Katipzadeler

Ne Ankara'nın tepelerden esen rüzgarları onu değiştirebildi, ne o içinde dolaştığı Ankara rüzgarlarından ken­dine çalımlı havalar biçti.

Tıknazımsı orta boyu; tarla güneşlerinin yaktığı yüzlere benzeyen esmer yüzü, güleç gözleriyle, kasketinin al­tında gerçekten dürüst ve düzgün yaşadı...1

Usta gazeteci Çetin Altan'ın,  ölümünün arkasından, 70 yıllık yaşam öyküsünü bu satırlarla özetlediği Mustafa Ekmekçi, Konya'nın Hadim ilçesine bağlı Hocalar köyünde  1927 yılının bir yaz günü gözlerini açar dünyaya... Ailenin üçüncü çocuğudur...Yıllar sonra doğumunu kendi kaleminden şöyle anlatmaktadır:

Ben, yaz ortasında 'ekin-ot'  ta doğmuşum. Bir doğum evinde bakımdan geçelim, bir ebe yardımından bile mahrum kalan annem, bana bunu anlattığından beri, yakıcı ağustos güneşinin beynimi kaynattığını duymaktan, beni yaşamıya bağlıyan nesne'nin sadece tesadüf olduğunu düşünerek ürpermekten kurtulamıyorum. 2

Ekmekçi'nin ailesi "Katipzadeler" olarak tanınır. Ailenin kökeni 1630'lara kadar gitmektedir... Söylendiğine göre adı "Hoca" olan en büyük dedeleri,  o yıllarda Orta Asya'dan kalkıp Anadolu'ya göç eden Türk boylarıyla bir­likte gelip "Çenger Bağları" denilen yöreyi yurt tutmuş, daha sonra iki saat uzaklıktaki Hadim'in Hocalar Köyü'ne yerleşmiştir. Mustafa Ekmekçi'nin dedesi Katip Frenk Mustafendi iki kez evlenir: Bu evliliklerden sı­rasıyla Ayşe, Mehmet Emin, Hatice, Muharrem, Cemal, Fadime, Mehmet (Mustafa Ekmekçi'nin babası ) ve Kamil adlarında sekiz ço­cuğu olur. Ekmekçi,yazılarında Frenk Mustaefendi'den şöyle söz etmektedir:

Frenk Mustafendi... O büyük dedelerimden biri; kimine göre, benim adım onun adı. Anam ise şöyle derdi:

-Senden büyük bir oğlum vardı, adı Mustafa'ydı. Frenk Mustafendi'nin adıydı. O öldü; sonra sen doğdun. Senin adını da 'Mustafa' koydu baban. Artık senin adın, Frenk Mustafendi'nin adı değil, kendi adın...

Her neyse, Frenk Mustafendi, 1810'larda filan doğmuş olmalı. Gençlik yıllarında, Hadim'in Hocalar köyünde bir kızı sever, aşık olur. Babası, onu azarlar. Sözü kaldıramayan genç Mustafa, köyü terk eder. İstanbul'a gider. Orada mezar taşlarına aruzla şiirler yazar, ebcet hesabıyla tarihler düşer. Bir yandan da medresede, öğrenci­lere 'müzakerecilik', bir anlamda danışmanlık yapar. O sırada, 1835-40 yılları olmalı, İngiltere'ye örnek lületaşı götürülür. Gemiyle olmalı, mermerlerle ya da lületaşıyla Frenk Mustafendi de birlikte gider. 12 yıl İngiltere'de, Londra'da kalır. Orada kavaslık ne yapar, çalışır. Bir dolu yapıtlar yazar, çıkarır. Bunlardan elde hiçbiri yok. Belki o yıllar Londra'da ünlülerle tanıştı. Onlar da yok. Sonra Türkiye'ye döner, namaz filan kılmaz. Konya'da medresede, yine danışmanlık yapar. Mezar taşlarına şiirler yazar. Öldüğünde Mevlana müzesinin bahçesine gömülür. Ama, adı 'Frenk Mustafendi' kalır. 3

