Türkiye'de 1950'de başlayan çok partili sistem, 27 Mayıs 1960'ta askeri müdahale ile ilk darbeyi alır. Demokratik parlamenter sistemin kuralları işletilemeden DP iktidardan uzaklaştırılmış, Milli Birlik Komitesi bu tarihte ülkenin tek hakimi olarak yönetime el koymuştur.
DP iktidarı sırasında çıkarılan basın özgürlüğünü kısıtlayan 6334 ve 6732 sayılı yasaları kaldıran 94 sayılı kanun1 ile Basın Kanunu'ndaki antidemokratik hükümleri iptal eden 143 sayılı kanunu2 yürürlüğe koyan; Türk Ceza Kanunu'nu 5 Aralık 1960'da değiştirerek gazetecilere ispat hakkı tanıyan; 212 sayılı yasayla gazetecilerin sahip olduğu hak ve özgürlükleri genişleten; Basın İlan Kurumu Yasası'yla3 resmi ilan dağıtımını adaletli biçimde yeniden düzenleyen; haberleşme hak ve özgürlüğünü Anayasal güvence altına alan Milli Birlik Komitesi (MBK)'nin basına yaptığı bir başka jestle(!) de 2 Ekim 1960'ta gazete kağıdı ton fiyatı 2.050 liradan 2.000 liraya indirilmiştir. Bu jest(!) 1961 Anayasasının referanduma sunulacağı 9 Temmuz'dan bir ay kadar önce 7 Haziran'da yinelenir: Gazete kağıdı ton fiyatı 200 TL daha ucuzlatılır, 1.800 liraya düşürülür.4 Ancak 27 Mayıs ihtilalini yapan MBK, basındaki "farklı" ve "aykırı" isim ya da yayın organlarına yasakçı-yargılayıcı bir tavır sergilemekten kaçınmamıştır. Bu dönemde tutuklanan ilk yayıncı ve yazarlar haftalık sosyalist gazete Yeniyol' un sahibi Fehmi Yazıcı ile Abidin Nesimi, Mihri Belli ve Aziz Ziya oldular. Yeniyol' a da basılır basılmaz daha matbaada iken el konulur. Öncü ve Yeni Gün gazeteleri 13 Aralık 1960'da 3'er gün; Dünya ve Türkiye dergisi de 12 Ocak 1961'de kapatılır.5 Kadrosunda Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal, Sabahattin Eyüpoğlu'nun da yer aldığı Tanin' in Genel Yayın Müdürü İhsan Ada ve yazarı Aziz Nesin 18 Mayıs 1961'de gözaltına alınırlar.
MBK dönemi ve basın tarihi açısından önemli bir olay 10 Ocak 1961 günü yaşanır. Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni Sabah, Hürriyet ve Yeni İstanbul gazetelerinin patronları yayınladıkları ortak bildiri ile 212 sayılı yasayı protesto için 11, 12 ve 13 Ocak günleri gazetelerini çıkarmayacaklarını ilan ederler. Gazeteciler de tepki olarak bu günlerde Basın adıyla bir gazete çıkarırlar.
7 Mart 1962'de yürürlüğe giren 38 sayılı Tedbirler Kanunu adıyla da anılan "Anayasa Nizamını, Milli Güvenlik ve Huzuru Bozan Bazı Fiiller Hakkında Kanun"la basına kısıtlamalar getirilir. Dünya' dan karikatürist Ferruh Doğan, Hür Vatan' dan Ahmet Emin Yalman, Selami Akpınar bu kanuna muhalefetten yargılanırlar. Cumhuriyet gazetesinde 12 Aralık 1962 tarihinde yayımlanan yazısında komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla yargılanan Şadi Alkılıç mahkum olurken, Yazıişleri Müdürü Kayhan Sağlamer beraat eder. 18. yüzyıl Fransız düşünürü Babeuf'un yazılarını "Devrim Yazıları" adıyla yayımlayan Sabahattin Eyüpoğlu ile Vedat Günyol ile kitaptan Gündem gazetesine alıntı yapan Atilla Bartınlıoğlu'nun yargılandıkları iki ayrı dava aklanmayla sonuçlanır.6
Türkiye'de 1961 Anayasa'sının getirdiği özgürlüklerin de etkisiyle başlayan sosyal uyanışın hızlandığı yıllarda Süleyman Demirel'in Adalet Partisi genel başkanlığına seçilmesi basın-iktidar ilişkilerini gözler önüne seren özgün bir örnek oluşturmaktadır. Hürriyet gazetesinin o yıllardaki genel yayın müdürü Necati Zincirkıran 30 yıl sonra tarihe ışık tutan anılarında "Demirel'i nasıl başbakan yaptıklarını" açıklamıştır.
