Yüzbaşının kızı...

Daha önceleri de değinmiş olmalıyım yüzbaşının kızı olayına, çocukluğumda uykularım o yüzden kaçardı. Evde tek konu oydu. Babam, yüzüme bakmadan, ağabeyime:
Ne zaman kaçırıyoruz, Kara Mustafa'ya yüzbaşının kızını? diye sorardı...
O, başını şöyle ciddi ciddi kaşır, düşünür:
Vallahi bilmem ki, isterseniz bu gece kaçıralım; derdi
Kulaklarım kirişteydi. Babam sorardı:
Nasıl olacak bu iş?
Mustafa benim ayakucuma yatar; güneş doğmadan, ben onun kafasına bir tekme vururum, uyanır. Hemen kalkar, gider kızı kaçırırız.
Onlar geceyarılarına dek konuşurlar, anam:
Haydi oğlum, geç oldu yat artık, derdi ama, bir türlü gidip yatmak istemezdim. Ağabeyimin ayakucuna yatmayı beklerdim;
Benim akılsız oğlum, bunlar seni kandırıyorlar; ne yüzbaşının kızının kaçırılacağı var, ne bir şey;
O gece kesinlikle ağabeyimin ayakucunda yatardım. Sabah olunca, ağabeyim:
Hay Allah; ben uyanamadım, der, yüzbaşının kızının kaçırılması bir başka sabaha kalırdı.
Yüzbaşının kızını tanıyor muydum? Yooo, belki o da benim yaşımda bir kızdı. Güzeldi kuşkusuz. Onu kaçıracağımıza göre...
Yüzbaşı Sait Bey, diye konuşulurdu kızın babasından; ya askerlik şubesi başkanıydı, ya da jandarma komutanı.
Babam anlatırdı, belleğimde kalmayan çocukluk olaylarını. Bir gün geç gelmişim, babam sormuş:
Neredeydin? Yanıtım şöyle olmuş:
Yüzbaşı Sait beyle biraz dolaştık!
Akan sular durmuş...
Demokrasi, bizde kazanmayla eş anlamda kullanılır; biri kazanmışsa demokrasi vardır, kazanmamışsa yoktur;
“Beyaz İhtilal'' diye nitelendirilen 1950 seçimlerinde, demokrat parti kazanmıştı ama, öyle sanıldığı gibi demokrasi de gelmemişti. Bu yıllarca tek partinin başında ülkeyi yönetmiş olan İsmet Paşa'nın "demokrat'lığını simgelemiş!, o kadar... iktidarların oyla değişebileceğini göstermişti. Oyumu ilk o seçimlerde kullanmış, İstanbul'da, karma liste yaparak, CHP'lilerden, DP’lilerden seçtiklerimi yazıp atmıştım sandığa..
Demokrasiyi, bir uzlaşma, bir denge olarak düşünüyordum. O yıllar, derslerini izlediğim Feridun Ergin:
İktidar, ihtikâra mütemayildir; derdi. Yani, "güçlü olan vurgunculuğa eğilimlidir'' demek.. Ekonomi hocası olduğu İçin, sermaye ya da patron için kullandığı bu deyim, bana iktidara geçmiş partileri de anımsatırdı...
Eski olduğu gibi, şimdi de politikaya yeniden soyunmuş tük dostum anlattığım düşünceleri paylaştığını söyledi;
1950'deki demokrasinin çalısı da yanlış çatılmıştı; dedi.
Örneğin, “gizli oy açık ayırım" yanında, çoğunluk sistemi
yerine "nisbi sistem, o seçimlerden başlayarak uygulanabilseydi, demokrasimiz, kazalara uğramadan yürüyüp, yerleşebilir miydi diye düşündüğüm çok oldu...
Bir de o yıllardan sonra, dillerden düşmeyen bir söz vardı:
Demokrasi, Fazilet (Erdem) rejimidir... denilirdi.
Kazanma, bir başına, iktidar olup, canının istediği gibi yönetme hevesi, bu sözü de neredeyse rafa kaldırdı...