Mustafa Ekmekçi'nin babası Mehmet 1892 yılında Hocalar köyünde dünyaya gelir; Yukarı Kızılkaya köyünden kaçırdığı kendinden bir yaş küçük Fatma'yla 1911 yılında evlenir. Fatma Hanım, Kırım Tatarlarından Hasan Efendi ile Alime'nin ikinci kızıdır. Fatma'nın ikisi kız üç kardeşi daha vardır. Ekmekçi'nin babası, evlendikten kısa bir süre sonra askere alınır; bir yıl kadar kaldığı Sultan Reşat'ın sarayında -çocuklarına anılarını anlattığı sohbetlerinde "külden dahi yemek yaparlar" dediği- Bolulu aşçılardan fırıncılık ve aşçılığı öğrenir. Balkan sa­vaşına katılır. Savaş'tan sonra Hadim'e döner. Dünyayı büyük bir  savaşın beklediği günlerde Fatma Hanım ilk çocuğu Halit'e hamile kalır. Birinci Dünya Savaşı patladığında Mehmet Ekmekçi yine askere alınır; yıllarca Bağdat, Basra ve Kafkas cephelerinde savaşır. Mehmet Ekmekçi'nin ağabeyleri Emin (Yazgan) ile Muharrem (Yazıcı) de cephede savaşmaktadır. Frenk Mustafendi'nin beş oğlundan askerlik çağına gelen 3'ü de cephe­den cepheye gitmektedir. Muharrem, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı'nda subay olarak bulunmuş; Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere esir düşüp 2 yıl Hindistan'da esaret hayatı yaşayan Emin ise Türkiye'ye dönü­şünde mahkeme katipliğine getirilmiştir. İşte böyle  bir ortamda silah altındaki en küçük oğul Mehmet Ekmekçi birkaç arkadaşıyla birlikte askerden kaçtığı gerekçesiyle idama mahkum olur, ancak infazdan bir gün önce affa uğrar. Evin geçimini sağlamak üzere o sıralar Hadimliler'in "gurbeti" Aydın'ın Koçarlı ilçesinde bir süre "pi­yan (meyan kökü) kazma işçiliği" yapar. Daha sonra da İzmir Kemeraltı'nda pazarcılıkla uğraşan Mehmet Ekmekçi, 1923'te Hadim'e döner. Eşi Fatma, oğlu Halit'e kavuşur; hasretlik biter. Halit, o sırada mahalle oku­luna gitmektedir. Mehmet Ekmekçi, Hadim'e döner dönmez ilçenin ilk fırın ve lokantasını açar; burada sırasıyla Meryem (Gelmez), Mustafa, Nazmiye (Solak) ve Ahmet  adlı dört ço­cuğu daha dünyaya gelir; iki çocuğunu ise küçük yaşta kaybeder. Mustafa Ekmekçi ile birlikte diğer kardeşleri de Hadim'de geçen çocukluk yıllarında babalarının yanında çalışa­rak fırıncılık  ve aşçılığı öğrenirler. Ekmekçi, doğduğu, büyüdüğü toprakları yaşamı boyunca hiç unutmamış; oralarla bağlarını koparma­mıştır... Eşi Aldoğan ve kızları Eylem ve Özlem'le birlikte bir Ramazan Bayramı'nda gittiği Hadim'le ilgili izle­nim­lerini 26 Mayıs 1988 tarihli Cumhuriyet' te Ankara Notları köşesinde anlatırken sanki çocukluğunu yeniden yaşamaktadır:

İlçeye, doğduğum köye gitmek, anlatılmaz bir hüzün verir bana. Anamın gömütü, koca gömütlükte minicikti. Taşları da öyle: 'Fatma Ekmekçi, D:1900 [1893], Ö:1953' o kadar. Minicik taşına başımı dayayıp, doya doya ağladım. Babam, ayrı bir yerde yatıyordu. 'Hocalardan Katipoğlu Mehmet Ekmekçi, 1892-1950' Gömütlerinin üzerlerini kaplayan dağ çiçeklerinden birer birer koparıp, şapkama taktım. Muharrem Amcam, babamın yanı başında yatıyordu...

"Hadim, Torosların tepesinde bir ilçe. Kışı, beş altı ay sürer. Yakın tepelerde karlar vardı. Bayrama gelenler, arabalarıyla tepelere varıp kar getiriyorlar, karlı pekmez yiyorlardı. Çocukluğumda karlı pekmeze bayılırdım!"

Yüzyıllık evimizin çatısı yoktu, düz damlıydı. Kimileri çatı yapmışlardı çinkodan. Çinko çatıların kışın kardan kürünmesi derdi yoktu. Ancak, düz damların da ayrı zevki vardı. Bir kez, evlere balkon hizmeti görürdü. Bulgurluk buğdaylar damlara serilir, yaz sıcağında yıldızların altında gece ne güzel uyunurdu! 4

  • 1. Çetin Altan, "Biten Hayat Filmleri ve Bitmeyen Siyaset Hırsı," Sabah, 23 Mayıs 1997.
  • 2. M. E. Katipoğlu [Mustafa Ekmekçi], "Anadolu Kadını," Yeni Konya, 14 Ağustos 1953, s.2.
  • 3. Mustafa Ekmekçi, Kılçıklı Balıklar, İstanbul, Boyut Yayınevi, 1986, s.145.
  • 4. ______ Tilkiyle Kuyruğu, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1995, s.132-133.