Patronu Haldun Simavi'yle "Barajlar Kralı" olarak lanse etmeyi kararlaştırdıkları Süleyman Demirel'in başlatılan kampanya sonucu 29 Kasım 1964'te Adalet Partisi genel başkanı olduğunu; O'nu 10 Ekim 1965 seçimleriyle başbakanlığa taşıyan yolun bu destekle açıldığını anlatan Zincirkıran, bu sonucu "güvenilir bir gazetenin gücünü kanıtlayan en iyi örneklerden biri" şeklinde değerlendirmektedir.7 Basının, başbakan tayin ettiği ve bunu gücünün göstergesi olarak ilan etmekten çekinmediği bir ilişki ortamında gazete patronları da Maliye Bakanlarına uçak ve gemi pazarlayabilmektedirler! Hürriyet gazetesi sahibi Erol Simavi, 1960 sonrası koalisyon hükümetleri sırasında kendisine getirilen bir teklifle ilgili anısını anlatırken gazeteci-iktidar ilişkilerini sergilemektedir.
Bir gün bir gazete patronu (Kemal Ilıcak) [Tercüman gazetesinin sahibi] bana geldi. Ferit Melen'e (o dönemin [26 Haziran 1962-20 Şubat 1965 arası] maliye bakanı) gideceğiz beraber Erol Bey dedi.. Ve şöyle devam etti: Sen oturacaksın yanımızda sadece. Sana bir milyon, keş bir milyon dolar, dedi. Peki sen ne konuşacaksın diye sordum. Gemiyle uçak satacağım, dedi. Bunun üzerine kusura bakma.. Ben bu işte yokum, dedim.8
Demirel'in başbakan olmasıyla birlikte (1965) basın-politika dünyasında aniden yıldızı parlayan gazetecilerden Mustafa Özkan'ın adı, daha sonra sık sık Turgut Özal'la birlikte anılacaktır.
... 60'lı yıllarda, Akşam' ın Ankara muhabiri, daha sonra Ankara temsilcisi olan bu Kayserili (Mustafa Özkan), o dönemde Demirel'in koltuğunun altına girdi..... Demirel sayesinde sağlanan banka kredileri ile önce Ankara'da bir baskı makinesi alarak matbaa kurdu. Daha sonra gene Demirel'in sıcak ilgisine sık sık mazhar olan ve o günlerde Demirel'in evine geldiği, sohbet ettiği tek gazeteci olan Özkan, bu sayede bir büyük kredi daha kopararak Sonhavadis gazetesini satın aldı. İstanbul'da E-5 karayolu üzerindeki Sonhavadis tesislerini kurdu..... Sonhavadis, ..... Demirel'in partisi AP döneminde, tamamen iktidar yanlısı bir gazete olarak yayın yaşamını sürdürmeye başladı.9
Koalisyonlar ve Süleyman Demirel'in başbakan olduğu Adalet Partisi dönemlerinde Türk Ceza Kanunu'ndaki 141,142 ve 163'üncü maddeler basın ve gazetecilerin "Zaptiye Nazırı" gibi peşindedir.
Siyaset sahnesine basının desteğini de alarak çıkan Demirel'in başında bulunduğu Adalet Partisi, sisteme ve iktidara karşı muhalefeti en yoğun şekilde sürdüren ve tirajı 1965'lerde 150 bine ulaşan Akşam gazetesinin kamuoyunda büyük yankı bulan yayınları karşısında rahatsızlık duymaktadır.10
İstanbul Milletvekili de olan yazarı Çetin Altan'ın Aralık 1967'de dokunulmazlığının kaldırılması, 20 Şubat 1968'de AP'lilerin saldırısı sonucu Yunus Koçak'la birlikte ağır şekilde dövülmesi; Genelkurmay Başkanı'nı eleştiren Ankara Temsilcisi İlhami Soysal'ın 8 Eylül 1966'da Başkent'in göbeğinde bir yarbayla iki astsubay tarafından kaçırılarak dayak atılması gibi benzer yıldırma ve baskılarla gözdağı verilip Akşam gazetesinin muhalefeti susturulmaya çalışılmıştır.
Akşam gazetesi Ankara Temsilcisi İlhami Soysal, iktidarın Akşam' ı susturmak için gazetenin ilan gelirlerini kesmeye yönelik yeni baskılar uyguladığını söylemektedir.
