sıkıntı ne olursa olsun mesleğini basamak yapmayan bir insandır... Bu böyle gitmez... Basında bir devr-i sabık yaratılmalı ve basını bu duruma getiren soysuzlar gün yüzüne çıkartılmalıdır. Yoksa Babıali gerçek kişiliğini hiçbir zaman bulamayacaktır. Hükümetten aldığı kredinin miktarına göre yayın politikasını belirleyen gazeteler olmaz olsun...40

Gazeteci Varlık Özmenek tarafından önerilen Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin sorumluluğunda yürütülecek proje çerçevesinde, "Medya-Terörizme Karşı Uluslararası Medya Kırmızı Bülten"le; "her gün çiğnenmekte olan gazetecilik tekniği, etiği, evrensel ilkeleri; gazete manşetlerinde işlenmekte olan insanlık suçu karşısında   etkili bir moral yaptırım mekanizması" oluşturulması öngörülmektedir.41

Muhabirlik-yöneticilik yaptıktan sonra Dünya gazetesi  patronu olan Nezih Demirkent, paranın gücüne karşı mesleğin önemini ön plana çıkarmak gerektiğini, basının "son yıllarda bir iktidar gücü ve ticari kuruluş haline geldiği için prestij kaybettiğini, okur sayısının artmadığını" vurgulamakta, "Gazetecilik... toplumun gücüdür, bunu üç beş kuruş kazanmak uğruna feda edemezsiniz. Gazeteciliğin onuru toplumun kimliğidir...Gazetecilik özgürlük ister, gazetecilik haysiyetli bir iştir" diyerek hem genç meslektaşlarını hem de kamuoyunu uyarmak­tadır.42 Demirkent, basının yeni bir dönemin eşiğinde bulunduğuna, meslek ilkelerine sadık kalan gazetecilere fazla bir yer olmayacağına işaret ederek karamsar bir tablo çizmektedir.43

  • 1. Mahmut T. Öngören, "Mega Medya Nereye Koşuyor?", Türkiye İnsan Hakları 1993 Raporu, Ankara, TİHV Yayınları: 4, Haziran 1994, s.20.
  • 2. RTÜK İletişim, Sayı: 3, 5, 7, 1998. Evrensel, 8 Kasım 1998, s.2. ; Hürriyet, 12 Aralık 1998, s.29.

                Kurul'un yayın organı İletişim' de yer alan haberden RTÜK'ün Avrupa, Türkiye ve Ortadoğu'dan seyredilebilen MED TV'yi de izlediği; Dışişleri Bakanlığı kanalıyla İngiliz Bağımsız Televizyon Komisyonu (ITC)'na yaptığı şikayet sonucu, 1997 yılında 3 ve 14 Haziran ile 9 Ekim günlerinde yayımlanan programlarda İngiliz yayın ilkelerine uymadığı gerekçesiyle bu televizyonun 90.000 sterlin para cezasına çarptırıldığı anlaşılmaktadır.

                            Milli Güvenlik Kurulu'nun Başbakanlık aracılığıyla yaptığı ileri sürülen uyarı sonucu "irticacı ve bölücü" radyo televizyon yayınlarına karşı RTÜK'ün 9 Aralık 1998 tarihinde yapılan yönetmelik değişikliği sonucu, frekans ihalesinde "Yayın kuruluşlarının ortaklarıyla, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile sorumlu müdürleri hakkında Başbakanlık'tan, ulusal güvenlik açısından sakınca bulun­madığını gösterir belge" alın­ması zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca, "kurucu, ortak, yönetim kurulu başkan ve üyeleri, genel müdür ve yardım­cıları, denetleme kurulu baş­kan ve üyeleri, sorumlu müdürler, yayın denetleme kurulu elemanları ile ünvanı ne olursa olsun haber, program ve teknik yayından sorumlu görevliler"in daha önceki koşullara ek olarak "ideolojik ve anarşik eylemlere katılma ve bu eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından, Türk Ceza Kanunu'nun devletin şahsiyetine karşı suçlar ile aynı kanunun 168, 311, 312 ve 313'üncü maddelerindeki suçlar ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7 ve 8'inci maddelerindeki suçlar"dan hüküm giymiş olmama zorunluluğu da aranacaktır. Bu konudaki yö­netmelik değişiklikleri 3 Şubat 1999 tarihli Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

