Sarayın Kolladığı Basın

Padişah fermanıyla doğan Takvim-i Vekayi' de çalışan "ilk gazeteciler" "Amed Odasından (Hükümet Temsilcisi-M.A.) Sarım ve Bab-ı  Seraskeriden (Milli Savunma Bakanlığı- M.A.) Said Bey"  asli memuriyetlerine zarar gel­memek üzere görevlerini yürüteceklerdir. Gazetede "gizliliği olan"  konular yazılmayacaktır. O zamanlar "ga­zete muharriri" yerine "gazete katibi" denilmesi de gazeteciliğin nasıl algılandığına açıklık getirmektedir. 1

Takvim-i Vekayi' den sonra 1840'ta yayımlanan ikinci Türkçe gazete Ceride-i Havadis de Saray'ın William Churchill adlı bir İngiliz'e verdiği imtiyaz ve para yardımıyla yayın hayatını sürdürmüştür. Churchill öldükten sonra gazete imtiyazı  ve aylık 2500 kuruşluk tahsisat oğluna (Alfred) devredilir. 2

... Hükümet, o devrin yegane siyasi ve haber gazetesi olan Ceride-i Havadis' in ecnebi bir adamın elinde kalmasını istemediğinden, sadrazam Mehmet Fuat paşa, gazetenin tertib ve idare işlerine bakmakta ve daima hükümetin arzusu dairesinde çalıştığı sabit olan Mehmet Nuri efendiyi çağırtarak Alfred Çorçilden gazete imti­yazını almasını tavsiye etti.

Mehmet Nuri efendi sadrazamın tavsiyesi üzerine Ceride-i Havadis' in imtiyazını üzerine çevirterek hükümetin arzusunu yerine getirdi. (İtalikler bana ait.) Ve gazeteyi de bir müddet hükümetin yarı resmi gazetesi olarak çıkardı.3

Bu olaydan  150 yıl sonra bir yayın organının devri sırasında ortaya atılan benzer müdahale iddiaları, devlet-basın ilişkilerindeki köklü etkileşimi net biçimde sergilemektedir. İslamcı  kesimin tanınmış işadamlarından Jet-Pa Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fadıl Akgündüz, 31 Ağustos 1998 tarihinde Siirt ve Batman'da düzenlediği basın toplantılarında, Kanal 6'yı kendisine satmaması konusunda Mehmet Kurt'u Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in etkilediğini açıklar. Türkiye'yi hayrete düşüren bu açıklamalarında Akgündüz, Cumhurbaşkanı Demirel'in devreye girmesinden sonra Kanal 6 televizyonunun 110 milyon dolara, Korkmaz Yiğit'e satıldığını söyler; bu sözlerinden sonra da bir süre gözaltında tutulur. 4

Devlet-basın iç içeliği resmi olmadığı ifade edilen ilk gazete Tercüman-ı Ahval' de de söz konusudur. Şinasi ile birlikte Tercüman-ı Ahval' i çıkaran Agâh Efendi  7 yıllık gazeteciliği sırasında devlet kapısını bırakmamış, me­murluğunu sürdürmüştür. Basın tarihinde önemli bir yeri bulunan Tercüman-ı Hakikat' ın kurucusu, "gazetenin asıl başmuharriri ve amiri olan Ahmed Mithat Efendi (de)..... karantina başkatipliğinden reisliğine geçince işle­ri­nin çokluğu, ihtimal ki sarayın tembih ve ihtarı üzerine matbuaya hiç gelmez olmuştu(r)." 5

O dönemde, "... gazetecilerin bir çoğunu Saray beslemiştir. Genellikle gazetecilerin bir de devlet memurluğu vardır. Gazetecinin bir göreve atanıp Devletten maaş alması bir gelenek olmuştur adeta. Bu iş, ta Cumhuriyet yıllarına kadar da sürmüştür." 6

Devletin basını doğrudan kollama politikalarının ilginç örneklerinden biri de Basiret gazetesidir. Ali Efendi'ye (Basiretçi) 1869 Ocak ayında çıkardığı, 1870'li yıllarda  tirajı 10 bine ulaşan Basiret  gazetesinin tesis masraf­larını karşılaması için devlet 300 altın yardımda bulunmuştur. 7 Basiretçi Ali, 1870 Alman-Fransız Savaşı'nda Almanları tutması nedeniyle Bismark tarafından Almanya'ya davet edilir. Sadrazam Ali Paşa, yolcu­luk öncesi kendisine 500 altın, Alman elçisi de 10.000 franklık bir çek verir. Bismark da Basiretçi Ali'ye 1000 mark parayla birlikte bir baskı makinesi hediye eder. 8

