Ve 12 Eylül

Türkiye, bu dönemin son yıllarında toplumsal yaşamın yeniden programlandığı bir dönemece doğru hızla yol almaktadır. Beklenen 1980'de olur: Vehbi Koç'un anlamlı bir şekilde "devletin yeniden kurulması devri" olarak tanımladığı (236) 12 Eylül, Türkiye'de hak ve özgürlükleri askıya alan 12 Mart'ı bile aratır uygulamalarıyla de­mokrasiye ağır darbe vurur. Gazete ve dergilerin yayını sık sık durdurulur; bu dönem gazeteci, yazar, çevir­men ve sanatçılara toplam 316 yıl 4 ay 20 gün hapis cezası verilir.1 1982 Anayasası ile düşünce ve ba­sın özgürlüğü; devleti kutsal sayan ve bireyi arka plana iten bir anlayış sonucu anlamsız hale getirilerek bü­yük ölçüde sınırlandırılmış, bu antidemokratik hükümler adeta zırha büründürülmüştür. Basın Kanunu'ndaki para cezaları da 10 Kasım 1983'te yapılan değişikliklerle ağırlaştırılmıştır.

Hukukun üstünlüğü ilkesinin rafa kaldırıldığı, işkencenin ve işkence sonucu öldürme olaylarının resmen bile doğrulanmak zorunda kalındığı2; özgürlüklerin yok edildiği "tam bir dikta yönetimi"3 olan 12 Eylül, ta­rihsel süreçte, II. Abdülhamid-Tek Parti-12 Mart dönemlerindeki uygulamaları geride bırakmıştır.

Kemal Tahir'in Yorgun Savaşçı romanından yapılan TV filmi Başbakan Bülend Ulusu'nun 28 Haziran 1983 tarih 08-M.G. VE MİL. İŞL. D: 02269 sayılı emri üzerine noter huzurunda yakılarak imha edilir.4 Ankara Sıkıyönetim Komutanının emriyle de Bilim ve Sosyalizm Yayınları'na ait 7 kamyon dolusu 133 bin 607 kitap 3 Haziran 1985 günü Mamak'ta tıpkı II. Abdülhamid döneminin Çırağan Hamamı külhanında 12 Mayıs 1902 tari­hinde olduğu gibi yakılır!5 Yılmaz Güney'in toplatılan 110 dolayındaki filminin orijinallerinin geri alınabilmesi için yıllarca sürdürülen hukuk mücadelesi  sonuçsuz kalır.6, (BELGE NO: 6)

Basın, Radyo ve Televizyon 12 Eylül askeri yönetiminin emrinde büyük ölçüde psikolojik hareket ve propa­ganda aracı olarak kullanılmıştır. TRT'de yayınlanacak filmler Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı, Genelkurmay Genel Sekreterliği ve Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı temsilcilerinden oluşan bir heyet tarafından psiko­lojik harekatın teknik ve yöntemleri çerçevesinde incelenerek yayına konulmuştur. Kurmay Albay Osman Akyol imzasıyla TRT Haber Dairesi Başkanlığına gönderilen "Haberlerde Uyulması Gerekli Hususlar" başlıklı ta­limat uyarınca hiçbir anarşi olayı ve trafik kazası haberlerde verilmeyecek; Atatürk'le ilgili DIA'ların da yayında kalma süresi uzun olmayacaktır.7, (BELGE NO: 7) "Türkçenin yapı ve işleyişine ters düşen, standart Türkçe seviyesine erişememiş, zorlama" olduğu iddia edilen anı, devrim, öykü, özgürlük gibi yüzlerce sözcü­ğün TRT'de kullanımı da yasaklanmıştır.8

Basına getiren kimi yasaklar mizah konusu olabilecek niteliktedir. Anayasa referandumundan 16 gün önce "hayır" oyunun  rengi  "mavi" ye de yasak gelmiştir. 1.Ordu Kurmay Başkanı Tümgeneral Ekrem Dinç, 21 Ekim 1982 günü Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal'i telefonla arar:

... [S]izi uzun zamandır izliyoruz. Anayasa konusunda en küçük bir ima, telkin, telmih (imalı biçimde anlat­mak- M.A.) yoluyla dahi olsa en ufak bir şey istemiyoruz. Her gazeteye de bunu söylüyoruz. Yoksa derhal kapata­cağız..... Bir de mavi konusu var. Sizde kimdi o, Gülgeç mi ne biri var, hep mavi mavi diye çiziyor. Bundan sonra mavi de olmayacak, anlaşıldı mı?.. 'Emredersiniz Paşam' demekten başka ne yapabilirdim ki...9