  • 3. Genelkurmay Başkanlığı'nca kamuoyunu bilgilendirme-yönlendirme amacına yönelik olarak basına verilen brifinglerden bazıları şöyle sırala­nabi­lir:

                3 Aralık 1990- Terör ve Kontrgerilla konusunda brifing verilmiş Özel Harp Dairesi tanıtılmıştır. (100'ü aşkın gazeteci katılmıştır);

                8 Ağustos 1991- Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'ta gerçekleştirdiği operasyonna ilişkin olarak Ankara'da gazeteciler için düzenlenen brifingte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, sivil halka bir zarar veril­mediğini bildirirken Genelkurmay Genel Sekreteri Tuğgeneral Hurşit Tolon harekatın gelişimi konusunda bilgi sunmuştur;

                15 Ağustos 1991- Kuzey Irak'ta PKK'ye karşı başlatılan sınır ötesi harekatın yapıldığı bölge basına gezdirilir­ken Tuğgeneral Tolon da ver­diği brifingte bölgenin tamamen TSK'nın kontrolünde olduğunu belirtmiştir;

                2 Mayıs 1995- Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Kurmay Albay Doğu Silahçıoğlu, Diyarbakır'da Kuzey Irak harekatının 45. gününde geliş­meler konusunda basına brifing vermiştir;

                30 Haziran 1995- Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, basına verdiği brifingte değiştirilmesi düşünülen Terörle Mücadele Kanunu'nun 8'inci maddesinin bu mücadele sürdüğü müddetçe aynen kalmasını istediklerini belirterek, terörle mücadele konusunda da "elimizi, kolumuzu demokrasi ve insan hakları tutuyor" görüşünü dile getirmiştir;

                29 Nisan 1997- PKK ve Terörizm konusunda Refahyol Hükümeti'nin istifa ettirilmesine yönelik gerilim strateji­sinin uygulandığı politik or­tamda verillen brifing büyük yankı uyandırmıştır;

                6 Haziran 1997- Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak ve İç Güvenlik Daire Başkanı Tuğgeneral Kenan Deniz, Kuzey Irak Çekiç Harekatı'nda düşürülen 2 helikoptere ve hükümetin ödenek akta­rımında bulunmadığına ilişkin basın toplantısı düzenlemiştir;

                11 Haziran 1997- İrtica konusundaki brifinge 200 dolayında gazeteci katılırken, İslamcı ve muhalif basının çağrılmaması dikkat çekmiştir;

                17/20 Kasım 1997-  Hakkari, Şırnak, Siirt ve Van'da (21. Sınır Tümen Karargahı'nda) bölgede yürütülen askeri harekatla ilgili bilginin veril­diği brifingi ve 4 gün süren geziyi 8-10 gazeteden  askeri üniforma giyen 20-25 ga­zeteci izlemiştir;

                5/8 Ocak 1998- Askeri eğitim konusunda verilen brifingden sonra 44 gazeteciye 4 gün süreyle Harp Akademileri, Harp Okulları ve Askeri Liselerdeki öğretimin nasıl yapıldığı gösterilmiştir;

                17 Şubat 1998- Yabancı basının Türkiye temsilcilerine "PKK'ye çeşitli ülkeler tarafından sağlanan destekler ve PKK'nin gelir kaynakları " konusunda bilgi verilmiştir;

                26/28 Mayıs 1998- Eğitim ve Doktrin Komutanlığı'nda askeri birliklerde verilen eğitim konusundaki brifingden sonra 8'i yabancı basına mensup 64 gazeteci, 3 gün süreyle Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu, Polatlı Topçu ve Füze Okulu ile Eğirdir Komando Okulu'ndaki çalışma­ları izlemiştir. 4 Aralık 1990, 7 Haziran 1997 ve 18 Şubat 1998 tarihli Cumhuriyet;  1 Temmuz 1995, 30 Nisan, 12 Haziran, 18 Kasım 1997 ve 6 Ocak, 27 Mayıs 1998 tarihli Hürriyet gazeteleri. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Ayın Tarihi 1990-1998 sayı­ları.