Namık Kemal 1873'lerde İbret gazetesinin başyazarı olduğu dönem; hükümetin, gazetecileri susturmak için kendilerine memuriyetler teklif etmelerine karşı koymaktadır. 9 İbret' te bu görüşleri savunan Namık Kemal, diğer yandan da Saray'dan çeşitli "taleplerde"  bulunmaktadır: ... Kitabet Dairesine yazdığı bir mektupta altın ve gümüş imtiyaz madalyaları ile taltifini istida etmiş olması bize pek garip görünmüş ve onun vatan ve millet sevgisinin samimiyetinden şüpheye düşürmüştür.10

İlk mizah dergisi Diyojen' i ve daha sonra Hayal' i çıkaran Teodor Kasap, Saray'ın hışmına uğramasına, sık sık kapatma cezası almasına ve tutuklanmasına karşın, bundan böyle mizah gazetesi çıkarmayacağını bildirmesi üzerine serbest bırakılmış; Nâşir  adlı bir gazetenin imtiyazını almış ve kendisine 300 altın verilmiştir. Ancak 1877'de Napoli'ye kaçmış, orada İstikbal adlı Jön Türk gazetesine yardım etmesine rağmen II. Abdülhamid ta­rafından affedilerek ölünceye kadar Yıldız Kütüphanesi'nde çalışmıştır. 11

II. Abdülhamid'in 1876-1909 arasındaki 33 yıllık hükümdarlığı döneminde devlet güdümünde bir yayıncılık anla­yışı sürdürmeleri için gazetecilere ve gazetelere sağlanan çıkarlar 12  bugünlere de ışık tutmaktadır:

TABLO:1  II. ABDÜLHAMİD'DEN BASINA İHSAN-I ŞAHANE

(1890-1908)

BELGE TARİHİ      YAYIN ORGANININ ADI      ÖDENEN TUTAR (KURUŞ)

24 Eylül 1890     Levant Herald     100.000

24 Eylül 1890     Emanet-ül Ümem    24.000

24 Eylül 1890     Moniteur Oriental       67.606.20

24 Eylül 1890     Saadet      36.000

24 Eylül 1890     Byzantis    30.000

24 Eylül 1890     La Turquie 84.160

24 Eylül 1890     İstanbul    24.000

24 Eylül 1890     İstikamet  (Paris)      26.003

13 Aralık 1890    Musavver Cihan (Dergi)  112.000

  9 Şubat1908     Tercüman-ı Hakikat      120.000

Dönemin en büyük ve önemli gazetesi İkdam' ın sahibi Ahmet Cevdet de Padişaha çektiği telgrafta geçine­mediğini belirterek çıkaracağı Fransızca  gazete için yardım talep etmektedir. 13  İkdam' ın basındaki rakibi Sabah  da diğer gazeteler gibi Hazine-i Hassa'dan (devletten) tahsisat almaktadır. 14

Servet-i Fünun sahibi Ahmet İhsan (Tokgöz) de  bu ilk resimli gazetenin çıkış öyküsünü anlatırken "devlet hi­mayesinin" boyutlarını gözler önüne sermektedir:

Aldanmıyorsam Babıali kararile ve bir nezaret (bakanlık- M.A.) bütçesinden yardım gören ilk gazete Servet-i Fünun  idi; diğerleri hazinei hassadan ve cebi hümayundan (padişahın kendi kesesi!- M.A.) himaye olunurdu. Halbuki bir­kaç sene sonra nezaretler bütçe açığından bütün gazetelere maaş bağlanmıştı. (İtalikler bana ait.) Dahiliye Müsteşarı Reşit Mümtaz Bey, Servet-i Fünun' a ayda 3240 kuruş verilmesine lüzum gösterdi ve nazı­rın imza­ladığı tezkereyi sadarete takdim eyledi..... Sadrazam tarafından (da) saraya takdim edildi ve muci­bince irade çıktı. O tarihin ( 19 Aralık 1881) 170  No.(lu) Takvim-i Vekayi ' (n)de (resmi ilan olarak yayım­landı)...15

Gazetecilerin Saray'a bağlılığı  öyle bir noktaya gelmiştir ki, Padişah, doğum günlerinde ya da tahta çıkış yıl­dönümlerinde yaldızlı cümlerle dalkavukluk yazıları yazanlara nişan ve çeşitli armağanlar verir, paralar dağıtır. Bu konuda yayımlanmış listelerde dönemin ünlü yazarlarının adlarına rastlanmaktadır. 16 II. Abdülhamid dö­neminde gazetelere ayda 30 ile 100 lira arasında tahsisat verildiği belirtilmektedir. 17 Sultan II. Abdülhamid'den para yardımı görmeyen gazete yok gibidir. İstanbul'da yayımlanan yabancı dildeki gazeteler dahil Fransa, İngiltere, Almanya ve İtalya'da çıkan gazeteler  de II. Abdülhamid'den aylık almaktadırlar. 18

