Yücel, Kahrından mı Öldü?

Can Yücel'in anlattıkları daha bitmemişti. Hasan Ali Yücel'le ilgili olarak. Konuşmamız hep dereden tepedendi. Bir ara Can:
Ben çok şükran borçluyum Demirel’e dedi:
Nasıl oluyor?
İlk kez, adımla bana iş veren adamdır!
Kaç yılında?
1953.
Nasıl oldu?
Suphi Taşan var ya, şair komünist! Ben işsizim, dolaşıyorum. Dedi ki: "Bizim bir barajcı herif var, oraya yollayayım seni!" Randevu aldı, gittim ben. Süleyman o zaman genç benim gibi!
Nereyi istersin? diye sordu
İzmir'i isterim! dedim.
Sen anlattın mı. Hasan Ali'nin oğluyum" diye.
Biliyor canım, uyanık herif! "Sen araziyi mi istersin, şehri mi?" dedi. Benim de İzmir'de sevgilim var, "Bornova'da oturalım!" diyorum. Süleyman, beni, Bornova'da biryere atadı. Su işlerinde tercümanım, öylede para verdi ki bana, iki gün çalışıyorum, beş günde o parayı harcayamıyorum. Ben de ne barajdan anladığım var, ne bir şey var. Bunların anladığı da yok!
Süleyman da mı anlamıyor?
Süleyman da anlamıyor! (Yok deve! Adamın adı “Barajlar Kralı" yav!)
(Can Yücel, İzmir'i iyi tanıdığını söylüyor. "Ben, diyor, Çeşme'de peydahlanmışım!" Doğum yeri değil, "Peydahlanma” yeri Hasan  li Yücel. Kurtuluş Savaşı sırasında İzmir’e atanır, ilk öğretmenliği İzmir'dedir. İlk milletvekilliği de İzmir'den)
Can Yücel, İzmir günlerini anlatıyor:
Süleyman'ı orada tanıdım, diyor hemen ekliyor Valla, bu Süleyman'a güven olmaz!
Değişmedi mi yani?
Aynı adamlardır. Herkes aynı adamdır İnsanı değiştirme gücü Tanrıda bile yoktur. Değiştirseydi, Tanrı değiştirirdi. Kader diye bir şey var ya. Süleyman'ın bugün yaptıklarının hepsi yanlış. Ama, başkasını yapamaz ki. Bir kere, bu Amerikan şeyine bulaşmışlardır. Dünyada kalkınamazlar Türkiye bakımından. (Yaşar Çallı, bu arada portre yapmayı sürdürüyor. Can ona da laf yetiştiriyor Picasso demiş ki: “Ben artık portre yapmayacağım, adam kalmadı dünyada!” demiş.
(Can’la bu yaz İstanbul'da, "Çamlıbelde''de konuştuğumuzu, perşembe günkü "Ankara Notları”nda yazmıştım)
Hasan Ali Yücel de İsmail Hakkı Tonguç da 27 Mayıs 1960 devrimi olunca, çok sevinmişlerdi. Tonguç, devrim bir ayını doldurmadan yaşama gözlerini yumdu. Hasan  li Yücel'in annesi Neyire Hanım:
Tonguç sevincinden, Hasan  li kahrından öldü! demiş.
Arkadaşı Tonguç'un arkasından, Hasan Ali çok yaşamadı. 1961'de de o öldü. Başından geçenlerle. Tonguç'un ölümü, onu gerçekten sarsmış olmalıydı. Hasan Ali Yücel, ilk darbeyi 1961’de oluşturulan Kurucu Meclis'in kuruluşu sırasında yedi. Hasan Ali Yücel gibi birisi, Cemal Gürsel'in kontenjanından Kurucu Meclis’e çağrılmalıydı. Çağrılmadı. Eğitimle ilgili kuruluşlar da Hasan Ali Yücel’i anımsamadılar. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün kontenjanı vardı. Mümtaz Soysâl, Doğan Avaoğlu o kontenjandan Kurucu Meclise girdiler Seçimlerden sonra İnönü'ye anımsattıklarında, üzüntüsünü bildirir
Yücel'i unuttuk! der.
Hasan  li Yücel, eğitimci olduğu gibi yazardır da. Ankara Gazeteciler Cemiyeti'ne başvurur. Cemiyet, üç kişiyi seçip Kurucu Meclis e gönderecektir. Başvurudan sonra bir gün Hasan Ali Yücel'in evine iki genç gazeteci gelir. Bunlar. Yücel'in adaylıktan vazgeçmesini istemektedirler. Şöyle derler
Efendim, biz Kurucu Meclis'te gazetecileri genç gazetecilerin temsil etmesini istiyoruz. Size bunu söylemeye ve adaylıktan vazgeçmenizi ricaya geldik! (Bu iki genç gazeteci kimlerdi?) Hasan Ali Yücel, çok üzülür. Birdenbire kızı Canan'a, bir kâğıt kalem almasını söyler ve şu tümceyi yazdırır
Ben hiçbir kesimden bu Kurucu Meclis'e katılmak istemiyorum! (Yazıyı imzalar, iki genç gazeteci alıp giderler.) Yanındakiler daha sonra "Niye böyle yaptın?" diye sorarlar şu karşılığı verir
Ne İnönü'nün karşısına geçer, seviyesiz politikacılık yaparım. Nede yanında yer alırım! Hasan  li Yücel, kararlarını hep fişek gibi bir hızla alır, uygular. (Yücel'in yerine kim, hangi gazeteci Kurucu Meclis'e girdi?)
1961 yılbaşından birkaç gün sonradır. İnönü, bir gün operada Yücel’i görür. Yücel’e özlemle sarılır:
Yahu Yücel, çok özlüyorum, göreceğim geldi! Bir görüşemiyoruz...
Emretmiyorsunuz ki paşam, geleyim!
Bir gün yolda yürürken, Yücel:
Amaan, der, kalkayım bir randevu alayım da gideyim Paşa ya. Ölür mölür de içime dert olur! Hem kendisine söyleyeceğim: Kurucu Meclis oluşurken, “Aaa, bak Yücel'i unuttum!" demiş. "Sen beni nasıl unutursun" diye soracağım!
Yücel, vardığında Paşa ona:
Ben Lütfi Duran'a elektro çektirmeye gidiyorum, haydi seni de götüreyim, der. Giderler. Yücel'in elektrosu çok iyi çıkar. Paşa ona. eski ırkçıları Nihal Atsız'ı, vb. sorar. O sırada yeni partiler kurulmuştur, AP, YTP filan.
Yücel, yeni partileri nasıl buluyorsun?
Paşam, bunların sonu gelmez!
Kurucu Meclis’e neden aday göstermediğini sormaz bile.