Solda ciddi muhalefet ve sosyalist eleştiriler, AP iktidarını rahatsız etmeye başladı. Çünkü, Akşam yalnız kişilere, hükümete muhalefet etmiyordu. Doğrudan düzene karşı çıkıyor, bu konuda ciddi verilerle yayın yapıyordu. İktidarlarla birlikte, düzen de sarsılıyordu. Akşam' ın tirajı ise hızla yükseliyordu... İktidar Akşam' ı susturmak için, mali kaynaklarına indi. İlan gelirlerine yöneldi. Mehmet Turgut, Ticaret ve Sanayi Bakanı'ydı. Odalar Birliği'nde, işadamlarıyla yaptığı toplantıda Akşam' a ilan verilmemesini istedi. İlan verenlere de baskı uyguladı. O zaman, gazetelere ilan ve reklam verebilen işadamı sayısı sınırlıydı. Koç ailesi, Sabancı ve Eczacıbaşı ailesiyle birkaç kişi daha vardı. Margarin firmaları, yeni yeni çıkan deterjan... İlan vermemeleri için bunlara baskı yapıldığını öğrendik. Basının, asıl ilan yoluyla beslenme kaynağı devletti. Devletin bankaları, Kamu İktisadi Kuruluşları (KİT). Bunlar ise doğrudan iktidarın egemenliğindeydi. Bize ilan vermeleri yasaklanmıştı. İktidara arkasını dayayan özel sektör farklı değildi. Örneğin Singer'de grev oldu. Biz buna geniş yer verince, ilanı kestiler. (İtalikler bana ait.)11
... Bazı politikacılar başta Demirel, politik çıkar uğruna 'komünist' sloganına sık sık sarıldıkları için ve böyle bir ortamda adı 'Komünist Gazete'ye çıktığı için, özel ilanın santimini alamıyordu Akşam. Böylece o tarihte çalışanlar, maaşlarının bazen dörtte birini, bazen yarısını alıyordu.12
(Akşam' ın) patronu Malik Yolaç, başka işler, armatörlük yapıyordu. Malik Yolaç'ı bu cepheden de vurdular... İktidar adeta gazaba gelmişti. Ambargoyu kaldırmıyordu. Kısaca gazete iktidara yenildi. (İtalikler bana ait.)13
Toplumsal muhalefeti bastırmaya yönelik ağır ceza hükümleri öngören Temel Hak ve Hürriyetleri Koruma Kanunu Tasarısı 1976 Şubat'ında gündeme getirilir. Ancak, tepkiler sonucu Tasarı'nın TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmesinden vazgeçilir.14
Ali Faik Cihan'ın "Sosyalist Türkiye" adlı kitabı 1965'te toplatılırken15 3 Ocak 1967'de yayımlanmaya başlanan ANT dergisinin 8 yazarı hakkında istenen cezaların toplamı 635 yıla ulaşmıştır.16
- 1. Resmi Gazete, 12 Ekim 1960.
- 2. Resmi Gazete, 5 Aralık 1960.
- 3. Resmi Gazete, 9 Ocak 1961.
- 4. Aksoy, Basın'94-95, s.537.
- 5. Kabacalı, Türk Basınında Demokrasi, s.282-283.
- 6. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.194-195.
- 7. Necati Zincirkıran, "Hürriyet ve Simavi İmparatorluğu," Sabah, 25 Ağustos 1994, s.17.
- 8. Çetin, s. 278.
- 9. A.g.e., s.169.
- 10. Kahraman, Cici Basın, s.118.
- 11. A.g.e., s.118.
Basını ilan baskısıyla yönlendirmenin en son iki örneği 27 Kasım 1998 tarihinde Kanal 6'da yayınlanan "Ceviz Kavuğu" adlı programda kamuoyuna açıklanmıştır: Programın yapımcısı Hulki Cevizoğlu, 1980'de yazdığı bir haber nedeniyle İş Bankası Basın Halkla İlişkiler Müdürü tarafından "Sen bu haberi nasıl yazarsın, bunun hesabını verirsin" diye kendisinin ve gazetenin uyarıldığını; aynı televizyon yayınında gazeteci Cüneyt Arcayürek de yine İş Bankası'nın Alaattin Çakıcı'yla ilişkileri ayyuka çıkan Bursalı işadamı Erol Evcil'e ait Eze Zeytincilik şirketine 175 milyon dolar tutarında kredi açıldığını haber yapan (29 Ağustos 1998; 6,7,8 Eylül 1998 tarihlerinde) Cumhuriyet gazetesine verdiği ilanları kestiğini açıklamışlardır. Cumhuriyet gazetesi yetkililerinden edinilen bilgiye göre, söz konusu haberden sonra İş Bankası 30 milyar liralık ilan bağlantısını kesmiştir.
- 12. Çetin, s.173.
- 13. Kahraman,s.119.
- 14. Topuz, s.129.
- 15. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.195.
- 16. Osman S. Arolat, "Türkiye Basın Tarihinde 120 Yıllık Baskı Dönemi," Yurt ve Dünya, Mart 1978, s.280-289.