Basın, Padişah ve yabancı ülkelerden para almayı "normal gelir kaynağı" sayan bir anlayışta iken devlet de yabancı gazetelere karşı aynı yöntemi uygulamaktadır. Örneğin Fransız gazetelerine çeşitli tarihlerde; Liberte' ye 750 frank, Voltaire' e 1.000 frank, Orient' e 10.401 kuruş, Republique Française de Press' e 1.000 frank verilmiştir. 19

Yerli ve yabancı gazetelere verilen para, hiç de azımsanmayacak tutardadır. Dışişleri ve İçişleri bakanlıkları bütçelerinden karşılanan  bu paralara rağmen istenilen sonuçlar elde edilemeyince II. Abdülhamid, bu konuda bir rapor hazırlatır. Dışişleri Bakanı Sait Paşa ile Müsteşar Artin Dadyan'ın hazırladıkları rapora göre, 1891 yı­lında bütçenin gizli faslından İstanbul'da çıkan Levant Herald gazetesine yılda 1000, Far de Bosfor' a 480, La Turquie' ye 500, İstanbul gazetesine 240, Hıfzıssıhha gazetesine 240, Byzantis  gazetesine 360 olmak üzere toplam 2.820 lira; La Turquie' ye ayrıca başka bir fasıldan da 480 lira verilmektedir..... Bu gazetelere yılda 3.340 lira ödenmektedir. Yabancı basın için yılda 1.300 lira ayrılmaktadır. 20

II. Abdülhamid'in yabancı basına verilen bu "rüşvet" ve "sus payı" paralarının sarfının uygunluğunu denetlemek üzere gayri resmi kanaldan Fransa'ya gönderdiği Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı'nın oğlu Diran Dadyan'ın incele­melerine ilişkin mektubu o yıllardaki hem Fransız basının içyüzünü hem de Osmanlı dönemindeki anlayışı tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır:

Tan [Le Temps], Figaro [Le Figaro], Frans [La France], Evenman [L'Evenement], Nasyonel [National], Press [La Presse], Golva [Gaulva], Deba [Le Débats-dergi], İllüstrason [L'Ullustration] gazeteleri, Grande Revü [La Grande Revue] mecmu­aları müdürleri ile uzun uzun görüştüm..... Masrafa gelince, beher makale için iki yüz elli frank, yani ayda on iki makale için yalnız üç bin frank sarfolunacaktır. Bu makaleleri gazetelere verecek şahsa da beş yüz frank kafi gelir. Hülasa: Üç ehemmiyetsiz gazete için ayda yedi bin frank sarfedeceğimize, ayda üç bin beş yüz frank ile on tane tanınmış gazeteye yazı yazdırmış olacağız.21

II. Meşrutiyet Döneminde bu"hastalıklı süreçte" yaşananları Ahmet Emin Yalman buruk bir dille aktarmaktadır:

Gazetelerden çoğu ecnebi parası alıyor ve bunun karşılığı olarak memlekette fitne ve karışıklık çıkarıyor, emellerine bilerek bilmeyerek alet oluyorlardı. O sırada bir ecnebi hükümetten, bir ecnebi banka ve şirketten para almak, bir gazetenin tıpkı satış gibi, ilan gibi, normal gelir kaynaklarından biri sayılıyordu..... Her gün ta­kım takım yazılarla ortalığı bulandıran, normal meşru gelirlerle yaşamalarına ihtimal olmayan büyük bir kısım gaze­telerin ecnebi parası aldıklarına şüphem yoktur. Ne yazık ki kendi mesul olduğum, sevdiğim, başarısı için kendi sahamda var kuvvetimle uğraştığım Yeni Gazete' de de ecnebi parası büyük rol oynuyordu. Yeni Gazete, Kamil Paşa'nın organı diye tanınmış olmakla ve hususi bir siyasi sütununda İngiliz, bazen de Avusturya menfaatlerine uygun ücretli yazılar (çıkıyordu).22

GAZETECİNİN ONURU

Başlangıcından bu yana giderek kurumlaşan devlet-basın iç içeliğinin, iktidarla çıkar ilişkilerinin dışında meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlı, toplumsal değişimi doğru yansıtmayı görev bilen farklı bir anlayışın temsilcisi olarak Ahmet Rasim, Meşrutiyet döneminin en önemli gazetecisidir; basın tarihinde iz bırakmış az sayıdaki insandan birisidir.