12 Eylül'de uygulanan baskıların bir başka boyutu da basın-yayın organlarına SEKA'nın verdiği kağıdın sıkıyö­netim komutanlıklarının sıkı denetimi altında tutulmasıdır. SEKA, 66'ncı Mekanize Tümen Komutanlığı'nın 14 Haziran 1982 tarih 7130-623-82/1166 sayılı yazısı üzerine aynı gün 9633 sayılı yazı ile; "Politika gazetesine 1.1.1979'dan son alım tarihine kadar ne miktar kağıt verildiği, nakliyecisinin kim olduğu, kağıt birim fiyatları" konusundaki soruları yanıtlayarak istenilen bilgileri bildirmiştir. SEKA'nın bu konuda gösterdiği duyarlılık so­nucu Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı'na gönderilen 15 Temmuz 1982 tarih 11374 sayılı yazıda da arala­rında TMMOB Makina Mühendisleri Odası, Elektrik Mühendisleri Odası, YAYKO Sınırlı Sorumlu Yayıncılar Kooperatifi, NEŞKO Neşriyat A.Ş. gibi meslek kuruluşlarının da yer aldığı bazı dernek ve kuruluşların çıkardık­ları yayınlar için kağıt verilmesinde "tereddüt" edildiği belirtilerek, "Halen kağıt teslimatına devam ettiğimiz ilişik listede isimleri bulunan dergi ve mecmualara kağıt teslimatına devam etmemizde bir sakınca olup olmadığını ve yukarıda belirtilen Oda, Dernek ve Kooperatiflerin yayınlarına kağıt vermemizin bir mahsur [mahzur] yaratıp yaratmayacağı hususundaki talimatlarınızın tarafımıza bildirilmesine emir ve müsaadelerinizi arz ederiz." denil­mektedir. (246)10, (BELGE NO: 8)

SEKA, 21 Ekim 1982 tarihinde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na gönderdiği  5746 sayılı başka bir yazısında ise "memleket menfaatlerine aykırı fikirlerin yayınlanmasına alet olunmaması" ve kağıt karaborsasının önlenmesi amacıyla 7 kişilik bir tahsis komitesi oluşturulmasını önermektedir.11, (BELGE NO: 9)

ÖZAL DAMGALI DÖNEM

12 Eylül'le başlayan ve Turgut Özal'ın başbakanlığı dönemindeki Anavatan Partisi iktidarı sırasında resmi ide­olojinin ve 1982 Anayasasının öngördüğü, basını da içine alan antidemokratik düzenlemelere ilişkin hukuki çerçeve sistemli biçimde oluşturulur. Milli Güvenlik Konseyi'nce 27 Ekim 1983'te yürürlüğe konulan Olağanüstü Hal Kanunu; kamuoyunda "Muzır Yasa" olarak bilinen Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu'nda 6 Mart 1986 ve 11 Mayıs 1988 tarihlerinde yapılan değişiklikler; iktidar sahiplerine yönelik yayın­ları engellemeyi amaçlayan Medeni Kanun'un 24'üncü maddesinde 4 Mayıs 1988'de yapılan yeni düzenleme; 1990 yılında kabul edilen 413, 421; 424 ve 425 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) -kamuoyunda Sansür ve Sürgün (SS) kararnameleri olarak bilinmektedir- basın özgürlüğü yok edilir. Olağanüstü Hal Kanunu'nda 15 Aralık 1990 tarihli 430 sayılı KHK'yle yapılan değişikliklerle de sansür pekiştirilir. Düşünce öz­gürlüğü adına çıkarıldığı ileri sürülen; ancak tam tersine gazeteci ve bilim adamlarını terörist sayan bir anlayışı egemen kılan 12 Nisan 1991 tarih 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu,  Türkiye'de  antidemokratik uygula­ma­ların yasal dayanağını oluşturmuş; ülkenin üzerine kabus gibi çökmüştür. 1980-1990 yılları arasında basın daha önce planlanmış senaryonun hedefi gibidir: Açılan basın davalarının sayısı 2000'i aşmış; 3000 dolayında gazeteci, yazar, sanatçı ve yayıncı yargılanmıştır.12 12 Eylül'le emniyet güçlerinin yakaladığı sosyalist basın organlarının yöneticileri ve suç teşkil eden yazıların yazarları, yargılanmalar sonucu 5 bin yıldan fazla hapis cezasına çarptırıl(mışlardır).13

