YÖK Masası ile Çök Masası...

Gazetecilik uğraşı sezgiye, kuşkuya, araştırmaya büyük ölçüde yaslanır. Gazeteci düş gücünden yoksun olmamalıdır. Neler olup bitebileceğini kestirmeden yola çıkmak, gazeteciyi yolda bırakabilir...
Milliyet’te çalıştığım 60'lı yıllarda bir işim; ne olup biteceğini kestirmekti. Büronun şefi arkadaşlara görev bölümü yaparken sorardım:
— Ben ne yapacağım?
Oturup düşünerek haber çıkartılır mı? Haydi hayırlısı!..
Bir gün gazeteye geldim, bütün arkadaşlar oturmuşlar düşünüyorlar;
— Başbakanı arıyoruz, bir türlü bulamıyoruz. Nerededir sen bilirsin...
— Nerelere baktınız?
— Bakmadığımız yer kalmadı! Başbakanlığa baktık, konuta baktık, evine baktık. Çubuk Barajına, Gölbaşı'na gittik, Asmaaltı kebapçısına baktık yok...
— Gazi Orman Çiftliğinde Merkez Lokantasına baktınız mı?
— Oraya bakmadık!
— Bir de oraya bakın, dedim Gazi Orman Çiftliği'ne giderken, yolda arabasıyla dönerken karşılaşmışlar. Arkadaşım sordu:
— Başbakanın orada olduğunu nasıl bildin?
— Bir kez, Merkez Lonkantasında yemek yerken görmüştüm!
Olaya daha önce “Ankara Notları”nda bir kez daha değinmiştim. Yinelemek istedim.
7 kasım Anayasa oylaması ile ilgilenen yabancı gazeteciler, televizyoncular Ankara’ya akın ettiler. Vızır vızır dolaşıp, ne olup biteceğini öğrenmeye çalışıyorlar.
Türkiye’de kamuoyu yoklamaları yapacak Gallup Enstitüsü gibi kuruluşlar yok. Olasılıklar sanılara kanılara dayanıyor...
Bu sırada “İstatistiklerin manidarlığı ve örneklem” adıyla 1978’de çevrilmiş bir kitap geçti elime. 1971'de L. Saidman tarafından yazılmış, adı “Data Analysis”. Çeviren: İlhan Akhun.
ABD’de 1936 yılında, Başkanlık seçimleri öncesinde Literary Digest dergisinin yaptığı yanılma, öylesine önemliydi ki, dergi bu yanılgıyı izleyen günlerde yayın yaşamına son verdi...
Dergi, sözkonusu seçim öncesi yaptığı kamuoyu yoklamasında, on milyon oy pusulasını postalamış, bunların geri kalan 2.3 milyonunu değerlendirmişti. Bu örneklemin sonuçlarına dayanarak, Cumhuriyetçi Parti Başkan adayı Alfred Landon'un seçimi anlamlı bir çoğunlukla kazanacağını açıklamıştı. Ne var ki, seçim sonucunda, geçerli oyların yüzde altmışını alan Franlin Roosevelt'in, o güne değin en güçlü oranla Başkan seçildiği açıklanmıştı.
Daha sonra bu yanılgı, kamuoyu araştırmacılarını, istatistik uzmanlarını ilgilendirdi.
Yanılgı, örneklemenin yanlış oluşturulmasından kaynaklanmıştı. Dergi, çoğunluğu üst sosyo-ekonomik düzeydeki gelir gruplarına oy pusulası göndermişti. Çünkü dergi, adresleri kendi aboneleri, telefon ve otomobil sahipleri arasından seçmişti.
Daha önceki dört seçimde, dergi aynı türdeki örneklemeye dayanarak yaptığı araştırmada Başkan adayını doğru belirlemişti. Ancak 1936 seçiminde gelir parti yeğleme ilişkisinin çok güçlü olması, önceki seçimlerde isabetli kestirimlerin tersine önemli bir yanılgıyı doğurdu.
Benzer bir yanılgı, 1948 yılı Başkanlık seçimlerinde ortaya çıktı. Dewey ile Truman arasında geçen 1948 seçim savaşımı öncesinde, kamuoyu araştırmaları Dewey’in şanslı olduğunu göstermiş, ancak sonuçta seçimi Truman kazanmıştı.
***
YÖK’ün üzerinde büyük sorumluluklar var. YÖK Yasası, devletin kalkınma planlarının ilke ve amaçları doğrultusunda ve yüksek öğretim planlaması çerçevesi içinde, yeni üniversitelerin kurulmasını öngörür. Açılan birçok yeni üniversite ise öyle hiç de, kalkınma planlarının önerisiyle açılmış değil. Belki bazıları, politik amaçlarla açılmıştır. Önceleri, yüksek okullara, fakültelere giremeyen bir lise mezunları yığını vardı. Hesapsız, plansız açılan yüksek okullarla, ortaya ilerde bir de iş bulamayan üniversite mezunları sorunu çıkacak gibi...
Yasada, “Ana bilim dalı” diye bir deyim geçmiyor. “Bilim dalı” geçiyor. Yönetmelikte, “Ana bilim dalı” diye bir deyim kullanılıyor. Yasadaki boşluktan yararlanarak, yanlış uygulamalara geçilebiliyor. Örneğin, Bölüm Başkanı Profesör, Dekan Yardımcısı Doçent olabiliyor. Hocası dururken, öğrencisi “Ana Bilim Dalı Başkanı” yapılabiliyor. Bir öğretim üyesi şöyle dedi:
— Kurumları ayakta tutan gelenekleridir. Bir kurum; yerleşmiş geleneği varsa ayakta kalır, onu ayaklar altına aldınız mı çöküverir!
Bilmiyordum, yeni öğrendim. Ankara’da bir üniversitede kafeteryada bile masalar ayrılmış. Kimine “YÖK masası”, kimine “Çök masası” diyorlarmış yarı şaka..
Gözde değilseniz, YÖK masasına değil, buyurun çök masasına…