                            Bu arada, Genelkurmay'ın 12 Temmuz 1993' te Başbakan Tansu Çiller'e, 29 Temmuz 1997'de Başbakan Mesut Yılmaz'a, 11 Mart 1998' de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e ikinci kez ve 12 Mart 1998' de de Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'e terör ve irtica ağırlıklı brifing verdiği dikkat çekmektedir.

  • 4. Kuva-yı Medya, 29 Temmuz 1996, Sayı:16, s.3; Ülkede Gündem,        19 Temmuz 1997.
  • 5. Mumcu, s.357.
  • 6. Cüneyt Arcayürek, "Gazeteciler Devleti İdare Etme Peşinde," Kuva-yı Medya, 2 Kasım 1998, Sayı:125, s.11.
  • 7. Milliyet, 31 Mart 1994, s.11.
  • 8. 2000'li Yıllara Doğru Türkiye'nin Önde Gelen Sorunlarına Yaklaşımlar: X-MEDYA, s. 58-59
  • 9. Nazlı Ilıcak, "Mafya Destekli Soygun ve İrtica," Yeni Şafak, 3 Eylül 1998, s.1.
  • 10. Aziz Nesin, "Teknik Sıçrama, Gazetelerimizi Sermayeye Daha Çok mu Bağımlı Hale Getirmiş?" Ceyhun, Babıali'nin Şu Son Kırk Yılı, s. 124.
  • 11. Çetin, s.93-94.
  • 12. Korkmaz Yiğit, "İnşaattan Kazanıp Medyaya Yatırdım," Dünya, 8 Ekim 1998.
  • 13. Yeni Yüzyıl, 28 Ekim 1998.
  • 14. Sabah, 12 Kasım 1998, s.24.

                            Bant, o tarihte Korkmaz Yiğit'e ait Kanal 6 ve Kanal E'de 10 Kasım 1998 tarihinde yayımlanmıştır.

  • 15. Fehmi Koru, "Medya Nereye?", Zaman, 17 Ağustos 1998, s.1.
  • 16. Mumcu, s.156.
  • 17. KORKMAZ YİĞİT'in FİNANS ve MEDYA DÜNYASINA GİRME SERÜVENİ - Türkiye'de İstanbul'da yaptığı lüks konutlarla isim ya­pan Korkmaz Yiğit, finans dünyasına 20 Mart 1997'de Bankekspres'i Ayhan Şahenk'ten 100 milyon dolara satın alarak adım atar. Yeni Yüzyıl, 28 Ekim 1998.

                Yiğit, medya dünyasına ise 2 Haziran 1998'de Kanal E'yi Hakan Çizem'den 29 milyon dolara satış vaadi sözleşmesiyle satın alarak girer; işletme giderlerini karşıladığı Kanal E'nin Genel Yayın Yönetmenliğine de Aydın Özdalga'yı getirir. Ülkede Gündem, 3 Haziran 1998.

                Türkbank ihalesinden önce, İstanbul'daki yerel  Kanal 4 (TELE 4)'ü Karacan Grubu'ndan 8 milyon dolara, GENÇ TV'yi de Raks Grubu'ndan 45 milyon dolara alarak basın dünyasında adından söz ettirmeye başlar. Milliyet, 14 Ağustos 1998.