Demokratikleşme iddialarına karşın Özal'ın başbakanlığı sırasında 15 Mayıs 1984 tarihinde ülke sorunlarına ilişkin olarak Cumhurbaşkanlığı ve TBMM'ye dilekçe vermeleri nedeniyle Aziz Nesin'in de aralarında bulunduğu yüzlerce gazeteci, bilim adamı ve aydın yargılanmış14; yasaklar ise geçmiş dönemlerdeki anlayışları arat­mayacak biçimde sürmüş; TRT'de sözcüklere konan ambargoyu bu kez hafif müzik parçalarının sözlerine ge­tirilen sansür izlemiştir. TRT Müzik Dairesi Başkanı Kenan Yomralı imzalı 26 Kasım 1984 tarih 3310/1892 sayılı "sansür" yazısı ile sözleri Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali'ye ait bulunan bütün hafif müzik parçalarının" yayım­lanması yasaklanmıştır. Sansür yazısına göre, bu müzik parçaları TRT repertuarından çıkarılacak; sözleri Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali'ye ait olan başka sanatçılara ait eserlere de denetim sırasında yayın oluru verilmeyecektir. (BELGE NO: 10)

ANAP iktidarı sırasında Kasım 1983-Şubat 1989 tarihleri arasında 5'i kartpostal ve takvim 458 yayın için top­latma kararı verildiği, arasında telefon rehberi de bulunan 368 yayın hakkında mahkemelerce müsadere ve imha kararı alındığı; 39 ton gazete, dergi ve kitabın yakıldığı, 26 yazıişleri müdürünün cezaevinde yattığı açık­lanmıştır.15 Muzır Yasa uygulamaları sonucu Şubat 1988 tarihi itibariyle Playboy, Bravo, Playmen, Tan, Sabah, Hafta Sonu, Haftanın Sesi, Süper Gazete ve Ayna Gazetesi aleyhinde açılan 36 davada verilen ceza­ların toplamı ise 7 milyar 729 milyon 826 bin 689 lirayı (6.528.716 dolar) bulmuştur.16

Türkiye'de sistemin yeniden yapılandırılması sürecinde 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte, o güne kadar hep yönetimin önemli kilit noktalarında bulunmuş olan Turgut Özal, ANAP politikalarına karşı bir güç olarak gör­düğü basının devletle ilişkilerini değerlendirirken şu ilginç saptamayı yapmaktadır:

... [H]atırlıyorum, bürokraside çok uzun zaman bulundum. Gazete sahiplerinin veya köşe yazarlarının telefon­larını, isteklerini, iş takiplerini hepsini biliyorum..... Ama menfaat meselesidir. Erol Simavi ile bir yemek yediği­miz zaman diğer gazete patronları vardı, orada kendi söyledi. Bunlar dedi, karşısındaki adamları gösterip, 'bunlar desteğe alışmış' dedi. 'Bütün hikaye budur' dedi. (İtalikler bana ait.)17

Özal'ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı sırasında basına yönelik müdahaleci tavrı büyük tepki görmüş, eleştirilmiştir.

Özal iktidarının basına dönük bakışı olumsuzluk yüklüdür. Demokrasiye aykırı yöntemlerle basını 'hizaya ge­tirme' heves ve çabalarının yaygınlaştığı dikkat çekmektedir. Hem yasal hem ekonomik araçlara başvurularak gazetelerin yayın politikalarını etkilemenin yolları denenmektedir..... Nazlı Ilıcak uzunca bir süredir Tercüman' ın birinci sayfasındaki köşesinde gözükmüyor. Yazılarını neden kesmiştir? Deniliyor ki: Tercüman mali güçlük içindedir; bu yüzden iktidarın baskılarına açık hale gelmiştir; sonuç, Nazlı Ilıcak'ın hiç olmazsa bir süre için Tercüman yazarlığına veda etmesi olmuştur..... İkinci örnek, Günaydın gazetesiyle ilgilidir. Kamu bankalarının Günaydın' a seçim öncesinden başlayarak gittikçe yoğunlaşan bir ilan ambargosu uyguladıkları belirtilmekte­dir. Bazı banka genel müdürlerinin bu konudaki sorulara 'Ne yapalım? Talimat yüksek yerden...' karşılığını verdikleri öğrenilmiştir. Gazete yönetimi de ilan ambargosunun varlığını doğrulamaktadır..... Öyle anlaşılıyor ki,..... radyo ve televizyon Sayın Özal'a artık yetmiyor; günlük basını da 'hizaya getirme'  ve tekeline alma he­vesindedir.18

Devlet Bakanı Yusuf Bozkurt Özal'ın TÜSİAD Başkanı Ömer Dinçkök'e "Biz ambargoyu koyduk, yola geldiler. Siz de yapın!" önerisinden19 basını "hizaya getirme"nin nasıl becerildiği anlaşılmaktadır.