Tüm baskı ve zorluklara karşın mesleğini sürdüren; işsiz ve parasız kalma pahasına gazetecilik ilkelerinden ödün vermeyen Ahmet Rasim, dünyadaki o günkü gelişmelere koşut "Şimdi ise gelişme zamanıdır. Bu ne­denle, bir gazetecilik okulu açılması gereği şiddetle duyulmaktadır. Fakat, bunu 'gazeteciler' açmalıdır. Artık kendimizi yavaş yavaş toplayalım. Sendikalarımızı, okullarımızı yapalım. Zira bu gidiş gidiş değil" diyen uzak görüşlü, öncü bir insandır. 23  Resimli Perşembe' nin 8 Eylül 1927 tarihli 120'nci sayısında yazdığı yazıda padişah bağışını nasıl reddettiğini  kendine özgü üslubuyla şöyle anlatmaktadır:

Ertesi sabah erkenden Malumat Basımevine indim. Baba Tahir gecelikle oturmuş, o günkü gazetelerden, öğ­leden sonra çıkacak olan Fransızca Servet için havadis arıyordu. Beni görünce, önünde oturduğu masanın gözünü çekerek:

-Buyurun, şuraya oturun  dedi, bana hepsi banknot olmak üzere elli liralık bir paket uzatarak:

-'İhsan-ı Şahane' (Padişahın bağışı- M.A.)  dedi.

İçerimde birikmiş kızgınlık ve öfkeyle yerimden kalktım:

-Senin elinde ben 'İhsan-ı Şahane' almam! dedim, yürüdüm.

Yazı odamdaki kitapları koltukladım. Ricacılar yolumu kesti.

-Kabil değil, bir daha bu basımevinden içeriye ayak atmam! diyerek merdivenlerden indim. Tahir hala arkam­dan:

-Bir dakika, beni dinle! diye bağırıyordu. Oysa parasızlıktan tıngır tıngır ötüyordum... köye geri döndüm. Dördüncü gündü. Her birinin yazı ücreti beş mecidiye olmak üzere İkdam' da makale yazmaya çağrıldım. Meğer ben gezideyken Tahir evime bir kezcik dört lira yollamış ama çok sabırlı, sessiz, rahmetli Eşim:

-Bey burada olsaydı, kabul ederdim ama, gezide... Onun izni olmayınca bir para alamam! diye bir gönül birliği etmişcesine geri çevirmiş imiş.24

Meslek ilkelerine bağlı bir gazetecilik yaşamı olan Ahmet Rasim'in 1927 ve 1931'de Gazi Mustafa Kemal'in yardımıyla iki dönem mebus seçilmesinden sonra, özellikle 1931 yılında Meclis'te basına yönelik saldırılara karşı bir tavır göstermemesi kendisinin tek parti ideolojisinin savunucusu öteki gazeteci-mebuslarla aynı çiz­giye geldiği şek­linde değerlendirilebilir.

Ahmet Rasim'in Tercüman gazetesinde iken yanında çalıştığı Ahmed Mithat Efendi de meslek ilkelerini ve halkı gözeten bir gazetecilik çizgisine sahiptir; Va-Nu'nun tanımlamasıyla "O, geniş halk tabakalarına okutmak, oku­tabilmek için de halkın nabzını elinde tutmak, halkın dilini kullanmak, öğretici bir vülgarizatör olmak yolunu tu­tan yazarlardan biridir." 25

YARGILANAN BASIN

Devlete bağımlı bir yapılanma içindeki basında arada bir de olsa görülen aykırı yayınlar ile muhalif gazetecilere karşı, cezai ve ekonomik yaptırımların yanı sıra daha kesin çözüm yolu (!) olarak görülen "faili meçhul!"  ön­lemler alınmıştır. İttihat ve Terakki döneminde gazeteci cinayetleri, halkı korku altında yönetmenin bir aracı olarak toplumun gündemine girmiştir.

Basınla ilgili ilk düzenlemenin 10 Nisan 1845 tarihli Polis Nizamı olduğu belirtilmektedir. Polis Nizamı'nın 13'üncü maddesi "ilk sansür" düzenlemesidir. Söz konusu düzenlemeyle polise "Ahlak ve genel adabı boza­cak her türlü kitap, risale ve evrakın yayımlanmadan önce görülüp gerekenlerin yasaklanmasına (men) ve el­konulmasına (tevkifine) dikkat edilmesi" görevi verilmektedir. 26 Özel basımevlerinin sayısındaki artış üze­rine 1856 tarihli bir padişah iradesi çıkarılmış; özel matbaalar basacakları her çeşit yayını Takvimhane Nezaretine göstermeye ve izin almaya mecbur tutulmuşlardır. 27 Cezai önlemler çerçevesinde ilk yasak Ceza Kanunu ile 1858'de, ikincisi de Matbuat Nizamnamesi'yle 1864 yılında getirilmiştir. Buna göre saltanat, hükümet ve Osmanlı tebası aleyhine yayın yapılması, genel ahlaka aykırı mizah yazıları ve müstehcen resim basılması, gönderilen resmi yazıların yayımlanmaması, yabancı misyon ve devletlerin kötülenmesi suç teşkil etmektedir. 1864 Nizamnamesi'yle de gazete çıkarma imtiyazını veren "Matbuat Müdürlüğü" kurulmuştur. İlk Matbuat Müdürü de Sakız Ohannes Efendi olmuştur. 28

