Yüksek Yargıçların Gözüne...

Yargıç-Savcılar Yüksek Kurulu’nun, yargıç ve savcıları, Ş.K.’nin isteği doğrultusunda hallaç pamuğu gibi atması, üstüne üstlük laikliğe aykırı olarak, yine Ş.K.’nin isteği doğrultusunda, “türban” takmış yargıç adaylarının atamalarını iptal etmemesi, canlılığını koruyor. Oysa, bu konuda Danıştay kararı olduğu gibi, kapı gibi Anayasa Mahkemesi kararı da var. Anayasa Mahkemesi’nin 7.3.1989 günlü kararını, okurların, bu arada yüksek yargıçların dikkatlerine sunmak istedim. Bakalım, bundan ders çıkaracaklar olacak mı?

***

Hacı TÖ (Turgut Özal), 1988’de başbakanken, Meclis’i uyutup, 3511 sayılı yasanın ek 16. maddesine -her zaman yaptığı gibi- bir tümce sıkıştırır. Bu ek 16. madde şöyledir:

“Yükseköğretim kurumlarında, dersane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir. “

Ek maddeye sokuşturulan son tümce, yasayla birlikte, Meclis’ten geçer. Cumhurbaşkanı Kenan Bey’in aydın danışmanları vardır. Onların, bir de basının gözünden kaçmamıştır sokuşturma. Kenan Bey, yasayı bir daha görüşülmesi için geri çevirir. Meclis’ten olduğu gibi yeniden çıkar. Bu kez Kenan Bey, yasanın o tümcesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurur. Anayasa Mahkemesi, üye Mehmet Çınarlı’nın karşıoyu ile maddeyi iptal eder. Maddenin iptali için oy veren üyeler ise şöyledir:

Mehmet C. Çuhruk (Başkan), Yekta Güngör Özden (Başkanvekili), Necdet Darıcıoğlu, Muammer Turan, Servet Tüzün, Mustafa Şahin, İhsan Pekel, Selçuk Tüzün, Ahmet N. Sezer, Erol Cansel.

Anayasa Mahkemesi kararı, laiklik açısından bir anıtsal belge niteliğindedir. Karar, şu bölümle sona ermektedir:

“Çağdaş bir görünüm taşımayan başörtüsü ve onunla birlikte kullanılan belli biçimdeki giysi, bir ayrıcalıktan ötede bir ayrım aracı niteliğindedir. Şimdiye kadar başörtüsü kullanmadan yükseköğretim kurumlarını bitirmiş bayanlarla şimdi yükseköğretim kurumlarında bulunan bayanları dine karşı ya da dinsiz göstermek için kullanılma olasılığı da kaçınılmazdır. Çağdışı bir görünüm veren bu durumun giderek yaygınlaşması cumhuriyet, devrim ve laiklik ilkesi yönünden sakıncalara da açıktır. Demokrasiden yararlanarak laikliğe karşı çıkışlar din özgürlüğünün kötüye kullanılmasıdır. Dinin birleştiriciliğine, hoşgörüsüne inandırarak benimsetme özenine aykırı yanlış yorum ve değerlendirmelere dayalı bölücülükler, dinden soğutmaya neden olacak tutumlar din saygısıyla da bağdaşmaz. Türk devrimi temeline oturan ve bu yapıda laiklik ilkesine özel bir önem ve üstünlük tanıyan anayasa, özgürlüklere karşın laiklik ilkesini özenle korumayı amaçlamış ve bu ilkenin özgürlüklere kaydırılmasına olanak tanımamıştır. 174. maddede korunan laiklik ilkesiyle bu madde kapsamındaki devrim yasalarının amaç, erek ve içeriklerinin öngördüğü nitelikleri gözardı ederek dinsel inanç gereğine dayalı bir düzenleme getiren dava konusu kural, anayasanın 174. maddesine de aykırıdır.”

Anayasa Mahkemesi, kararının çeşitli bölümlerinde şu düşünceleri de ortaya koyuyor:

“Giysi durumu, salt bir biçimsel görünüm konusu değildir. Laiklik, düşünsel yapının değiştirilmesidir. Çağdaş, sağlıklı toplum oluşturmanın koşuludur. Kişi, iç ve dış dünyasıyla, duygu ve düşünceleriyle, beden ve ruh yapısıyla bir bütündür. Giysi, kişiliği yansıtan bir araçtır. Dinsel olsun olmasın, çağdaşlığa aykırı, devrim yasalarının öngördüğü düzenlemeyle çelişen giysiler uygun karşılanamaz. Dinsel nitelikteki giysiler ayrıca laiklik ilkesine ters düştüğünden daha yoğun bir aykırılık oluşturur.”

“... Kadın-erkek eşitliğini benimseyen Türk devriminin, kadın giysilerinin çağdaşlığını savsakladığı kabul edilemez. Kamu yaşamında ve özel yaşamda kadın-erkek giyimleri, dinsel gerekler gözetilerek yasayla düzenlenemeyeceği gibi özellikle kamu kesiminde giyinmeyi düzenleyen kurallar ancak hukuksal gereklere göre düzenlenir.

“... Belli biçimde giyinmek özgürlüğü, dinsel inancı aynı, ayrı olanlar ve olmayanlar arasında farklılık yaratmaktadır. Vicdan özgürlüğü, istediğine inanma hakkıdır. Laiklikle vicdan özgürlüğü karıştırılarak dinsel giyinme özgürlüğü savunulamaz.

... Anayasa yönünden din, kimi haklara sahip olmanın koşulu değildir. Değişik dinlere inananlarla hiçbir dine inanmayanlar için, din ve vicdan özgürlüğü sınırları içinde inancını açıklamak serbesttir.”