Yolunmuş Tavuk...

Perşembe günü öğleden sonra, Danışma Meclisi'ne gittim. Türk Dil ve Tarih Kurumları'nın, şimdiki yaşamlarına son veren yasa önerisi o gün Danışma Meclisi'nde görüşülüp bitirilecekti. Alatlı'nın konuşacağını biliyordum, onu da dinlemek istiyordum. Saydım, salonda otuz altı sayın üye vardı. Ertuğrul Alatlı konuşmasında, Atatürk'ün 5 eylül 1938 günlü vasiyetine değindi. Özetle şöyle dedi:
"... Gerçek şudur ki: Silahlı Kuvvetlerimizin Atatürkçü caydırıcılığı ile desteklenen (vasiyetnamemin 'hukuki' koruyuculuğu mevcut olmasaydı, Türk Dil ve Tarih Kurumları da 'hukuksal' destekten mahrum Halkevleri gibi, yaşamlarını çoktan yitirerek, tarihin sayfaları arasında kaybolup giderler, ya da, partizan tasarruflar sonucu yozlaşarak tanınmaz hale gelirlerdi.
Şimdi, önüne sürülen bu kanun teklifinin müzakeresini tamamlayan Kurucu Meclis'in sivil kanadı, kimi üyelerinin bilimsel aydınlığa dayalı tarafsız uyarılarına rağmen, 45 senelik vasiyetnameyi de hiçe sayarak Atatürk vediası, bu iki tarihi bilimsel kurumun, Başbakanların partizan tasarruflarına terk ve tevdi edilmelerini kabullenmiş bulunuyor.
Danışma Meclisi'nin vardığı bu sonuç, bana göre, ağır bir "tarihi yanılgı"dır.
1932 Anayasası'nın 134'üncü maddesinin serahatine rağmen, Kurucu Meclis’in asker kanadının, aynı ‘tarihi yanılgı’yı tekrar etmeyeceğine inanmak İstiyorum.
Başbakanların partizan tasarruflarına terk ve tevdi edilecek, bu Atatürk vediası devlet kurumlarını nasıl bir akıbetin beklediğini, kendisini 6 kasım 1983 iktidarının tek namzedi gören bir siyasi partinin, potansiyel Başbakan Yardımcısı, ya da Milli Eğitim Bakanı’nın ağzından, şimdiden öğrenmiş bulunuyoruz...
... Şimdi, kanımca: Kurucu Meclis’in asker kanadını, devlet kuruculuğunun sorumluluğundan kaynaklanan ağır bir görev bekliyor.
Bu görev: Anayasa’nın geçici 2'nci maddesine dayanarak, 134. maddeyi askıya alıp, uygulamamak ve kısa zamanda değiştirmektir..."
Alatlı, "... Kendisini 6 kasım 1983 iktidarının tek namzedi gören bir siyasi partinin, potansiyel Başbakan Yardımcısı ya da Milli Eğitim Bakanı'nın ağzından şimdiden öğrenmiş bulunuyoruz" derken, Milli Eğitim Komisyonu sözcüsü Adnan Örel, komisyona ayrılan sırada, elini sağa sola açıyor, "Bu da nereden çıktı?" gibilerden yakınıyordu. Adnan Örel, Alatlı'nın askeri ilkokuldan sınıf arkadaşı mı olurdu?
Bu, "Ankara Notları”nı da, "Çıngıldak kuramı"na ayırmayı düşünürken, Danışma Meclisi'nde üç - dört gün tartışılan, Dil ve Tarih Kurumlarına ilişkin görüşmeleri, şöyle bir gözden geçirmeyi yeğledim. Tutanaktan karıştırdım. Gözüme çarpan sözlerden bazılarını aktarmak istedim...
Adnan Orel — ... Ne yapmıştır bu kurum?... Nelere ve kimlere ödüller ihsan ettiği konusunu bir tarafa bırakayım, büyük Atatürk'ün istediğinin, beklediğinin, yönlendirdiğinin tam aksine... Canım Türkçeyi fakirleştirmiş, kısırlaştırmış, zayıflatmış, sığlaştırmış, çirkinleştirmiş, hülâsa kolunu kanadını kırıp (tabirimi af buyurun) yolunmuş tavuğa çevirmiştir.
.. Büyük Atatürk bize, "Dilimizi, kökene dayanan, özüne dönük bir güzellik ve zenginliğe kavuşturun" dediyse, hiçbir temele dayanmayan, dilimizin yapısına, gramerine uymayan uydurmalarla onu berbat edin mi dedi?
İki misal vereyim: Köylümüzün, kentlimizin asırlarca kullandığı "şart" kelimesini atıp, atı arabaya bağlamak için onların kullandığı bir kelimeyi mi onun yerine ikâme edin dedi? Yine alıştığımız, asırlarca kullandığımız, hiçbir kusuru olmayan "cevap" kelimesini atıp, hiçbir ipe sapa gelmeyen "yanıt" uydurmasını kullanın mı dedi? Bu muydu dili özüne döndürmek, bu muydu ilim, bu muydu zenginleştirmek?
Mehmet Aydar — Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türk kamuoyunda, özellikle ifade ediyorum, Türk kamuoyunda, aydın entellektüel kesimde değil, Türk kamuoyunda, Türk Tarih Kurumu PTT’nin rehberlerini basan bir kürüm, Türk Dil Kurumu ise hostese "gök konuksal avrat" diyen bir kurum niteliğini taşımaktadır.
Remzi Banaz — Yalan bu.
Ertuğrul Aletli — Uydurma, yalan.
Kamer Genç — Ayrıca Dil Kurumu'nun ürettiği kelimeler halka empoze edilmeyip halk tarafından benimsendikten sonra kullanılagelmektedir. Yüce Atatürk’ün en büyük akademisi biraz önce de belirttiğim gibi halktır. Halkın kabul etmediği bir şeyi, Atatürk hiçbir zaman benimsememiştir. Türk Dili ve Tarih Kurumu yüce Atatürk'ün emanet ettiği birer Atatürk devrimi müesseseleridir.
Necip Bilge — Anayasamızın 2’nci maddesi "Hukuk devletinden'’ bahsetmektedir. "Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir” demektedir. Hukuk devletinin anlamı, esas anlamı, devletin kendi yaptığı kurallara kendisinin bizzat uyması demektir. Fertlerin uyması meselesi değil. Medeni kanun, ceza kanunu vesaire onlar vardır; onlar ayrı. Fakat hukuk devletinin esas anlamı, devletin kendisinin yapmış olduğu kurallara uygun hareket etmesidir... Acaba bu oluyor mu? Bunun olmadığı kanısındayım...
Bu itibarla; Atatürk Kültür Merkezi, Araştırma Merkezi ve bunların hepsinden oluşan Yüksek Kurul bir kamu kurumu olabilir: Buna bir diyeceğimiz yok. Fakat, zaten mevcut olan ve tüzel kişiliği bulunan bu iki kurumu ortadan kaldırıp onun yerine kamu hukuku kurumu getirmek, Anayasamızın Hukuk Devleti" ilkesine uymaz...