Bu yasakların peşinden 1867'de yürürlüğe konulan "Ali Kararname" ile devlet, millet ve ülke menfaatlerine ay­kırı yayınlara daha ağır yaptırımlar getirilmiştir. 11 Mayıs 1876  Kararnamesi ve Tebliği ile de hükümete gazete­lerin baskıdan önce kontrolünü sağlayan sansür yetkisi tanınmıştır. Sultan Aziz'in tahttan indirilmesiyle 30 Mayıs 1876'da başlayan I. Meşrutiyet döneminde 20 Eylül 1877 tarihli Sıkıyönetim Kararnamesi ile Padişah II. Abdülhamid'e "... zihinleri kurcalayacak yayın yapan gazeteleri derhal kapatabilme"  yetkisi verilmiştir. 29 II. Meşrutiyet'in 24 Temmuz 1908'de ilanından sonra 16 Temmuz 1909'da kabul edilen ve 22 yıl yürürlükte ka­la­cak "Matbuat Kanunu" ile özgürlük ortamının havasını yansıtan hükümler getirilmesine karşın 1912, 1913, 1914, 1919 ve 1920 yıllarında yapılan değişikliklerle daha önceki yasakların benzerleri yeniden konulmuştur. 30

167 yıllık basın tarihi içinde kapatılan ilk gazete 1866 yılındaki 789 Numaralı Tercüman-ı Ahval' de çıkan bir haber­den anlaşıldığına göre Mecmua-i Havadis' tir. 31 Daha sonra 1867-1876 tarihleri arasında Ali Suavi'nin Muhbir' i, Teodor Kasap'ın çıkardığı ilk mizah dergisi Diyojen ile Çıngıraklı Tatar ve Hayal; İstikbal gazetesi; "En kutsal bildiğimiz görev de, Matbuat Nizamnamesi'nin izin verdiği ölçüde doğruyu söylemektir" anonsuyla çıkan Namık Kemal'in başyazar olduğu İbret; İbretnûmayı Alem; Letaif-i Asar, Rumca Mamo ve Memos, Ermenice Hayrenik, Ebüzziya Tevfik Bey'in Hadika ve Sirac' ı; Ahmed Mithat Efendi'nin yayımladığı Devir ve Bedir; Basiret, Hülasaî Efkar, Şark  gibi yayın organları kısa süreli ya da süresiz kapatılmıştır. Bu dönemde, resmi yerlerden bilgi almadan makale yazılması, dağıtıcıların haberleri bağırarak gazete satması kapatma ve cezalandırma nedeni olabilmektedir. Öte yandan, ilk kitap sansürüne de bu dönemde tanık olunur. Ahmed  Mithat Efendi'nin Dağarcık, Namık Kemal'in Evrak-ı Perişan adlı kitapları izin alınmadan basıldığı gerekçesiyle yasaklanır. Namık Kemal ve Ahmed Mithat Efendi'nin de aralarında bulunduğu gazeteci ve yazarlar 3 yıl 2 ay sürecek sürgün cezasına çarptırılırlar. Basiret sahibi Ali Efendi tutuklanır. 32

Sansür, yasak, baskı ve jurnaller nedeniyle "Türk basınının en karanlık çağı" olarak nitelenen II. Meşrutiyet'e kadar süren II. Abdülhamid döneminde (1876-1908) jurnalcilik bir ur gibi toplumu sarmış, bu dönem içinde iki bini aşkın jurnalci tarafından Saray'a 22.482 jurnal yapıldığı ortaya çıkmıştır. Servet-i Fünun, Hayal, Basiret kapatılmış, Namık Kemal Midilli adasına gönderilmiş, Teodor Kasap üç yıl hapse mahkum olmuştur. Kafaları karıştıracağı gerekçesiyle yazılarda boş yer bırakılması; Ermenistan sözcüğü gibi tarih ve coğrafya adlarının anılması; grev, vatan, büyük burun, eşitlik, parlamento, cumhuriyet, sansür, sosyalizm, cemiyet, hürriyet, veto, inkılap, vb. sözcüklerin kullanılması yasaklanmıştır. II. Abdülhamid kendisi 154 yabancı gazete ve der­giye abone olmasına karşın yurtdışındaki kitap, dergi ve gazetelerin ülkeye sokulması engellenmiştir. 1899 yı­lındaki bir listeye göre, 17 ülkeye ait 164 gazetenin toplam 536 sayısının yasaklandığı bildirilmektedir. Hugo'nun Sefiller' i, Zola'nın Germinal' i, Fatih Sultan Mehmet'in büyük ilgi gösterdiği Dante'nin Cehennem' i Fransızca Kuran çevrisi gibi kitaplara, "zihinleri karıştıran yayınlar" oldukları gerekçesiyle el konulmuştur.33

