Yurtta Savaş, Dünyada Savaş mı?

Mengen'e gidip döndükten sonra, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’yu, sabah 08.30'da araba telefonundan bulup konuştum. Bolu'da, Yıldırım Akbulut'la birlikte, Şemsi Denizer’le görüşmüşlerdi. Yanlarında, eski bakan, Bolu Milletvekili Kâzım Oksay da vardı. Bakan, bir süre sayrıevinde yatmıştı. Yemek borusunda ülserden kanama yapmış, serum takılmıştı. "Geçmiş olsun!" dedim. Bakan, 5-6 kilo zayıflamış, rejim yapıyormuş. Yağsız, tuzsuz yemekler yiyormuş. Aramızda şu konuşma geçti:
Efendim, ben cumartesi günü, Mengen’e gittim, mengen'deki durumu gördüm. Siz o sırada Bolu’daydınız. Mengen'e geçtiniz mi? Geçmediniz...
Geçmedik!
O, komando birlikleri filan vardı; tugay var galiba, komando tugayı mı? işçiler yürürlerse çatışma filan çıkar diye korkuyorum, ne diyorsunuz?
Yo, İnşallah! Biz dün (cumartesi), Sayın Başbakan...
Biliyorum?
Sırf bunu duyurmak için... Kendilerine özellikle... Taa, oraya kadar gitti; "O işi bırakın, gelin oturup, bir an evvel bu anlaşmayı yapalım. Yâni, ben bunu yapmak arzusundayım. Ama, önce bu eylem... “Hakikaten bakın, biz bir aya yakın, bir buçuk ay çok tolerans gösterdik Zonguldak’ta. Kendileri de bunu kabul etmeleri lazım. Toplantılar, yürüyüşler, hiç şeyimiz olmadı. İki günkü, bu yürüyüşlere de... Yasal değildi ama, yine şöyle tolerans gösterdik; belki, Sayın Başbakan’ın yine çağrısı vardı, “gelin görüşelim." Haber de gönderdik o yürüyüş sırasında kendisine. Dün (cumartesi), bir akşam evvel telefonla da görüşüldü, bunlara müspet cevap alırız diye hep bekledik. Dün de kalkıp. Sayın Başbakan, gece söz vermiş "Ben geliyorum", sabah beni aradı, "Hadi gidiyoruz" dedik, gittik.
Peki, bir Öneri, teklif götürmemişsiniz ama...
Efendim, Başbakan, zaten onlara, burdan telefon edip "geliyorum" derken, yani "Ben orda para konuşmaya değil, seni gelip, alıp getirem burda konuşalım." Kendisine de söyledi, “Ben sana böyle demedim mi? Sen yürüyüşü bırak, ben seni gelip alıyım..."
Ordan birlikte geleceksiniz Ankara'ya...
Ha, oturup, birlikte... Onlar gidip, arkadaşlarını ikna edip göndereceklerdi, atlayıp bugün (pazar) geleceklerdi. Ama, orda ısrarla "para" söyledi. Başbakan, "Yahu, ben burada para konuşmaya gelmedim. Para konuşacak adamları, ekip, heyeti alıp gelirdik Para, masada oturup, bu işler görüşülecek.
Peki, bir de şey var... Aynı anda, Özal çok ağır konuşmalar yaptı televizyonda. Siz orda bunlarla uğraşırken, o da "Bu adamla konuşulmaz; ben bu ocakları satacağım" dedi. Bana biraz ters geliyor. Yani, sanki, başbakanının işini zorlaştırmak gibi olmadı mı? (Abdülkadir Aksu öksürdü)
Değil, değil efendim, biz dün, bakın şey yapsalardı, alıp geliyorduk. Gelebilirdik. Veya onlar, sabah bu sabah (pazar sabahı) buraya gelirlerdi, biz otururduk. Dün gece bile gelebilirlerdi.
Beni korkutan şu oldu; askeri birliklerin böyle silah çatmış halde durmaları... Ben, geçmişten biliyorum, siz 1965 yılına ait...
Efendim ama, şimdi, dediğim gibi, yani... Tamamen kanunsuz yav. Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu açık, sarih. Bir buçuk ay ve son iki gün  hep şey gösterdik. Gösterince yani güvenlik kuvvetleri de şey içine girdiler. Hep, valilerimiz orda, kaymakamlarımız, "Bunun barış yolu masa başıdır" diyoruz. "Gelin, Başbakan el attı bu konuya artık. Mesajınızla uğraştı. Bakın, ta buraya geldik. Toplantının amacı, bir mesaj vermek, topluma, kamuoyuna. Verdiniz, iki gündür yürüyorsunuz. TRT'de baş haber, gazetelerde yazıldı. Mesaj yerine ulaştı. Haa, ulaştığı için de bak. Başbakan buraya geldi, burdayız şimdi; onun için bırakın bunu, gelin gidek oturup şey yapalım..."
Peki, sizin o "Gelin gidelim" dediğinize ne dediler?
Biz arkadaşları gönderemeyiz! diyor, ikna edemeyiz.
İşçileri ikna edemeyiz!
Ben de diyorum ki; "Bak, bu kadar imkân tanıdınız, bunlar işte sizin ikna için güzel imkânlar. Başbakan’ın buraya gelmesi güzel imkan, ikna etmeniz için.
Efendim, bakın, benim elimde, geçmiş yıllarla ilgili gazete kupürleri var; fotokopilerini rahat getirirler size, bir not alabilir misiniz?
Bir dakika, bir dakika, Hasan bir kalem kâğıt al! Ben arabadayım, onun için...
Şimdi, 10 Mart 1965’lerden başlayarak olmuş olaylar, asker gönderilmiş, adamları ölmüş! Martın 10’uyla 20’si arasındaki Milliyet, Cumhuriyet. Hürriyet gazetelerinin birinci sayfalarının fotokopilerini bir getirtip bakın. Lütfen bir okuyun! Yine Zonguldak olaylarıyla ilgili. Lütfen, sağduyu egemen olsun! Görüştüğünüz için teşekkür ederim! Sağ olun...
Sağ olun! 1965?..
Evet, 1965... (Bakana söylediğim kupürler dünkü Cumhuriyet’te "Zonguldak madencilerinin tarihinden bir yaprak” başlığıyla yayımlandı.)
Tüm sertlikler içinde, Maden-İş Başkanı Denizer’in görüşme amacıyla bugün Ankara’ya gelmesi olumlu bir gelişmedir.