HİZAYA GELEN BASIN!

Basını hizaya getirmede etkili bir yol olarak uygulanan ambargonun  özellikle siyasi yasakların kaldırıldığı refe­randum ve genel seçimlerin yapıldığı 1987 yılında Özal'ı desteklemeyen Tercüman, Günaydın ve Güneş gaze­telerine yönelik olduğu  görülmüştür. Ambargo, kamu kesiminden akan ilan gelirlerinin kesilmesi sonucunu do­ğurmuştur.20

Nazlı Ilıcak, zor durumdaki Tercüman gazetesine destek sağlanması ve eşi Kemal Ilıcak'ın da hissedarı ol­duğu Karaman Çiftliği'nin Emlak Bankası'na satılması sürecinde başyazarlıktan ve gazetesinden ayrılmak zo­runda bırakıldığı günlerde, "Neden bazı gazetelere reklam ambargosu uygulanıyor?" diye sormaktadır.

...Devletin elinde büyük bir ekonomik güç varsa ve devlet bu ekonomik gücü fertlere karşı kullanırsa o ül­kede demokrasi olmaz..... Ziraat Bankası Genel Müdürü Coşkun Ulusoy'a soruyorum. Niçin Türkiye'nin üçüncü yüksek tirajına sahip bir gazeteye (Günaydın) ilan vermiyor? Bin satan bir ekonomik gazeteye Teletaş ilanı veriliyor da niçin yüksek tirajlı bazı gazetelerde çıkmıyor?..... Ekonomik baskılar basın üzerinde uygulan­maktadır. En azından reklam aracılığıyla uygulanmaktadır derim.21

Nazlı Ilıcak'ın Tercüman' dan ayrılmasıyla birlikte İstanbul Kadıköy'deki "Karaman Çiftliği" olarak bilinen arazi içindeki 16 sayılı parsel 24 Kasım 1988 günü  Kemal Ilıcak ve diğer hissedarlar Güneri Cıvaoğlu, Mehmet Kafkaslıgil, Aslan İçsevgi'den toplam 13.550.418.000 liraya satın alınmıştır. Satış tarihindeki kur üzerinden 9.535.833 dolar eden arazinin değeri bugünkü fiyatlarla yaklaşık 2 trilyon liradır.22

Cumhuriyet dönemi Türkiye tarihinin de bir ölçüde aynası sayılabilecek, geç­mişte ve daha sonraki yıllarda da benzerleri sıkça görülen öznesi "Karaman Çiftliği" olan olayın öyküsü, "hizaya getirme-ekonomik çıkar" sağla­maya yönelik olarak devlet-basın ilişkilerinin "nabız atışını" yansıtmaktadır.

İstanbul'un Anadolu yakasında "Karaman Çiftliği" olarak bilinen büyük bir arazi, 1950'li yıllarda, göçmen yurt­taşlara "mera olarak verilmiş, daha sonra arazi, Ermeni yurttaşların eline geçmiştir.23 İstanbul Defterdarlığı 1958'deki tapulama tespitine itiraz etmiş 1960 yılında açılan dava yerel mahkeme ve Yargıtay arasında yılan hikayesine dönmüştür.24 Yargılama sürerken mülk sahiplerinden Eleni Andonyadis ve Saloman Benvesti'nin 1975'te 16 sayılı parseldeki hissele­rini Tercüman Mesken Sanayii A.Ş'ye satması sırasında25 Kadıköy Üçüncü Bölge Tapu Sicil Muhafızlığı, bu arazinin uyuşmazlık konusu  olduğunu belirterek gerekli ön­lemlerin alınmasını İstanbul Milli Emlak Müdürlüğü'ne bil­dirmiş; ancak çıkan bir yangından sonra söz konusu parsellere ilişkin dosyaların bulunamadığı ortaya çıkmıştır.26  Satıştan 11, yargılamanın başlamasından da 26 yıl sonra 10 Eylül 1986 günü dava sonuçlanmış ve Kadıköy Birinci Tapulama Mahkemesi "Karaman Çiftliği"nin tamamının Hazine adına tesciline karar vermiştir. Bunun üzerine karar temyiz edilmiştir.27

Bu arada iki ilginç gelişmeye tanık olunur: Birincisi arazinin ortaklarından Halkçı Parti'den 1983'te İstanbul Milletvekili olan Mehmet Kafkaslıgil 12 Mayıs 1986'da ANAP'a girer; ikincisi "Karaman Çiftliği" davası daha ke­sinleşmemesine ve Anadolu Bankası'nın araziyle hiçbir hukuki ilişkisi bulunmamasına karşın, bu gayrimenkul­ler üzerinde inşa edilecek konutlarla ilgili olarak Genel Müdür Vekili Bülent Şemiler ile Eksan A.Ş. ve Eksa Konut A.Ş. arasında 1 Mart 1987'de bir protokol imzalanır!