El konulan kitaplar külhanlarda yakılmıştır. Çemberlitaş Hamamı külhanında 12 Mayıs 1318 (1902) tarihinde saat 12.00'den 24.00'e kadar 55 çuval zararlı ve yasak kağıdın yakıldığı, böylece imha edilen kitap ve risale­lerin konduğu çuval sayısının 165'e çıktığı Saray'a gönderilen bir yazıdan anlaşılmaktadır. 34

Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'da, tam 83 yıl sonra, 1985'te Mamak'ta ateşlenen bir başka kül­handa, Sıkıyönetim Komutanı'nın emriyle 133.607 kitabın yakılarak imha edilmesi; Abdülhamid kafasının kendi karşıtı bir yönetim anlayışı içinde de ülkeye nasıl hala hükmettiğinin, faturası topluma çıkan, utanç verici bir örne­ğidir. 35

İTTİHAT VE TERAKKİ DÖNEMİ

II. Meşrutiyet'in 24 Temmuz 1908'de ilanıyla birlikte gelen özgürlük ortamında basın ve yayın dünyasında ya­şanan canlılık sonucu 1908-1911 yıllarında çıkan gazete ve dergi sayısı 607 (1908-1909: 353; 1910: 130; 1911: 124) olmuş; Balkan (1912) ve Birinci Dünya Savaşı nedeniyle daha sonraki yıllarda sırasıyla 1912 (45), 1913 (92), 1914 (75), 1915 (6), 1916 (8), 1917 (14) ve 1918 (71) şeklinde gerçekleşmiştir. 36

Kısa süren özgürlük ortamının ardından 31 Mart Olayı'nda İttihatçılar'ın yayın organı Şura-yı Ümmet yağma edilirken 37 olayın bastırılmasıyla Volkan gaze­tesi, İttihat ve Terakki'nin baskıcı yönetiminde de İştirak, İnsaniyet, Medeniyet, Sosyalist gibi sol yayınlar; Hürriyet ve İtilaf'ın sözcüsü Şehrah (daha sonra Hemrah, Darbe, Alemdar, Nevrah, Yeni Yol, Meslek, Bedahet, Mukavemet, Hedef, Necdet adlarıyla) 38 Mutedil Hürriyetperveran Fırkası'nın görüşlerini yansıtan Tazminat (daha sonra Tanzimat, Zühre, Tazminat, Matbuat, Teminat, Teşkilat, Tesisat, Takdirat, İfham adla­rıyla) kapatılmış; 39 İştirakçi Hüseyin Hilmi, İnsaniyet' in sa­hibi İsmail Faik ile Genç Türk' ün sahibi Ziya Şakir Kastamonu'ya sürülmüşlerdir. 40

Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın desteklediği yeni hükümet döneminde (4 Ağustos 1912)  ise  bu  kez  İttihatçıları  destekleyen  Tanin (daha  sonra  Cenin,  Senin, Hak,  Renin   adlarıyla)  kapatılmış;  Hüseyin  Cahit  (Yalçın)  bir ay  hapse;  Tanin yazarı Cemil Bey 5 yıl kalebentliğe 41 mahkum olmuş daha sonra Avrupa'ya kaçmıştır. 42

Babıali Baskını sonucu 23 Ocak 1913'te yeniden kontrolü ele geçiren İttihatçılar'ın estirdiği terör havasında aralarında Refik Halit (Karay), Osman Cemal (Kaygılı), Refi Cevad (Ulunay) gibi gazetecilerin de bulunduğu 200 kişi Sinop'a sürgün gönderilmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nda İttihatçılar'ın güdümünde koyu bir askeri san­sür uygulanmıştır. 43

SAVAŞ EDEBİYATI KAMPANYASI

İttihat ve Terakki yönetimi sırasında yandaş yazar ve yayın organlarına para yardımı yapıldığı, ısmarlama eserlere büyük ödemelerde bulunulduğu anlatılmaktadır. Zekeriya Sertel, Şairi Azam olarak tanınan Abdülhak Hamid'e 50 sayfalık bir küçük şiir kitabı için 500 altın verildiğini öne sürmekte; kitap satışlarının durduğu, ya­zarların bir kazancının kalmadığı Birinci Dünya Savaşı yıllarında İttihatçılar'ın yardımıyla Ziya Gökalp tarafından çıkarılan Yeni Mecmua' nın, yazarlarına bolca telif hakkı ödediğini yazmaktadır.44

Ülkeyi Birinci Dünya Savaşı macerasına sürükleyen İttihatçılar Ordu'nun moralini düzeltmek amacıyla 1916'da bir "Savaş Edebiyatı" kampanyası açılmasını kararlaştırır:

Harbiye Nezareti, 'zâbitan ve asakiri teşvik ve teşçi' edecek edebiyat yapıtlarının hazırlanmasını desteklemek amacıyla bir kampanya açar... Rıza Tevfik, 1949'da yayımlanan Serab-ı Ömrüm adlı kitabına Cenap Şahabettin'in Harbiye Nazırı adına yazdığı bir mektubun fotokopisini de ekleyerek, kampanyaya katılan yazar­lara pek yüksek ücretler önerildiğini açıklar... Rıza Tevfik, sözü geçen kitabında şöyle diyor: Harbiye Nazırı Enver Paşa... Bu gayret uğruna değerli ve değersiz birçok şairlere ve muharrirlere külliyetli paralar ihsan edi­yordu. Yusuf Ziya Ortaç, bu kampanyaya katılarak Akından Akına  adlı kitabı için bir 'harp zengini' sayılabile­cek kadar para, 220 lira aldığını açıklar. 45

İttihat ve Terakki, II. Meşrutiyet'in başlangıçta getirdiği özgürlük ortamına karşın yasal önlemler almak yerine yönetim karşıtı basına yönelik mücadelede farklı bir yöntemi seçer; muhalif 4 gazeteci Hasan Fehmi, Ahmet Samim, Zeki Bey ve Hasan Tahsin'i öldürte­rek "faili meçhul" siyasi cinayetlerin yolunu açar. Anadolu hareke­tine muhalif; 1895'ten itibaren Sabah, 1918'den sonra Peyam-ı Sabah adıyla çıkan gazetenin başyazarı Ali Kemal de Kurtuluş Savaşı'ndan sonra henüz işgal altındaki İstanbul'dan 5 Kasım 1922'de kaçırılır, ertesi gün İzmit'te Nurettin Paşa tarafından yapılan sorgusundan sonra polis gözetiminde dışarı çıkarıldığında dışarda bekleyen bir grup tarafından linç edilir. 46

Mütareke döneminde gazete kapatma uygulamaları yine sürer: Vakit (daha sonra Evkaf, Mütevakkit, Muvakkit adlarıyla); Büyük Mecmua; Sedat Simavi'nin çıkardığı Der Saadet, Pâytaht; 47 Hüseyin Hilmi'nin İdrak; Almanya'dan dönen sosyalistlerin çıkardığı Kurtuluş 48 kapatılır ya da kapanmak zorunda bırakılır. İzmir'de Duygu ve Anadolu Valilik; İstanbul'da İkdam İtilaf Kuvvetleri'nce yasaklanır. Konya'da Öğüt İtalyanlar tarafın­dan basılıp kapatılır. İstanbul'da da Yeni Gün  önce sansür kurulunca kapatılır, üç gün sonra 18 Mart 1920'de işgal kuvvetlerince basılır. 49

Aralarında Velid Ebüzziya, Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmet Emin (Yalman), Celal Nuri (İleri), Ahmet Ağaoğlu, Süleyman Nazif, Enis Avni (Aka Gündüz), Ziya Gökalp gibi gazeteci ve yazarların da bulunduğu 140 kadar aydın ve yönetici İngilizler tarafından Malta adasına sürülür.