                Televizyondan yayımlanan ihale sonucu 4 Ağustos 1998'de Türk Ticaret Bankası (TÜRKBANK)'nı yüzde 40'ı  240 milyon lirayı peşin ödeye­rek 600 milyon dolara satın aldığında gözler üzerine çevrilir. Dünya, 5 Ağustos 1998.

                Türkbank'ı aldığı gün GENÇ TV'yi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan

                Mesut Yılmaz'a yakınlığıyla tanınan işadamı Kamuran Çörtük'e hem de Bankekspres'ten 25 milyon dolar kredi sağlayarak 28.575.000 dolara devretmesi "çıkar sağlama" iddialarını gündeme geti­recektir.

                Yiğit, 13 Ağustos 1998'de Kanal 6'yı  Mehmet Kurt'tan, 110 milyon dolara alır; başına da Mehmet Akköprülü'yü atar. Milliyet, 14 Ağustos 1998.

                Medyadaki atağını, kara paranın aklanacağı ileri sürülen gün olması nedeniyle "Ak Çarşamba" adıyla tanımlanan  30 Eylül 1998 tarihinden önce büyük bir hızla sürdüren Korkmaz Yiğit, 28 Ağustos 1998'de de Dinç Bilgin'le yaptığı anlaşma sonucu 70 milyon dolara Yeni Yüzyıl ve Ateş' in sahibi olur. Cumhuriyet, 29 Ağustos 1998.

                Yiğit, son bombasını 6 Ekim 1998'de Milliyet' in çoğunluk hisselerini Aydın Doğan'dan alarak patlatır. Doğan Yayın Holding ve Doğan Şirketler Grubu Holding ile Korkmaz Yiğit arasında varılan anlaşmaya göre, Milliyet' in hisselerinin 75.59'u için 185.813.496 dolar; Milliyet Haber Ajansı (MİLHA)'nın yüzde 40'ı, AD Yayıncılık'ın yüzde 40'ı DYG İlan ve Reklam Hizmetleri A.Ş'nin yüzde 20'si ve Milliyet Verlag und Handels GmbH hisselerinin yüzde 25'i toplam 25.994.500 dolara satılır. Milliyet ve Zaman  gazeteleri  8 Ağustos 1998.

                Yiğit'in finans ve medya dünyasına fırtına gibi girerek kısa sürede satın aldığı kuruluşlara 1 milyar 300 milyon dolar ödemesi üzerine kamu­oyunda değişik yorumlar yapılmaya başlar; "paranın kaynağı olarak değişik senaryolar üretildiği; karaparanın aklanmasından, Musevi ser­mayesine veya kumarbazların kazançlarına kadar her türlü ihtimalden söz edildiği" yazılır. Nezih Demirkent, "Yeni Bir Dönem Başlıyor," Ekonomik Forum, Sayı:10, 15 Ekim 1998, s.59.

                CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar'ın 13 Ekim 1998 günü Korkmaz Yiğit-ülkücü mafya babası Alaattin Çakıcı arasındaki karapara-mafya-medya-devlet ilişkilerinin boyutlarını gözler önüne seren telefon görüşmesinin kasetini açıklaması kamuoyunda şok etkisi yaratmıştır. O gün TÜRKBANK'ın devri durdurulur. Sabah-Hürriyet, 14 Ekim 1998.

                Korkmaz Yiğit, Çakıcı'yla olan telefon görüşmesinin kamuoyuna yansımasından sonra,  Kanal 6 ve Kanal E dışındaki yayın organlarını el­den çıkarıp medyadan çekileceğini açıklamıştır. Aydın Doğan'ın Korkmaz Yiğit'le 20 Ekim günü yaptığı görüşme sonunda da Milliyet' in sa­tış işlemlerinin durdurulması konusunda mutabık kalındığı duyurulmuştur. Hürriyet, 21 Ekim 1998, s.11.

                Milliyet  21 Ekim 1998'de yeniden Aydın Doğan'a geçer. Milliyet-Cumhuriyet, 22 Ekim 1998.