Hazineyle davalı olan tarafların vekili Avukat Ali Çekiç gayrimenkullerin mülkiyetinin ban­kaya intikalinden sonra 16 sayılı parselde hak iddia edenlere aynen iade koşulu ile temyizden ve tashihi ka­rardan feragat ede­ceğini 21 Mayıs 1987 tarihli başvurusunda taahhüt eder. Banka ve Tercüman gazetesi sahibi Kemal Ilıcak arasında 12 gün sonra imzalanan taahhütnamede ise Hazine tarafından devredildiğinde 16 sayılı parselin be­delsiz olarak hisse sahiplerine verileceği aksi halde metrekare başına 40.000 TL tazminat ödeneceği öngörül­mektedir.

Söz konusu protokol ve taahhütnamelerin düzenlenmesinden sonra banka 1 Temmuz 1987'de Hazine'ye baş­vurarak Karaman Çiftliği namıyla maruf araziye talip olur. Tam bu sırada, Yargıtay 7'nci Hukuk Dairesi'nin sulh ve feragat yoluna girmeden verdiği 28 Temmuz 1987 gün 1987/8658-595 sayılı kararı ile "Karaman Çiftliği"ne ait arazi Hazine'ye intikal etmiştir.28 Anadolu Bankası'nın 16 Eylül 1987 tarihinde de, inşaat konusunda protokol yaptığı Eksan ve Eksa "müteahhit  şirketlerin garantörü..... ANAP'a yakın olduğu söylenen ESKA İnşaat A.Ş. ile.....satılacak kat ve işyerleri karşılığı elde edilecek 1 trilyon liranın yüzde 80'ini bu firmaya ve­ren  bir sözleşme imzala(dığı)" ileri sürülmüştür.29

Süleyman Demirel, 28 Eylül 1986 günü yapılan ara seçimlerde DYP'nin ikinci parti olarak çıkmasıyla birlikte politik yaşama yeniden ağırlığını koymuş, Anayasa'nın Geçici  4'üncü maddesiyle konulan siyasi yasakların kaldırılmasına yönelik olarak ANAP Lideri ve Başbakan Turgut Özal'la aralarında amansız bir mücadele baş­lamıştır. Siyasi yasakların kaldırıldığı 6 Eylül 1987 referandumu ile hemen arkasından yapılan ve ANAP'ın 292 milletvekili çıkardığı 29 Kasım 1987 genel seçimleriyle noktalanan süreçteTercüman gazetesi Kemal Ilıcak'ın "kadim dostu" Demirel'i desteklemiş; sonuçta iktidarla ilişkileri giderek eşi Nazlı Hanım'ın gazeteden ayrılma­sına varacak kadar bozulmuştur.

Seçimlerden hemen sonra Bakanlar Kurulu'nun 19 Ekim 1987 gün ve 87/12125 sayılı kararnamesi ile "Karaman Çiftliği" Anadolu Bankası'na satılmıştır. Banka, metrekaresi 5.350 liradan 23.913.868.750 TL'ye al­dığı -içinde Kemal Ilıcak, Güneri Cıvaoğlu ve Mehmet Kafkaslıgil'in hissedarı olduğu 16 sayılı parselin de bulun­duğu- 4.470.015 metrekare  yüzölçümündeki gayrimenkulü; 30 Aralık 1987'de yüzde 99.87'si kendisine ait Anadolu Teks İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti'ne 143.136.000.000 TL bedelle devretmiştir.

Tercüman Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş., 12 Şubat 1988'de yaptığı başvuruda  Yargıtay kararıyla haklarını yitirmiş olmalarına karşın daha önce imzalanan  taahhütnameye dayanarak 445.200 metrekarelik 16 sayılı parselin bedelsiz olarak devrini istemiştir.

