Yunus Emre,Şeriata Karşı...

Taşlama ustası Hasan Çelebi, Yunus Emre’nin “şeriat''a karşı dizelerini Ankara'da, özel radyolardan "Radyo Fon”da okudu. Hasan Çelebi, bunları Yunus Emre ile ilgili çeşitli kaynaklardan derlemişti. Yunus Emre'nin "şeriat”a karşı kimi dizeleri şöyle:

Aşk imandır bize, gönül cemaat/Dost yüzü kıbledir, da­imdir salât. / Dost yüzün görünce şirk yağmalandı,/Onun çün kapıda kaldı şeriat.

Derildi beşimiz bir vakta geldi/Beş bölük olup da kim kıla taat/Yarenler der bize şartı bırakman/Şart ol kişiyedir eder hıyanet.

Sözcükler: Salât: Namaz, şirk: Tanrıya ortak koşma, or­taklık, taat: İbadet, şart: koşul.

Yüzümün karasından teberrükler düzerim / Dört kitabın manasın okudum tahsil ettim,/Ne hacet ki karayı ak üstüne yazarım./Yedi mushaf manası bellidir bir elifte/'Bi’ dedirmeyin bana ben bu yoldan azarım./Bir elif tahsil eden münezzehtir alemden/Endişe iklimine niçin düşüp geze­rim.

Şeriat oğlanları nasıl yol keser bana? /Hakikat denizinde dalgıç oldum yüzerim./Yetmiş iki millete, suçum budur, hak dedim/Korku hıyanettedir, ya ben niçin kızarım?

Sözcükler: Teberrük (bereketten) uğur saymak, mushaf: Kitap, Kuran, elif: Arap abecesinde ilk harf, münezzeh (Nezahat’tan) arı, temiz, "bi": Başlarına katıldığı adların anlamına olumsuzluk katar. (Bihaber: Habersiz gibi)

Din ü millet sorar isen aşıklara din ne hacet/Aşık kişi harab olur, aşık bilmez din diyanet. /Aşıkların gönlü gözü mâşuk diye gitmiş olur,/Başka surette ne kalır, kim kılacak züht ü taat./ Taat kılan uçmak için, din tutmayan tamu için/O ikiden fariğ olur, neye benzer bu işaret?/Soru hisap olmaz orda, dünya ahiret koyana/Münkir ü Nekir ne sorar, terk olunca cümle murat./Havf u reca gelmez artık, varlık yokluk bırakana/İlm ü amel sığmaz orda, ne terazi var ne sırat.

Sözcükler: Züht ü taat: Perhiz ile tapınma, uçmak: Cen­net, tamu: Cehennem, fariğ: (Ferağdan, boş). Münkir ü Nekir: Kişi öldükten sonra, gömütlükte, sorguya çeken iki melek, murat: İstekler, tutkular. Havf u reca: Korku-dilek, sırat: Cennete geçilmek üzere cehennemin üzerinde kurul­muş pek dar ve zor geçilir köprü.

Söylememek harcısı, söylemenin hasıdır/Söylemenin harcısı, gönüllerin pasıdır./Sözü doğru desene, Kul-il hak dedi Çalap/Bugün yalan söyleyen yarın utanasıdır. /Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan/Halka müderris ise haki­katte asidır./Şer ile hakikatin vasfını diyem sana/ŞERİAT BİR GEMİDİR-HAKİKAT DERYASIDIR /Ne kadar muhkem ise tahtaları geminin/Deniz mevc urucağız onu uşadasıdır. /Bundan içeri haber, işit, söyleyim ey yar/ Hakikatın kafiri şerin evliyasıdır. /Şuride olanların bi nihayet dünyada/Akıl, gönül, fehim can, fikir onun nesidir?

Sözcükler: Kul-il hak: "Doğru söyle", Çalap: Tanrı, mü­derris: Ders veren, mevc: Dalga, uşatma: (Türkçe, kırma parçalama), şuride: Karışık, fehim: Anlamak.

Hakikat erenlerin şer'ile bilmediler/Hakikat dirliğini ri­ya dirilmediler. /Hakikat bir denizdir, şeriattır gemisi/Çoklar girdi gemiye denize dalmadılar./Çoklar geldi kapıya, kapıyı tuttu, durur/İçeriye girip de ne vardır bilmediler./ Şeriat oğlanları bahsedip dava kılar/Hakikat erenleri dava­ya kalmadılar./Dört kitabı şerheden hakikatte asidir,/Zira tefsir okuyup, manasın bilmediler./Yunus nefsini öldür bu yola geldin ise / Nefsin öldürmeyenler bu demi bulmadılar.

Sözcükler: Şerh: Açma, yayma, tefsir: Açıklama.

Kâbe vü put iman benim, çarh urarak dönen benim/ Bulut olup göğe ağan, yağmur olup yağan benim./Yaz ya­ratıp yer dunatan, gönlümüz evi han eden/Hoşnut atadan anadan, kulluk kadrin kılan benim./Yıldırım olup şakıyan, kakıyıp nefsin dokuyan/Yer karasında borküyen şol ağulu yılan benim./Etle deri, kemik çatan, cism eyleyip diri tutan/ Hikmet beşiğinde yatan, kudret sütün emen benim./Bir ni­ceye verdim emir, devlet ile sürdü ömür/Yanan kömür, kı­zan demir, örse çekiç salan benim ./Emredin bulut oynatan, yerde bereket kaynatan/Elimde kudret şiniği, halka rızık veren benim./Gerçek aşık gelsin beri, göstereyim doğru yeri/Makamdır gönüller şehri, ırılmadan duran benim./ Yere göre bünyad uran, ırılmadan kaim duran,/Denizlere göl çağıran adım Yunus umman benim.

Yukarıdaki dizeler, nasıl da arı Türkçedir. Bunları yayım­lar, "şeriat oğlanları"na yanıtlarını sıralarken, çeşitli kay­nakları da kurcaladım. Sivas'ta 2 Temmuz da yakılmaktan kurtulanlardan Lütfi Kaleli ile Battal Pehlivan'ın yapıtlarını karıştırdım. Battal Pehlivan, Sivas olaylarında tanıklık yap­tıktan kısa bir süre sonra yüreği durmuş, ölmüştü. Onu sevgiyle anıyorum. 13. yy'da yaşayan Yunus Emre için Sa­bahattin Eyüboğlu şu yorumu getirmiş:

Ben sizi, Yunus Emre'nin Tanrılıktan çok. insanlıktan yana giden yollarına götürdüm. Yunus Emre elbet çağının dinsel düşüncesi dışına çıkmadı. Bir İslam şairi ve aydını olacak, insanlık sevgisini Tanrı sevgisiyle bağdaştıracaktı. Ama hiçbir donmuş tarikatın, hiçbir kara kaplı kitabın, hiç­bir dogmanın esiri olmadığı besbelli. Bugün yaşasa elbet düşüncesi de, şiiri de çağının inançları ile beslenecek ve en ileri şairimiz ne ile savaşıyorsa, o da onunla savaşacak­tı. Geriye çevrik çaba değil Yünüsün çabası; karanlıkta aydınlığa doğru çevrik bakışları. Onun için da eskiliği yeni­leşmesine engel olmuyor, ondan yüzyıllar sonra gelmiş nice Türk şairinden çok daha yeni geliyor bize... (Lütfi Ka­leli. 'Mevlana-Yunus-Hacıbektaş Gerçeği’ s. 192.)