  • 1. Münir Süleyman Çapanoğlu, Basın Tarihine Dair Bilgiler ve Hatıralar, İstanbul, 1962, s.95'ten Abdurrahman Adil İren, "Matbuat-ı Osmaniye Hatıraları," İkdam, 8 Kasım 1921.
  • 2. A.g.e., s.95.
  • 3. A.g.e., s.154.
  • 4. "Jet-Pa'dan Çakıcı'ya Suçlama," Hürriyet, 1 Eylül 1998, s.20. ; "Demirel-Çakıcı İşbirliği!" Ülkede Gündem, 2 Eylül 1998, s.8.
  • 5. Çapanoğlu, Basın Tarihine Dair Bilgiler ve Hatıralar, İstanbul, 1962, s.85'ten Ahmet Rasim, "Eski Muharrirlerin Geçim Zorlukları," Resimli Perşembe, Sayı:122, 1926.
  • 6. Topuz, s.12.
  • 7. Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazetecilik Tarihi ve Her Yönü ile Basın, Ankara, Güven Matbaası, 1976, s.136-143.
  • 8. M. Nuri İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, 2.B., İstanbul, Çağlayan Kitabevi, 1982, s.212-213.
  • 9. Topuz, s.16.
  • 10. F. Rezan Hürmen (Yay. Haz.), Bir Devlet Adamının Mehmet Tevfik Bey'in (Biren) II.Abdülhamid, Meşrutiyet, Mütareke Devri Hatıraları, C. I, İstanbul, Arma Yayınları, 1993, s.31.
  • 11. Alpay Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, İstanbul, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları: 29, Temmuz 1990, s.52.
  • 12. Niyazi Ahmet Banoğlu, "Abdülhamid Devrinde Basın Rezaletleri," Dünya, 14 Kasım 1955, s.5.
  • 13. Banoğlu, "Abdülhamid Devrinde Basın Rezaletleri," Dünya, 17 Kasım 1955.
  • 14. Çapanoğlu, Basın Tarihine Dair Bilgiler ve Hatıralar, İstanbul, 1962, s.52'den Ahmet Rasim, "İkdamın 29 uncu Yıl Dönümü," Vakit, 8 Eylül 1921.
  • 15. Ahmet İhsan Tokgöz, Matbuat Hatıralarım, C.I, İstanbul, Ahmet İhsan Matbaası Ltd.Şrt., 1930, s.72-75.
  • 16. Topuz, s.42. 
  • 17. İnuğur, s.183.
  • 18. Çapanoğlu, s.49.
  • 19. Banoğlu, "Abdülhamid Devrinde Basın Rezaletleri," Dünya, 14 Kasım 1955, s.5.
  • 20. Banoğlu, "Abdülhamid Devrinde Basın Rezaletleri," Dünya, 8-22 Aralık 1955.
  • 21. Banoğlu, "Abdülhamid Devrinde Basın Rezaletleri," Dünya, 9 Ocak 1956.
  • 22. Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, C.I, İstanbul, Yenilik Basımevi, 1970, s.86-88.
  • 23. Topuz, s.67-68.
  • 24. Ahmet Rasim, Anılar ve Söyleşiler, Yayına Hazırlayan Nuri Erten, İstanbul, Çağdaş Yayınları, 1983, s.87-90.
  • 25. Topuz, s.44-45.
  • 26. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.15-16.
  • 27. Hasan Refik Ertuğ, Basın ve Yayın Hareketleri Tarihi, 2.B., İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1959, s.179
  • 28. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.22.
  • 29. Topuz, s.30-32.
  • 30. A.g.e., s.61-62.
  • 31. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.27.
  • 32. Topuz, s.30; Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.28-43.
  • 33. Topuz, s.36-38; Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.61-76.
  • 34. Server İskit, Türkiye'de Matbuat İdareleri ve Politikaları, İstanbul, Tan Basımevi, 1943, s.135-136.
  • 35. Süleyman Ege, Kitabın Ateşle Dansı, Ankara, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 1992, s.158-159.

                            Bu yapıtta, Hitler'in Başbakan olmasını takiben 10 Mayıs 1933 günü Berlin Üniversitesi meydanında akşam üzeri düzenlenen törenle arala­rında Jack London, Emile Zola, Sigmund Freud ve Albert Einstein gibi yazar ve bilim adamlarının yapıtlarının da bulunduğu 20 bin kitabın yakılmasından 52 yıl sonra 133.607 kitabın yakılarak imha edilmesinin utanç verici öyküsü yargı kararları, Emniyet ve Sıkıyönetim Komutanlığının yazı ve tutanaklarına dayanılarak anlatılmaktadır. Danıştay 10'uncu Dairesi, 17 Nisan 1990 tarih 1989/2904 Esas ve 1990/897 sayılı kararında; bu olayda "devletin sorumluluğunu gerektirecek ağırlıkta bir hizmet kusuru bulunduğu tartışmasızdır"  yargısına vararak Başbakanlığı maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkum etmiştir. Ankara 5'inci İdare Mahkemesi de Ankara Sıkıyönetim Komutanı'nın emriyle 9 Eylül 1982'de el konulan ve 3 Haziran 1985'te Mamak'ta yakılarak imha edilen kitapların sahibi yayıncı Süleyman Ege'ye kanuni faizleriyle birlikte 35.481.450 lira maddi tazminat ödenmesini hükme bağlamıştır.

  • 36. Topuz, s.74.
  • 37. A.g.e., s.60.
  • 38. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.84-88.
  • 39. Alpay Kabacalı, Türk Basınında Demokrasi, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994, s.74.
  • 40. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.86.
  • 41. "Kalebent", kaleye kapatılan ve dışarı çıkması yasak olan suçlu. Meydan-Larousse Büyük Lûgat ve Ansiklopedi, C.6, İstanbul, Meydan Yayınevi, 1971, s.786.
  • 42. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.90-91.
  • 43. A.g.e., s.93-98.
  • 44. Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, 3.B., İstanbul, Gözlem Yayınları, Mart 1977, s.69.
  • 45. Alpay Kabacalı, Türkiye'de Yazarın Kazancı, 2.B., İstanbul, Değişen Dünya Yayınları, 1984, s.49-50.
  • 46. Topuz, s.27-50.
  • 47. Kabacalı, Türkiye'de Basın Sansürü, s.103-106.
  • 48. Topuz, s.70.
  • 49. Nurettin Güz, Türkiye'de Basın-İktidar İlişkileri (1920-1927), Ankara, Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Yayını No: 9, 1991, s.262-264.