Nazlı Ilıcak'ın bu aşamada 14 yıldır başyazarlık yaptığı Tercüman' dan 19 Şubat 1988'de ayrılması basın dün­yasında büyük yankı uyandırmıştır. Tercüman' da çıkan son yazılarında Özal'ı "iktidar koltuğunun düşmanı gibi görmeye başladığı basını, milyarlık cezalarla sindirmeye çalışmakla" suçlayan Nazlı Ilıcak, ayrılmasının İstanbul'da kurulacak Tercüman Mahallesi'ne inşaat izni alınmasıyla bir ilgisi bulunmadığını, gazetenin manşe­tiyle yazıları arasında ortaya çıkan uyumsuzluk yüzünden yazmama ve ayrılma kararı verdiğini anlatmasına karşın30 ...bunun gerekçesinin hem eşinin sahibi olduğu Tercüman  gazetesine, hem de yine eşinin öteki işlerine iktidarca uygulanan ekonomik baskılardan kaynaklandığı ..... Nazlı Ilıcak'ın yazmama ka­rarının eşinin giriştiği büyük çaplı konut işine kolaylık sağlamak üzere Özal iktidarının öne sürdüğü koşulun sonucu olduğu söylen(mektedir).31

Nazlı Ilıcak'ın  ayrılmasını takiben Tercüman'ın başvurusu kabul edilir; 9 Mayıs ve 8 Temmuz 1988 tarihlerinde 445.200 metrekare gayrimenkul Banka'nın talimatıyla bedelsiz olarak geri verilir. Hemen arkasından Tercüman A.Ş., Mehmet Kafkaslıgil ve Güneri Cıvaoğlu hisselerine düşen 291.067 metrekare araziyi tekrar bankaya satmak için başvuruda bulunurlar! Banka Yönetim Kurulu, 21 Ekim 1988 tarihinde metrekaresi 195.500 liradan araziyi satın alır. Ancak parselin iki ayrı imar yoğunluğuna bölündüğünün anlaşılması üzerine, yeni bir çözüm aranmaya başlanır! Bunun üzerine Tercüman A.Ş.,  parseli ikiye bölen bir ifraz planını Kadıköy Belediyesi Encümeni'nden geçirmiş, Banka'nın iştiraki Anadolu Teks Ltd. Şti.nin de daha az değerli olan bölümü tercih etmesi (!) ile verdiği muvafakat sonucu metrekaresi 195.500 liradan ödemede bulunulabilmesi imkanı yaratıl­mıştır. Sonuçta 24 Kasım 1988 günü satış işlemi kesinleşmiş Mehmet Kafkaslıgil'e 2.509.308.000 TL, Güneri Cıvaoğlu'na 379.066.500 TL, Aslan İçsevgi'ye 2.274.786.000 TL ve Tercüman  gazetesine de 8.387.257.500 TL ödenmiştir.32

Türk Ceza Kanunu'nun 240'ncı maddesine aykırı olarak görevi kötüye kullandığı iddiasıyla  Genel Müdür Bülent Şemiler ile diğer yönetici ve personelin mahkemeye verildiği söz konusu satış işleminden 6 gün sonra Nazlı Ilıcak'ın sahibi ve başyazarı olduğu  Bulvar  gazetesi kapanmak zorunda kalır. Ilıcak, Bulvar' ın 30 Kasım 1988 tarihli son sayısında "Her türlü düşmanlığa metanetle göğüs gerdik. Ama devletin gücünü insaf­sızca kullananlara karşı ne yapabilirdik!" sözleriyle Türkiye gerçeğinin altını çizmektedir.

SHP Kars Milletvekili Mahmut Alınak, Karaman Çiftliği satışını üç ay sonra bir soru önergesiyle Meclis günde­mine getirmiş, Özal ailesinin  bu satıştan komisyon aldığını  yolundaki iddiaları üzerine Başbakan Turgut Özal ve Kemal Ilıcak kendisini "müfteri" olarak ilan etmiştir.33

Asil Nadir'in 6 Temmuz 1988'de Haldun Simavi'den Günaydın-Tan gazetelerini çıkaran "Veb-Ofset basın gru­bunu 43.5 milyar lira artı 5 milyon sterline"; 18 Ocak 1989'da Ercan Arıklı'dan 24 ansiklopedi, 14 adet haftalık ve aylık dergiyi yayımlayan "Gelişim grubunu 43 milyar li­raya"; 20 Ocak 1989'da da Mehmet Ali Yılmaz'dan Güneş gazetesini 80 milyon dolara"34 satın almasıyla birlikte mevcut dengeleri altüst eden  bu değişmeler, basını kontrol altına almayı planlayan Turgut Özal'ın operasyonu olarak değerlendirilmiştir.35 Özal'ın bu müdahaleci tavrını daha ileriye götürerek Asil Nadir'in Hürriyet' i satın almasına yönelik girişimlerde bulunması yüzünden Erol Simavi; yönetim anlayışını eleştirmesi nedeniyle de Sabah' ın sahibi Dinç Bilgin'le tartışmasının hemen ardından bilinen yöntem yeniden devreye sokulur; basını 'hizaya getirmek' amacıyla gazete kağıdına fon konulur.36