                Yiğit, Milliyet' i Aydın Doğan'a geri verirken de gazeteyi 285 milyon dolara satın aldığını, tüm yükümlülüklerini yerine getirmesine karşın pa­rasının 40 milyon dolar eksik verildiğini açıklamıştır. Yeni Yüzyıl, 28 Ekim 1998.

                Bankekspres'in 25 Ekim 1998'de devlet kontrolüne geçmesinin ardından (Hürriyet, 26 Ekim 1998.) Korkmaz Yiğit, Yeni Yüzyıl ve Ateş' i ça­lışanlar adına Okay Gönensin'e bıraktığını duyurur. Yeni Yüzyıl, 28 Ekim 1998.

                Korkmaz Yiğit, tartışma yaratan Milliyet' teki alacağı konusuna açıklık getirir ve bir alacağı kalmadığını bildirir. Yeni Yüzyıl, 3 Kasım 1998.

                Hızlı tırmanışı ani düşüş izler; 9 Kasım 1998'de Korkmaz Yiğit, Türkbank ve Bankekspres'teki işlemler nedeniyle gözaltına alınır. Milliyet, 10 Kasım 1998.

                Korkmaz Yiğit, 10 Kasım 1998 günü sahibi bulunduğu Kanal 6 ve Kanal E'de TÜRKBANK ve MALKİ cinayetiyle ilgili şok açıklamalarda bu­lunur. Hürriyet-Sabah,  11 ve 12 Kasım 1998.

                Şok dalgası ertesi gün, borsayı çökertirken, faizleri fırlatır; Hükümet hakkında gensoru verilir. Hürriyet, Radikal, 12 Kasım 1998.

                Korkmaz Yiğit, 13 Kasım 1998'de tutuklanır; önce Bayrampaşa daha sonra da Kırklareli Cezaevi'ne konulur. Hürriyet, 14 Kasım 1998.

                Kanal E'nin 16 Kasım 1998'de yeniden Hakam Çizem'e geçtiği bildirilir.

                Yiğit aleyhine, Başbakan Mesut Yılmaz, 200 milyar liralık (Cumhuriyet, 21 Kasım 1998); Devlet Bakanı Güneş Taner de 100 milyar liralık tazminat davası açarlar. Cumhuriyet, 24 Kasım 1998.

                            TBMM'de  25 Kasım 1998 günü yapılan gensoru oylamasında 55.Hükümet düşer. Hürriyet, 26 Kasım 1998.KORKMAZ YİĞİT'in FİNANS ve MEDYA DÜNYASINA GİRME SERÜVENİ - Türkiye'de İstanbul'da yaptığı lüks konutlarla isim ya­pan Korkmaz Yiğit, finans dünyasına 20 Mart 1997'de Bankekspres'i Ayhan Şahenk'ten 100 milyon dolara satın alarak adım atar. Yeni Yüzyıl, 28 Ekim 1998.

