Yüksel ki, yerin bu yer değildir...

Ağustos sonlarında, Ankara'da Namık Kemal Ortaokulu'nda üç gün süren bir toplantı yapıldı. Toplantıyı, “Ankara Rehberlik ve Araştırma Merkezi" düzenlemişti. Başkentteki okullarda çalışan uzmanlarla, uzman yardımcılarına, “okullarda rehberlik" konusunda bilgiler verilecekti. Toplantıyı, uzmanlık alanı jeoloji olan, Milli Eğitim Müdürü açtı!
Rehberlik konusunda bilgi edinmek için gelenlerin çoğu ise, kendi istekleri dışında, bu dala sürülmüş öğretmenlerdi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın üst düzey yöneticileri, özellikle uzmanlık alanı rehberlik olanlar, çalışmalara katılmada pek istekli görünmemişlerdi.
Toplantının ilginç konuşmalarından birini, “Özel Eğitim ve Rehberlik Dairesi" Başkanı Cemal Şeker yaptı. Şeker, toplantılara niye geldiğini şöyle açıkladı:
Üç gündür sempozyumun her oturumuna katıldım. Neden katıldım? Konuşmaları dinlemeye pek mi hevesliyim? Hayır. Acaba içinizden biri, siyasi bir konuşma yapacak mı diye merak ettim. Böyle bir şey yapmadığınız için teşekkür ederim...
Gerçekte, toplantıda, "Rehberlik hizmetleri el kitabı" tartışılacaktı. Bunun için dört alt komisyon oluşturuldu. Bazı değişikliklerle el kitabı taslağı benimsendi. Basılmasına karar verildi. Toplantının ikinci gününde, üniversitelerden gelen Doç. Dr. Yahya Özsoy, Dr. Temel Pamir konuştular. Onların konuşmaları ilgiyle izlendi Dr. Temel Pamir, daha arı bir dille, yer yer öztürkçe konuşuyordu. Doç. Dr. Yahya Ozsoy aynı anlama gelen iki sözcüğü yan yana kullanıyordu. Örneğin, “önlemler ya da tedbirler", “hayat ve yaşam", “rehberlik gereksinmesi ya da ihtiyacı", “fonksiyon ya da işlev".
Yahya Özsoy'u duyardım, çalışkan bir öğretim üyesiydi. Ancak neden yalnız öztürkçelerini kullanmaktan çekiniyordu? Bunu anlayamıyordum...
Toplantıları, titizlikle izlediğini söyleyen Cemal Şeker, dil konusunda pek şeker gibi konuşmadı. Konuşmacıları şöyle iğneledi.
Sizlerde aynen, bu sempozyumda konuşan doçentler gibi konuşuyorsunuz. Doçentlerin kullandıkları kelimeler beni rahatsız etmedi ama, sizinkiler rahatsız etti. Dili rozet haline getirmeyin...
Böylece, Şeker dil konusundaki uzmanlığını ortaya serdi. Konuşması sırasında kullandığı şu sözcükler, örneğin "Türk ve Müslüman çocuklarına hizmet etmek...", “inşallah...", "maaşallah...", "Allaha şükür...", “elhamdülillah...", "camideki musalla taşı..." gibi laflar, çarpıcı nitelikteydi...
Cemal Şeker’i yakından tanıyanlar, onun da vaktiyle, örneğin "TÖS" gibi, öğretmen derneklerine üye olduğunu söylüyorlar. Söylentilere göre, Şeker “uğraşında yükselmek istediğini" söyleyerek, arkadaşlarına “Allahaısmarladık" mı demiş?
Toplantının sonunda, sorunlar, öneriler konuşuldu. Rehberlik uzmanları, Cemal Şeker’in deyimiyle "eteklerindeki taşları" boşalttılar. Okullardaki rehberlik hizmetlerinin, bu karmaşa içinde öğrenciye hiç de yararlı olmadığını söyleyenler oldu. Ancak nedense, kimse öğrenci kişilik hizmetlerinin gerçekleştirilmesi için, okullarda demokratik bir ortamın hazırlanması gerektiğini söylemedi...
* * *
Diyarbakır'da Dicle Üniversitesi Rektörü Halil Cin, bilmem kaç milyon liraya, son model bir "Mercedes" aldı. “Mercedes"e güle güle binsin, gelgelelim, o da dilci kesildi. Sık sık öğretim üyelerini toplayıp, şöyle diyor:
Öyle tilcik mi, milcik mi nedir, onları kullanmayacaksınız; yasaklıyorum!
Halil Çin'in Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi yayınları arasında çıkan "Miri Arazi ve Bu Arazinin Mülk Haline Dönüşümü" adlı bir kitabı var. Pof. Coşkun Üçok'un asistanıydı Halil Cin, kitabın sunuş yazısında şöyle mi demişti?
"Bu kitabı, ilimlerinden feyz aldığım ve kendilerinden bir baba, ana şefkati ve yardım gördüğüm âli insan, âlim hocam Prof. Dr. Coşkun Üçok ile eserlerinden yabancı ilim adamlarının da övgü ile bahsettiği ve çok güç şartlar içinde Atatürkçülüğün savaşını yapan devrimci hoca, değerli tarihçi Prof.Dr. Bahriye Üçok'a derin ve ebedi minnet duygularımın ifadesi olarak ithaf ediyorum."