Özal döneminde dikkati çeken bir gelişme de gazete kağıdı ithalatının  Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası'nın gözetiminde oluşturulan BASKOOP-Basın Sanayi Malzemeleri Temin ve Tevzi Kooperatifi kanalıyla yapılması­dır. Ucuz gazete kağıdı ithal olanağı; daha sonra konulan yüzde 15 gümrük vergisi ve ton başına getirilen 70 dolarlık fon uygulamasıyla  zorlaştırılınca gazete sahipleri harekete geçer; Devlet Bakanı Mesut Yılmaz'dan acil önlemler alınmasını talep ederler. Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası Başkanı Kemal Ilıcak tarafından 31 Temmuz 1984 tarihinde Mesut Yılmaz'a sunulan 85 sayılı yazıda, "hükümetin Anayasayı çiğneyerek  gazete kağıdı ithalatında koyduğu fon ve gümrük vergisinden vazgeçilmesi ve 1974'te başlayan sübvansiyon uygu­lamasına dönülmesi" talep edilmektedir.37

  • 1. Basın'80-84, Ankara, ÇGD Yayınları, 1984, s.197-199.
  • 2. Bülend Ulusu Hükümetinin Devlet Bakanı İlhan Öztrak'ın 16 Mart 1982 tarihinde yaptığı resmi açıklamada Uluslararası Af Örgütü'nün 60 kişinin işkenceyle öldüğü yolundaki iddiasından 15'inin doğru olduğunu bildirmesi, 12 Eylül'ün "dehşet" verici uygulamaları­nın açık itirafı olarak tarihe geçmiştir.
  • 3. Topuz, s.139.
  • 4. Milliyet, 17-18-19 Şubat 1986.
  • 5. Süleyman Ege, Kitabın Ateşle Dansı, Ankara, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Kasım 1992, s.116.
  • 6. Hülya Karabağlı, "Güney'in Filmleri Yok Edildi," Cumhuriyet, 24 Şubat 1996.
  • 7. Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Necdet Öztorun imzalı, gereği için Başbakanlık, Kuvvet ve Sıkıyönetim komutanlıkları ile MİT Müsteşarlığına gönderilen 22 Nisan 1981 tarih İST: 1473-4-81/Psk. H. (987) sayılı yazıda "haberleşme ve hedef alınan psikolojik etkinin sağlanması yönünden Radyo ve TV.nin kullanılmasında" uyulması emredilen ilkeler ayrıntılı biçimde belirtilmektedir. Söz konusu belgeler­den yararlanmamızı sağlayan Sayın Erbil Tuşalp'e teşekkür ediyorum.
  • 8. Tarih ve Toplum, Ocak 1987, Sayı: 37, s. 57-58.
  • 9. Hasan Cemal, 12 Eylül Günlüğü-Demokrasi Korkusu, 3.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Eylül 1986, s. 23.
  • 10. Gençağa, s.1-22.

                            Günlük Politika gazetesi, 12 Eylül 1980'de kapatılana kadar DİSK çizgisinde bir yayın politikası izlemiştir.

