Basın: Matbuattan Medyaya

Gazete konusunun düzene konması çoktan beri emelimdi. Ancak zamanı gelmemiş olduğundan susuyordum. İşte şimdi sırası geldi. Bunun din kurallarına ve düzene karşı bir yanı olmadığı gibi ülkeye pek çok yararı ola­cağını herkes kabul ediyor. Bu işe Esat Efendi nezaret edecek. Sarım Efendi ile Sait Bey'i de bu işe memur ediyorum...1

Sultan II. Mahmut'un bu fermanı Türk Basın Tarihi'nin "miladı" dır. Fermandan kısa bir süre sonra Takvim-i Vekayi' nin ilk sayısı 1 Kasım 1831'de yayımlanır. 2 Yıl 1998... Türk basınının 167'nci yılı... Fermanla dün­yaya gelen, ancak bir süre sonra kaçınılmaz biçimde bu kez fermansız, kendiliğinden kendi karşıtını da ortaya çıkaran bir basın... Sürekli  beslenen"kollanan"  ya da ezilen baskı altında tutulan "yargılanan"  bir basın... İşte 167 yıllık tarihin özü: Kollanan-Yargılanan Basın.

Kollanan ve yargılanan basının 167 yıllık tarihinde 1950 ve 1980 özel bir yere sahiptir. Devletin kucağında do­ğan, "matbuat rejimi" olarak tanımlanabilecek Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde benzer yapısal özellikler gösteren basın, 1950'de DP'nin iktidara geldiği çok partili yaşamda yeni bir dönemece girmiştir. Ülkedeki de­mokratikleşme sürecinde toplumsal talepleri yansıtan 24 Temmuz 1950 tarihli Basın Kanunu ile girilen, mat­buat rejimine göre özgürlüklere saygılı bu dönem politik konjonktüre bağlı olarak ve 27 Mayıs-12 Mart müdaha­leleriyle daha da artan baskıcı uygulamalarla 1980'e kadar sürmüştür. 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbe­siyle başlayan basındaki tekelleşme ve holdingleşmeyle birlikte basının kendini birinci kuvvet olarak gördüğü medya dönemi açılmıştır.

Padişah iradesiyle başlayan; Hazine'den beslenerek palazlanan; tekelleşmesine ve iki büyük holdingin kontro­lüne girmesine karşın  bugün de sadece 1983-1997 yılları arasında yatırım indirimi, gümrük muafiyeti, KDV desteği ve fon kaynaklı kredi vb. adlarla verilen 625.2 milyon dolar dolayındaki devlet teşvikleri ile -bu rakam basının tümünün aldığı toplam teşviklerin yüzde 90'ına tekabül etmektedir- yaşamını sürdürmeye çalışan "Türk basını" nın başat karakteri "devlet güdümü" ndeki yayıncılık anlayışıdır.

Devlet-basın ilişkisi belirli dönemlerde bu çerçevenin dışında bir sürece de girmiştir. Devlet yapılanması için­deki dengeler sonucu ortaya çıkan bu duruma bağlı olarak, basın ve siyasi iktidar arasında birbirini kontrol etmeye yönelik bir mücadelenin yaşandığı görülmektedir. Bunun en somut yansıması; Cumhuriyet döneminde DP, AP ve Özal'ın liderliğindeki ANAP'ın iktidar olduğu yıllardır. Ancak, bu dönemlerde de resmi görüşün dışın­daki muhalefetin sözcüsü konumundaki basın, gene geçmişte olduğu gibi ve daha sonraki yıllarda da aynı baskı ve yargılamalarla susturulmaya çalışılmıştır.

Devletin kolladığı basında zaman zaman ortaya çıkan aykırı seslere ve sisteme muhalif yayın organlarına karşı da  gerekli her türlü yaptırımın alınması ihmal edilmemiştir."Türk basını" nın büyük bölümü tarafından benimse­nen bu anlayışın faturası, sonuçta, ne yazık ki, topluma çıkmakta; Mustafa Ekmekçi gibi sıra dışı gazetecile­rin varlığı "Devlet güdümündeki yayıncılık" çizgisini kırmaya yeterli olamamaktadır. Kendisi gibi emekçi olan işçilerle birlikte ekmek ve demokrasi kavgası veren gazetecilerin sendikasızlaştırma uygulamaları sonucu ör­gütsüzlük ve işsizlik arasında tercih yapmaya zorlandığı  bir ikilem içine düşürülmesi de kısır döngüden  kurtu­luşu güçleştirmektedir.

Batı'da sosyal gelişmelerin sonucu burjuva sınıfının öncülüğünde ortaya çıkmasına karşın, bizde fermanla ya­yın hayatına başlayan basın, yaşayabilmek için kucağında doğduğu devletin kollarında kendine güvence ara­mıştır. Bu nedenle de basın, "her zaman halktan çok yöneticilerin sesi olmuştur..... Basın çoğunlukla..... yö­ne­ten egemen sınıfların yanında" yer almıştır. 3

Ancak, halkın ve gerçeğin sesi olmayı varlık nedeni sayması nedeniyle benimsediği yönetime muhalif tutumu yüzünden politik baskı ve engellerle sürekli savaşmak zorunda kalan farklı  bir gazetecilik çizgisi; devlete bağımlı, resmi görüşün dışına çıkmayan güdümlü, iktidarın destek ve olanaklarıyla sürdürülen bir yayıncılık anlayışına karşı varlığını sürekli korumuş; 167 yıllık basın tarihinde saygın bir mücadele vermiştir.

  • 1. Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, 2.B., İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1996, s.7.
  • 2. Nesimi Yazıcı, Takvim-i Vekayi, Ankara, Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu, 1983, s.45-67.
  • 3. Yaşar Kemal, "Romanlarımla da Gazeteler Tiraj Almıştır," Demirtaş Ceyhun, Babıali'nin Şu Son Kırk Yılı, İstanbul, Milliyet Yayınları,  Aralık 1984, s. 203.