Yeri gelmişken...

Selçuk Altan'la, Vasıf Öngören’i konuştuk; Selçuk anlattı, Vasıf'ın "Almanya Defteri" oynarken, tiyatroya yaşlı bir kadın gelir, şöyle der:
Evladım, benim oğlum da yazılmıştı, sırası gelmiş mi, bir bakıverin!
Oyuncular kalakalırlar. Kadıncağız ne bilsin tiyatroyu, "Almanya Defteri" oyunuyla ilgili haberleri duyunca, onların da Almanya'ya işçi gönderdiklerini sanmış.
"Asiye Nasıl Kurtulur?" oynandığı sırada, nasıl tutunmuştu. Sözler, bir atasözü gibi, dillerde dolaştı aylarca. "Godot'yu Beklerken" de olduğu gibi "Asiye Nasıl Kurtulur?" da, insanları ülkenin kurtuluşuna yönelik düşüncelere götürürdü...
Mamak'a Selçuk Altan'ın arabasıyla gittik. Mahmut Tali Öngören’le, eşim de var. Mamak'ın görünümü nasıl da güzel, yemyeşil.
Hafta başıydı, "Sıcağa kalmayalım" diye öğleden sonra gittik.
Haftanın belli günlerinde, görüş için analar, babalar Mamak Askeri Tutukevi'ne taşınırlar. Arabaları olmayanlar, çoğu gecekonduda oturduklarından arabaları olması düşünülemez. Otobüslerle giderler görüşe. Mamak Tutukevi’ne giden otobüsler "keçikıran" otobüsleridir. Ulus'ta anıtın yukarısından kalkar, oradan geçer. “Kömür” durağında inmek gerekir.
Gazeteci Süleyman Coşkun, bir süre önce salıverilmişti, önceki akşam eve geldiğimde, Atilla Aşut'un telefonla aradığını öğrendim. Demek o da çıkmış.
Salı akşamı büyük Ankara Oteli'nde "Hesap Uzmanları Kurulu"nun kuruluşunun 39. yıl kokteyli vardı. Kurul başkanı Altan Tufan ile eşi, bu görkemli kokteylde konuklarını ağırladılar. Hesap uzmanları, 39 yıl içinde Türkiye'de gerçek vergi kaçakçılarını bulup yakalamış, onları cezalandırmaya çalışmış, ancak çıkarılan af yasalarıyla vergi yükümlüleri vergi ödemekten, cezalardan kaçabilmişlerdi. Günümüzde, 750 hesap uzmanı kadrosunun 312'si doluydu. Hesap uzmanları içinden Erhan Bener, Mahmut Özdemir, İlyas Seçkin gibi kişiler çıkmıştı. Gözlerim Muzaffer Egesoy'u aradı, o İstanbul'dan gelmemişti. Başlangıçta, ciddi bir eğitimden geçirilen uzmanlar, vergi denetimlerinde çalıştırılmışlardı. Hesap Uzmanları Kurulu'nu 1945 yılında Ali Alaybek kurmuştu. Ali Alaybek, halen eşiyle birlikte İstanbul'da bir köşeye çekilmiş durumda. 4709 sayılı yasayla, bağımsız bir denetim kurulu olarak ortaya çıkan hesap uzmanları kurulu, siyasal iktidarların çeşitli baskılarıyla yönlendirilmek istenmiş, ilk kuruluş yıllarında kurucusu Ali Alaybek'e bakanlıkla birlikte, çeşitli görevler önerilmesine karşın, Alaybek, bunların hiçbirini istememişti.
* * *
Ramazan geldi, hoş geldi. Bir küçük memur dostuma:
Oruç var mı, diye sordum; karşılık verdi:
On sekiz bin lira aylıkla oruç mu tutulur?
Niye? Asıl oruç o zaman tutulur...
Evet, biz zaten oruçtayız!
O da, "Asiye Nasıl Kurtulur?" diye geçiriyordu içinden...
Ramazanda yeri gelmişken bir süredir değindiğim Türkçe ezan konusunun gelişmelerini özetleyeyim: Olayın bir de 27 Mayıs ile sonrası var. 27 Mayıs 1960 devrimi olunca, bazı müezzinler, minarelerden Türkçe ezan okumaya başlarlar. Ezanın Türkçe okunması için yasal bir yasak söz konusu değildir. Yasa, Arapça yasağı kaldırılmıştır. Ancak herkesin Arapça okuduğu yerde Türkçe okumak biraz yürek işi oluyor. Yeni oluşan Milli Birlik Komitesi, konuyu görüşmek için toplanır. Başkan Gürsel, ezanın Türkçe okunmasını istemektedir. 38 kişilik komitede, hemen hemen eşittir oylar, "Ondörtler", ezanın yine Arapça okunmasından yanadırlar çoğunlukla. Bir karara varamazlar, Türkçe ezan konusu kalır.
Kurucu Meclis'te konuyu İlhamı Soysal gündeme getirmek ister 21 Şubat 1961 günü Kurucu Mecliste Diyanet İşleri Bütçesi görüşülürken, tutanaklara geçen şu sözleri söyler:
—...Atatürk 1934'te Türkçe ezan okutulması için, iyice bilmiyorum, ya bir kanun veya bir talimat çıkarmış. Ezanın Türkçe okunması 1950’ye kadar devam etti. DP iktidara geldikten sonra. Türkçe ezan camilerde okunmaz oldu. 27 Mayıstan sonra, bir iki imam Türkçe ezan okumak cesaretini gösterdi. Fakat Diyanet İşleri buna mani oldu, beyanları ile tehdit etti. Muhterem Kurucu Meclis üyeleri, hepiniz oy peşinde olmadığınıza göre, ezanın Türkçe okunması için söz verebilir misiniz? Buna cesaretiniz var mı? Varsa, teklifi ben yapmaya hazırım...
("Ne lüzumu var?” sesleri)
İlhami Soysal, bunun ardından yasa önerisi hazırlığına girişir. Ancak o zaman, bir Temsilciler Meclisi üyesinin yasa önerisi hazırlayabilmesi için Milli Birlik Komitesi’nin bir üyesinin de, öneriyi imzalaması zorunludur. İlhami Soysal, gazeteci üyelerden Altan Öymen'e, Oktay Ekşi'ye, Ö. Sami Coşar’a imzalatır. Aynca, Mümtaz Soysal, Doğan Avcıoğlu, Şefik İnan, Ziya Müezzinoğlu da öneri girişimini imzalarlar.
İlk imzalayanlar arasında bulunan, o zaman partisiz. Müezzinoğlu, İlhami Soysal'a:
Ben Müezzinoğlu'yum. Getir önerini imzalayacağım der, imzalar. Bunu öğrenen İsmet Paşa, kuliste Müezzinoğlu’na şöyle der:
Müezzinoğlu, bu nereden çıktı? Bu konularda çok dikkatli olmak lazım...
CHP’liler de, Milli Birlikçiler de, içlerine kapanırlar, İlhami Soysal’ın girişimi sonuçsuz kalır...