Yükselmek mi İstiyorsunuz?

Bayan gazeteci, Atatürk'ün, İnönü'nün arkadaşının kızıy­dı. Onlar üç kız kardeştiler, en küçükleri oydu. İyi Almanca bilir. Alman gazetelerinin ya da ajanslarının muhabirliğini yapardı. İsmet Paşaya yakınlığı nedeniyle, onun gönüllü yazmanlığını yapar, yardım ederdi. Paşa'nın son zamanla­rıydı. Bir gün Paşa, bayan gazeteciye:

Yaşlıyım diye yapıyor Bülent bana bunu böyle., dedi. Bayan gazeteci üzülmüştü bu söze.

Sizin ruhunuz genç Paşam! dedi, gönlünü almaya çalış­tı. CHP’de tertiplerin yapıldığı izlenimi İsmet Paşa'yı çok üzmüştü.

12 Mart dönemiydi. Bir uçak kaçırılmıştı Bulgaristan'a; Ömer İnönü de kaçırılan uçaktaydı, ismet Paşa'nın olay yü­reğine indi, üzüntüden kriz geçirmişti. Biz gazetecilere bel­li etmemeye çalışıyor, soğukkanlı görünüyordu. Kurultay, onun üzerine mi olmuştu?

CHP’nin Ankara kongresinde “tertipler” döndüğünü, da­ha önceki "Ankara Notları"nda yazmıştım. O kongreyi de izledim. Kapıdan içeri salona girme olanağı yoktu. Her yanı gençler tutmuşlardı. Ankara. İstanbul kongreleri, Kurultay’ın nasıl geçeceğini belirleyen kongreler sayılırdı. İçeri güç­lükle giren İsmet Paşa, yapılmak istenen "tertipler"! gör­müş, sezmişti. Açıkça "Tertip yapılıyor!" bile dedi. Paşa­nın sözlerine kimse aldırmıyordu. Bu kongrelerden önce İsmet Paşa, bayan gazeteciye;

Bülent'e komünist der misin? diye sordu.

Demem! karşılığını verdi bayan gazeteci.

Ben de demem!

O Ankara kongresinde Paşa, "Bülent Ecevit komünist değildir!" dedi. Hemen arkasından ekledi: "Ama, güvenil­mez, memleket emanet edilemez!"

O zaman Türk Haberler Ajansı’nda çalışıyordum. Ajansa gidip kongre haberini yazdım. Telefon çaldı, Orhan Birglf- ti. Yanında Bülent Bey’in de olduğunu söyledi:

Ekmekçi, haberi yazdın mı?

-Yazdım!

-Haberin başlığına. Paşa'nın "Ecevit komünist değildir!" dediğini çıkar mısın?

öyle yaptım zaten, ama "Ecevit'e güvenilmez!" dediği­ni de yazdım.

Olsun. Başlığa “Komünist değildir” dediği çıksın da...

Tutucular, "Ortanın solu Moskova'nın yolu'' diye propa­ganda yapmıyorlar mıydı? Ecevit'in tek korkusu buydu; "komünist" tanınmak! 1973 seçimlerini kazanıp gelince, Korutürk'ün, hükümeti kurma görevi vermeyeceği korku­sunu bile yaşamamışlar mıydı?

Bülent Bey'in ilk milletvekilliği 1957'dedir. Adliye eski na­zırlarından Ali Münif Bey'in damadı, CHP eski Milletvekili Seyfullah Turan, bir gün CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’e:

Kasım Ağabey, der, Bülent'i mebus yapın!

O da İsmet Paşa'ya söyler. İsmet Paşa:

Ne münasebet? Neden mebus oluyormuş? deyince Ka­sım Gülek, şu karşılığı verir

Namık Zeki Aral Bey’e mebusluk teklif ettiniz, kabul et­medi. Siz de damadını mebus yapın!

Paşa:

Ne yaparsan yap! der. Bu anda. CHP Ankara İl örgütü, İl Başkanı İbrahim Saffet Omay'ın başkanlığında toplantı­lar yapmakta, bir gençlik, bir kadın temsilcisini kontenjan­dan Ankara milletvekilliğine aday göstermeyi düşünmekte, bu konuyu tartışmaktadır. Bülent Ecevit o zaman Ulus’ta çalışmakta; o sırada, ben de Ulus'a "Yurt Köşelerinden" başlıklı yazılar yollamaktayım. Ama, parti içinde olup biten­lerden bilgim yok. Gençlik temsilcileri arasında Bülent Ecevit'le birlikte, Metin Toker’in de adı geçer. Ecevit'in na­sıl milletvekili olduğunun bir öyküsünü, çok önceleri "An­kara Notları"nda çalışmıştım. Bülent Bey'in babası Fahri Ecevit güzel konuşurmuş, iyi hatipmiş. Annesi Nazlı Ecevit ise kekeme imiş. O, ressam annesine değil, sağ kesimde güzel konuşan babasına mı çekmiş?

Olayların içine girince, ilginç şeyler öğreniyordum. Ece­vit'e Ankara milletvekilliği adaylığı önerilirken, bayan ga­zetecimize de Mersin ile Aydın önerilmiş. O ikisini de red­detmiş.

Mersin'de Koraltan, Aydında Menderes var, nasıl olsa kazanamayacağım! demiş, girmemiş. Ancak Bülent Bey için Ankara, çantada keklikmiş.

İlginç şeylerden biri de, Bülent Bey'in Hint felsefesi. As­sociated Press'te, gazeteci Emel Anıl vardı; o Hint Elçiliği Başkâtibi ile görüşürken, "Ecevit, Atatürk'ten büyük" mü ne demiş? O da konuyu bizim bayan gazeteciye açmış:

Emel Anıl diyor ki: "Bülent Ecevit Atatürk'ten büyük!” Sen ne dersin?

Ben bu konuda tartışmam. Seni Ecevit'e yollarım, ken­din git gör.

Ecevit o sırada (1974) yeni başbakan. Bir rastlantı, gaze­teci Ecevit'ten randevu koparmaya uğraşırken, Prof. Mu­ammer Aksoy'u görür. Aksoy da gazetecinin okul arkadaşı.

Muammer, bugünlerde Bülent'i görüyor musun?

Evet, bugün göreceğim.

Hindistan başkâtibine bir randevu al!

Hintli Başkâtip ertesi günü telefon eder:

Başbakan beni çağırıyor! diye. Gazeteci bayan:

Kendisi Sanskritçe öğrenmiştir. Ona bir de Hint felsefe­sini sor...

Hintli sormuş Başbakan’a, Hint felsefesini. Hint felsefesi dermiş ki:

Yükselmek istersen, "guru"nu arkadan vur, omuzları üzerinde yüksel!

Yok böyle bir felsefe! demiş Başkâtip. Bülent Bey, "Ben İsmet Paşa’yı arkadan vurdum, bak Başbakan oldum!" mu demek istemiş?

“Guru” Sanskrit dilinde "saygıdeğer" demek. "Manevi içgörüye ulaşmış olan tinsel önder, ya da özel öğretmen" anlamına geliyor Hindu dininde. (Ana Britannica, Cilt 10. S. 128)