  • 18. TGS Ankara Şubesi 16. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, 1998, s.32-34.
  • 19. Nezih Demirkent, "Korkmaz Yiğit Milliyet'i İade Etti, Yeni Yüzyıl'ı çalışanlara Terketti," Dünya, 27 Ekim 1998.
  • 20. Münir, s. 139-140.
  • 21. Nazlı Ilıcak, "Gazeteyi Silah Gibi Kullananlar," Tercüman, 20 Nisan 1982, s.1-14.
  • 22. Mumcu, s.161.
  • 23. Mumcu, "Ivır-Zıvır Sorular," Cumhuriyet, 3 Eylül 1979. ; "Etti 7 Milyon," Cumhuriyet, 14 Ekim 1979.
  • 24. Ekonomi Forumu, s.14.
  • 25. TGS 1995-1998 Yönetim Kurulu Çalışma Raporu, s. 130'dan İbrahim Güneş, "Nail Güreli ile Medya Üstüne," 4.Boyut, 20 Nisan 1997, s.55.
  • 26. Nezih Demirkent, Medya Medya, İstanbul, Dünya Yayınları, 1995, s.265-267.
  • 27. Demirkent, "Bugün İşine Otobüsle Gidip Gelen Kaç Gazeteci Vardır?", Ceyhun, Babıali'nin Şu Son Kırk Yılı, s. 137-138.
  • 28. Ayhan Yetkiner, "Basında Devr-i Sabık Yaratılmalı!..," Gerçek, 5 Nisan 1992, Sayı:1, s.10.
  • 29. Cüneyt Arcayürek, "Gazeteciler Devleti İdare Etme Peşinde," Kuva-yı Medya, 2 Kasım 1998, Sayı:125, s. 10-11.
  • 30. A.y.
  • 31. A.y.
  • 32. Serge Halimi,  Düzenin Yeni Bekçileri, Çev. Yaman Aksu-Fügen Eryılmaz, İstanbul, Evrensel Basım Yayın, Mart 1999, s. 89-92.
  • 33. Kuva-yı Medya, 12 Ekim 1998, Sayı:122, s.4-5.
  • 34. Emre Kongar, "Medyada Kim Kaç Para Alıyor?", Cumhuriyet, 22 Ekim 1998.; Tuğrul Eryılmaz, "Etik Dolayısıyla Naif Bir Yazı," Radikal, 16 Ekim 1998.

                            Kongar, Fatih Çekirge'nin Sabah gazetesinden Uzan ailesine 2 milyon dolar alarak transfer olduğunu; Korkmaz Yiğit'in Kanal 6'ya geçmeleri için önerdiği Uğur Dündar'a 5 milyon dolar, Haluk Şahin ve Tuncay Özkan'a da 1'er milyon dolarlık transfer teklifinin bu yayıncılar tarafından 'şaibeli bir iş' olduğu gerekçesiyle reddedildiğini yazmaktadır.

  • 35. Halimi, s. 134.
  • 36. Türkiye Gazeteciler Sendikası 1995-1998 Yönetim Kurulu Çalışma Raporu, İstanbul, Can Matbaacılık, 12-13 Eylül 1998, s.130-131.
  • 37. Yaşar Kemal, "Basınımız Halktan Koptuğu İçin Toplam Tiraj Artmıyor," Ceyhun, Babıali'nin Şu Son Kırk Yılı, s. 193.
  • 38. Türkiye Gazeteciler Sendikası 1995-1998 Yönetim Kurulu Çalışma Raporu, s.133-134.
  • 39. Mahmut T. Öngören, "Mega Medya Nereye Koşuyor?", Türkiye İnsan Hakları 1993 Raporu, Ankara, TİHV Yayınları: 4, Haziran 1994, s.25-26.
  • 40. Yetkiner, Gerçek, s.10.
  • 41. Evrensel, 10 Kasım 1998.

                            Varlık Özmenek, 9 Kasım'da düzenlediği basın toplantısında, Hürriyet gazetesinde 25 Nisan 1998'de "Dehşet İtiraflar" manşetiyle İHD Genel Başkanı Akın Birdal'ı -12 Mayıs 1998'de vurularak ağır yaralanmıştır- 1 Kasım 1998'de ise "Manyağa Bak" manşetiyle İHD Genel Başkan Yardımcısı Osman Baydemir'i 29 Ekim 1998 tarihinde THY uçağını kaçıran korsanla ilgili "sağ yakalansa iyi olurdu" dileğini ifade etmesi yüzünden hedef gösterdiği gerekçesiyle Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ü ilk ad olarak "Uluslararası Medya Kırmızı Bülten"e öner­miştir.

  • 42. Nezih Demirkent, "Gazeteciliğin Kuralları Üç Beş Kuruş Kazanmak İçin Feda Edilmemeli," Dünya, 6 Ekim 1998.
  • 43. Nezih Demirkent, "Yeni Bir Dönem Başlıyor," Ekonomik Forum, 15 Ekim 1998, sayı: 10, s.69.