Zeytin Dalının Öyküsü…

Günlerdir dert olmuştu içime, Prof. Erdal İnönü'nün partisine seçeceği simge. Güvercine pek yanaşmamışlardı da, kırlangıcı benimser gibi olmuşlardı. Bir yandan kırlangıç üstüne çalışmaya başlamıştım. Kırlangıçla ilgili bilgiler topluyordum. Kimi:
- Yav, 1750 metrede kırlangıç uçmaz! diyordu.
Halk, kırlangıç alçaktan uçtu mu, yağmur yağacağını düşünürdü...
Bir de kırlangıç genellikle, sinek avlayarak karnını doyururdu!.
Kırlangıç, hızın da simgesiydi. Fransızlar:
- Tek kırlangıçla bahar gelmez! anlamına bir söz söylüyorlardı. Bu bizim, «tek gülle yaz olmaz!» sözümüze benziyordu...
Prof. Erdal İnönü, partiye damgasını vuracak simgeyi çizmesi için usta afiş ressamı Mengü Ertel’i buldu. İstanbul'a gidişinde ondan rica etti. Mengü, çalıştı, hazırladı. Örnekleri Ankara’ya getirdi. Çizdikleri arasında, uçan bir kırlangıç, içi bir uçtan görünen bir nar, güvercin, püsküllü bir mısır, bir de zeytin dalı ile dalda altı zeytin...
İsmail Gülgeç de Ankara'ya gelmişti. O:
- Kirpi çizsin! Kirpinin kocaman okları da olsun! diyordu…
O, hayvanlardan yanaydı
Pembe Köşk'te yapılan toplantıda, zeytin dalı ile dalda altı kara zeytin simgesi çoğunlukla beğenildi. Zeytin dalı, barışın simgesiydi. Kimi: «Zeytin dalı güvercinin ağzında olsaydı!» diye düşündü..
Daldaki altı tane kara zeytin de, halkın bir gereksinimini, doyma özlemini vurguluyordu...
Karşıdakiler:
- Bak bak! Yine bizi zeytin ekmeğe muhtaç edecekler! diyebilirlerdi. Desinlerdi. Geçmiş dönemlerin yöntemlerine aldıran yoktu, önemli olan, özlenen barış ve demokrasi ortamının ülkede kurulmasıydı...
Kimsenin bir başma kendini düşünmeye hakkı yok. Elbirliğiyle oluşturulacak demokrasi. Çinçin bağları gecekondularından bir genç söyledi sözü:
- Abi, el eli yıkayacak ki, el de yüzü yıkasın!
Ankara'da tepelerde, seçim yasası ile ilgili henüz, azından bir haftadır, bir kıpırdama yok. Tasarı üzerindeki çalışmaların birden duruşunu çeşitli biçimlerde yorumlayanlar var: ancak, bunun seçimlerin bahara bırakılmasıyla falan ilgisi yok, bu kesin. Seçimler kesinlikle 8 Kasımda...
- O halde, neden durdu çalışmalar?
Biri, seçim sistemleri konusunda birkaç önerinin ortaya çıkmış olması. Biri de, yeni partilerin kurucularının incelenmesi konusu olabilir deniyor.
Ama, herhalde çok yakında seçim yasa tasarısı raftan inecek gibi görünüyor...
Aldıkaçtı'nın yüzünü azıcık asık gördüm. Koltuğunun altında kocaman bir cilt vardı eve giderken. Siyasal Partiler Yasası'yla İlgili tutanaklarmış...
Şinasi Nahit Berker'e: Telefon numaranızı yitirdim. Sizi bir türlü bulamıyorum. Ya Cumhuriyet Bürosu'ndan ya da ev telefonumdan ararsanız sevinirim.
30.05.1983
Dereden Tepeden...
Doğu Perinçek’in annesi Lebibe Perinçek Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e bir dilekçe gönderdi. Hapis cezasına çarptırılarak, tutuklanan oğlunun Mamak'tan, Ordu Dil ve İstihbarat Okulu Tutukevi'ne naklini istedi. Şimdiye dek parti liderlerinin tutukluluk sürelerini Ordu Dil ve İstihbarat Okulu'nda geçirdiklerini bildirdi. Oğlu için yapılan ayrıcalıklı tutumun giderilmesini belirtti..
Bu, “Ankara Notları”na, ana Lebibe Perinçek'in bu isteğini aktararak girmek istedim.
★★★
Durmuş Dayım öleli on gün olmuş; yeni duydum ölümünü. Anneme nasıl da benzerdi; durur durur seyrederdim onu. Ölümünü duyunca içim kararıverdi.
Kardeşlerinin en küçüğüydü. Annem büyütmüş onu. Eliyle evlendirmiş, yalan söyler diye kızardı anam. Bir şeye mi gereksinim var?... diyelim, çuval gerekir, dayım:
- Sen tasalanma; der, yarın sabaha yüz tane çuval hazır; anam sesini çıkarmaz; bir tane bile bulamayacağını bilir, kardeşi ya, böyle abartmalı konuşmasına karşın, sever onu...
Anadolu'da insanlar, öyle sessiz, ilânsız ölür giderler.
Kulislerde neler de dolaşıyor? Bir arkadaşım söyledi:
- Ekmekçi, Erdal İnönü'yle birlikte Şiar Yalçın'ın evine mi gittiniz briç oynamaya?...
- Yoooo, kim söylüyor?
- Öyle söyleniyor. Erdal İnönü, kurucuları oluştururken çok yorulmuş, birlikte Şair Yalçın'a briç oynamaya gitmişsiniz.
Erdal İnönü briç oynar mı, bilmiyorum. İsmet Paşa oynardı. Yorulup, havasını değiştirmek istediğinde Anadolu Kulübüne gider, orada parti ayrımı gözetmeksizin, bulduğu kişilerle briç, ya da satranç oynardı. Böylece dinlenirdi..
Her ayın son çarşambası, Şiar Yalçın’ın evinde briç günüdür.
İlhan Selçuk, Şiar’le briç oynamama takılıyor. Şiar’a:
- Bu köylü çocuklarını da briçe alıştırıyorsun; uyutuyorsun, diyor...
Vedat Dalokay'a:
- Kurucu olacak mısın? diye sorduğumda:
- Kambersiz düğün olur mu yav? demişti.
Gerçekten, bu oluşumda Vedat Dalokay'ın büyük payı vardı. O, Ankara Belediye Başkanlığı sırasında tanındı, İsmet Paşa'nın sevgisini de kazanmıştı. İyi bir mimar, halkın dilinden anlayan bir aydın, İsmet Paşa’nın Vedat Bey'e yazdığı bir mektup var. Bir örneğini aylar önce almıştım. Mektup 27 kasım 1969 günlü, İsmet İnönü imzalı. Şöyle:
«Sayın Yüksek Mimar Vedat Dalokay,
Pakistan’ın İslamabad şehrinde yapılacak bir cami için düzenlenen uluslararası proje yarışmasında birinciliği kazandığını sevinçle öğrendim.
Eser bina halinde hayata geline, sizinle beraber hepimiz mutlu olacağız ve övüneceğiz.
Ebedi eserler veren büyük mimarlar arasına başarı ile katılmış olacaksınız.
Her başarınızı sevinçle kutlamaktan mutlu olacağım. Sevgilerimi sunarım.
İsmet İnönü»
Vedat Bey. kurucu olmadığına üzgün değil...
- Üye olarak çalışırım daha iyi; diyor...