  • 11. A.k.
  • 12. Topuz, s.148.
  • 13. Ali Tevfik Berber ve Halil Nebiler, Gazetecilere Saldırılar, İstanbul, 1988, s.75-76.
  • 14. Aydınlar Dilekçesi Davası, İstanbul, Adam Yayınları, 1986, s. 27-31; 481-489.
  • 15. Süleyman Sarılar, "Vurun Kitaba," Cumhuriyet, 25 Şubat 1989, s.1-8.
  • 16. Sarılar, "Muzır Yasası Çıkmazda," Cumhuriyet, 21 Şubat 1988, s.1-8.
  • 17. Başbakan Turgut Özal'ın Konuşma, Mesaj, Beyanat ve Mülakatları (13.12.1985-12.12.1986), Ankara, Başbakanlık Basımevi, 1986, s.903-908.
  • 18. Hasan Cemal, "Özal İktidarı ve Basın...," Cumhuriyet, 11 Mart 1988, s.1-10.
  • 19. Hasan Cemal, Özal Hikayesi, 8.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, 1990, s.264.
  • 20. Kahraman, Cici Basın, s.222.
  • 21. Yazgülü Aldoğan, "Nazlı Ilıcak: Bunun Hesabını Bir Gün Sorarlar!", Günaydın, 28 Şubat 1988, s.1-9.
  • 22. TBMM, Dönem 18, Yasama Yılı 4, 10/56 Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Sıra Sayısı: 579, 6 Haziran 1991, s.72.
  • 23. Uğur Mumcu, Bütün Yazıları:30-Paşa Tasarrufları, Ankara, um:ag Vakfı Yayınları, 1997, s.105.
  • 24. TBMM, Dönem 18, Yasama Yılı 4, 10/56 Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Sıra Sayısı: 579, 6 Haziran 1991, s.70.
  • 25. Uğur Mumcu, Bütün Yazıları:16-Esir Teşebbüs, Ankara, um:ag Vakfı Yayınları, 1997, s.166-167.
  • 26. A.g.e., s.128.
  • 27. TBMM, Dönem 18, Yasama Yılı 4, 10/56 Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Sıra Sayısı: 579, 6 Haziran 1991, s.70.
  • 28. A.g.e., s. 70-71.
  • 29. Mumcu, Bütün Yazıları:30-Paşa Tasarrufları, s.106-107.
  • 30. Milliyet, 29 Şubat 1988, s.5.
  • 31. Nail Güreli, "Nazlı Hanıma Özgürlük," Milliyet, 4 Mart 1988, s.11.
  • 32. TBMM, Dönem 18, Yasama Yılı 4, 10/56 Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Sıra Sayısı: 579, 6 Haziran 1991, s.71-72.

                            Güneri Cıvaoğlu, bu tarihte Sabah gazetesi başyazarıdır. Gazeteci Kadir Çelik, Karaman Çiftliği'nin satışının ele alındığı Objektif adlı programa Güneri Cıvaoğlu'nun tüm ısrarlara karşın katılmadığını, hatta Star televizyonunun patronu Cem Uzan ile Genel Koordinatör Özcan Ertuna'dan yayına engel olmalarını istediğini ileri sürmektedir. (Kadir Çelik, Beyazcamın Karakutusu, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1999, s. 93.) Çelik, kitabında, Çiller ailesinin baskılarıyla Objektif programının patronun talimatıyla yayından kaldırılmasına ilişkin başka örnekler vermekte; RTÜK'ün de İstiklâl Mahkemeleriyle ilgili sansür uygulamasını ortaya koyan 27 Ekim 1994, 01/1994-488 sayılı yazısına dikkat çekmektedir.

  • 33. Cumhuriyet, 1 Mart 1989, s.1-8.
  • 34. Topuz. s.164.

                Asil Nadir Günaydın ve Tan' ın yanı sıra Kocaeli, Sakarya, Konya Yeni Meram, Adana Ekspres, Ankara Ulus, Kıbrıs gazeteleri ve haftalık Ekonomik Bülten' i satın aldıktan sonra Rahmi Turan'ın ayrılması üzerine 26 Kasım 1988'de künye değişmiş Hürriyet' ten

                Seçkin Türesay Günaydın Genel Yayın Yönetmeni olmuştur. Gelişim Yayınları A.Ş. ve Süreli Yayınlar A.Ş. ile birlikte 12 şirketi satın alırken Nokta, Ekonomik Panorama, Kadınca, Erkekçe, Kadınca Örgü, Gelişim Spor, Marie Claire, Ev Kadını, Bando Çocuk ve Beyaz Dizi Yayınlarının da sahibi olan Asil Nadir'in adı 12 Mart 1989'da künyeye konur. Güneş gazetesinin Asil Nadir'e geçmesiyle birlikte künye de 19 Şubat 1989'da değişmiştir.

                            Asil Nadir'in basın operasyonu, danışmanları İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Dünya gazetesi sahibi Nezih Demirkent, Emniyet eski Genel Müdürü Fahri Görgülü, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in damadı ve MİT yöneticilerinden Erkan Gürvit tarafından gerçekleştirilmiş­tir. Cumhuriyet, 7 Temmuz 1988, s.1-10. ; 21 Ocak 1989, s.1-11. ; Milliyet, 19 Ocak 1988, s.5.

  • 35. Metin Münir, Sabah Olayı, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1993, s.174-175.
  • 36. Münir, s.176-177.
  • 37. Gençağa, s.1-22.