Yücel Kanpolat'la Söyleşi... (!)

SSK Sayrıevi'nden çıkıp, arabayla İbn-i Sina Sayrıevi’ne gidiyorum. Sayrıevinin avlusunda, arabadan indim. Sürücü, ivecen, telaşlı:
Çabuk iner misin? Polis ceza yazacak!
Hay Allah! Tasımı tarağımı toplayıp inmeye çalışıyorum. Oh, hele şükür indim, kurtuldum... Derken, omzuma bir el dokandı, elinde çantam vardı!
Çantayı unuttun!
Aaaa, Prof. Yücel Kanpolat, benim indiğim arabaya o binmiş demek. Binince de benim, arabada unuttuğum çantayı görmüş.
Çok teşekkür ederim!
Yücel Kanpolat, arabaya binip gitmişti.
Prof. Şinasi Yavuzer söylemişti, Prof. Yücel Kanpolat'ın uluslararası bir buluşu gerçekleştirdiğini; kafamda bir şimşek çaktı, Yücel Kanpolat’la bir söyleşi yapmalıydım...
Evinden telefonla görüşmemizde, kısaca anlattı ama, “En iyisi muayenehaneme gelin konuşalım” dedi. “Yüzyüze görüştüğümüzde, size çok mutlu olacağınız şeyler söyleyebilirim."
Siz bir ağrı kesici bulmuşsunuz öyle mi?
Evet, bir kez bu alet var, bir de benim bu aletle yaptığım üç yeni uygulama yöntemi var. Daha önce başka insanların bulduğu, ama başka yöntemlerle yaptığı... Ben onları size anlattığımda daha iyi göreceksiniz.
Prof. Yücel Kanpolat, örneklerden söz ediyordu. Şöyle diyordu:
Kanser hastalığı, kimseye vermesin. Pek öyle kolay bir şey değil, kanser ağrısı.
Siz onu dindirebiliyor musunuz?
Evet!
Ne kadar süre dindirilebiliyor kanser ağrısı?
Tek yanlı ağrıları sürekli tabii. Hiçbir şeye gerek kalmadan. Yöntem eskiden başka biçimde yapılıyordu ama, benim yönteme kattığım çok önemli bir güvenlik öğesi (unsur) var. O yanıyla tabii önemli. Yani, eskiden, işte komplikasyonlan yüksekti, ne bileyim işte, yapımı zordu. Güvenliği azdı filan. Şimdi gazeteler, belli bir grup işin sansasyon yanıyla ilgili. Yani, bilimsel açıdan nedir? Okur nasıl aydınlatılır? Bu pek gerçekleşmedi. Bizim tabii bu açılardan bakarsak, bir köylü yanımız var. Kamuoyunu aydınlatmak, yahut olaya öyle bakmak bize biraz ayıp gibi geliyor. “Ben harika çocuğum!” yanlışına düşme veya övünmesi gibi sıkıntılar. İşin özü tabii pek öyle de değil. Oldukça ilginç şeyler yaptık aslında. Ama, dediğim gibi, bu yıl da uluslararası kongre başkanlığı yaptık, Antalya 'da. Onun çok iyi yankıları oldu... Enternasyonal alanda yeni cerrahi yöntemler önerdik, özel elektrot sistemleri geliştirdik.
Bu girişten sonra. Yücel Kanpolat’ın havasına girebileceğimi düşündüm. Kızılay'da İnkılap Sokak 24/2'deki muayenehanesine gidip konuştum. İlk sorum şuydu:
Bana ağrı dindirmeyi anlatır mısınız?
Şimdi ağrı ne önce, izin verirseniz onu anlatayım: Ağrı, insan organizmasının en önemli koruyucu işlevidir (fonksiyonudur). Yani, organizmanın içinde olan birtakım değişiklikleri, birtakım yanlışlıkları, organizmaya dışarıdan yöneltilen belli bazı etkileri bize haber veren bir alarm sistemi vardır ve bu alarm sistemi, insanı koruyan en önemli işlevlerden bir tanesidir. Yani, ağrı duyusu olmadan insanın varlığını, sürekliliğini, sağlığını, hatta yaşamını sürdürmesi olanaksızdır.
Hani, ölüm geldi cihane, başağrısı bahane mi ne derler? (Yersiz bir soru!)
Şimdi, bu işleyiş, düzenek (mekanizma) niye var? Bir uyarı mekanizması olarak, bizim sürekliliğimiz (devamlılığımız) için gerekli, onun için var. Yani, apandisitim patlıyor, patlayınca hemen ne oluyor? Peritonit oluyor. Peritonit başlar başlamaz, periton ağrı fonksiyonu ile sizi uyarıyor veya ateşe elinizi sürdünüz, görmeden önce ağrıyı duyuyorsunuz, elinizi oradan geri çekiyorsunuz. Refleks olarak oluyor. Onun için ağrı, bir koruyucu mekanizma, insana kendi organizmasının içinde olan yanlışlıkları veya dışarıdan oluşan tepkileri bize gösteren bir koruyucu fonksiyon. Peki, biz bu koruyucu fonksiyonu durup dururken, niye ortadan kaldıralım? Şimdi, bizim konumuz olan ağrılar; gelip geçici, ani veya akut ağrılar değil. Bizim konumuz olan ağrılar, sürekli ya, kronik dediğimiz ağrılar...
Yani rahatsız edici ağrılar.
Evet, ama sürekli. Dahası, süreklilik de yetmez; o ağrının, öbür yöntemlerle de, ilaçlarla, fizyoterapiyle, psikoterapiyle, akupunkturla, usunuza ne geliyorsa, o yöntemlerle de ortadan kaldırılmaması durumu olmalı ki o zaman biz ağrı için, tıbbi, yani ilaç yerine bir yeni alternatif düşünelim. Bu yeni alternatif ne? Cerrahi...
Ameliyat!
Evet, şimdi insan vücudunda oluşan ağrıların, az bir kısmı için biz cerrahiyi kullanıyoruz, öbür ağrıların birçoğunu öbür yöntemlerle ortadan kaldırmak mümkün. Ama, belli bir ağrılar var ki örneğin sinirlerin tırmalaması (tahrişi) ile oluşan ağrılar, nevralji diyoruz, trigeminus nevraljisi, yüz ağrısı... Şimşek çakar gibi. Hani dişinizi oyarken oluşan ağrıyı düşünün, onu birkaç misli kuvvetlendirin, onun sürekli olarak varolduğunu düşünün, yaşamanız mümkün mü? Mümkün değil. Her şeye razısınız, o ağrıyı çekmemek için...
(Yücel Kanpolat'ı ilgiyle dinliyorum...)