Yeni Testinin Suyu...

Abdi İpekçi, bir gün şöyle bir not geçmişti:
— Atlatma haber istemiyorum, doğru haber yazın yeter!
Yazdığımız haber, ertesi günü yalanlanıyordu. Özel yani “atlatma” haberler, başka gazetelerde olmadığı için, haberi atlayan arkadaşlar, doğrusu yalanlatmak için de çırpınırlardı. Bir yetkili:
— Yok böyle bir şey! dedi mi, yalanlama koparılmış, haber atlamaktan da kurtulunmuş olurdu.
Atlanan haber, gazeteci için önem taşımaz mı? Yılanın yıldızı gördüğü gibi, gözleri belirir kalır...
1960'lı yıllardı Ankara'da Esenboğa'da bir uçak düşmüştü. Kazayı izledik, haberleri yazıldı. Ertesi günü cenazeler kaldırılıyordu THY'ndan biri telefon etti:
— Biliyor musunuz, dedi, bir Hıristiyanın da cenaze namazı kılındı!
— Nasıl olur?
— Yanlışlıkla! Cenazeler Hacıbayram’a giderken. Süryani olan vatandaşımızınki de gitmiş, orada kılınmış cenaze namazı, öbürleriyle birlikte...
O zaman, “Olaylar-İnsanlar”ı Milliyet’te Hasan Pulur düzenlerdi, ama, Cumhuriyet’teki “Duyduk Gördük” sütunu gibi, birçok arkadaş oraya yazı gönderirdi. Oturup, bunu kısa bir öykü biçiminde yazdım. İstanbul'a geçtim. “Buyurun cenaze namazına!” başlığıyla çıktı. Aradan çok geçmedi. O cenazenin yakınlarından biri, gazeteye bir mektup göndermiş, yazılan yazının yalanlanmasını istemişti. Pulur da, mektubu yollamış. “Bak iste, yalanlama geldi. Ne halin varsa gör!” demek istemişti. Ne yapsam, ne etsem diye kara kara düşünüp duruyordum. Mektupta, yalanlama isteyenin adresi, telefonu da vardı. Açık konuştum. Şöyle dedim:
— Efendim, açıklama isteyen mektubunuz bana gönderildi. Açıklama yapmaya da hazırım. Yalnız, haberi veren kişinin de yanlış haber vereceğini sanmıyorum. Hemen hemen hiç yalanlama almamış bir gazeteciyim. Mektubunuzu alınca çok üzüldüm. Sizce olayın içyüzü nedir?
Anlattı adam. Gerçekte tüm cenazeler Hacıbayram’a götürülmek üzereymiş. Sonradan farkedilerek, Hıristiyan olanı yakınları ayırarak, kendi dini törenlerini ayrı yapmışlar. Daha sonra telefonda şunları söyledi:
— Fakat, ben sizi tanıdığıma çok sevindim. Gazetecilerimiz, bir yalanlamadan böylesine üzülecek duruma gelmişlerse, bu çok güzel bir şey. Lütfen, yalanmamız kalsın, yayımlamayın. Bizim üzüntümüz gitti...
O vatandaşın bu sözleri, çok duygulandırmıştı. Basın da, toplumdan soyutlanarak düşünülemez. İkisi de birlikte oluşup, gelişiyor...
“Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü” düşüncesini ortaya atan Andreas Politakis onuruna Dr. Kemal Köseoğlu'nun verdiği kokteyl çok kalabalıktı. Yunanistan Büyükelçisi George Papouilas, Basın Ataşesi George Sourmelis (Ben ona Sürmelis diyorum), Yunanlı gazeteci Katerina Mistakidu, Duygu Aykal, Gürer Aykal, Emre Kongar, Orhan Tokatlı, Prof. Ekrem Akurgal, daha birçok tanıdık. Kokteylde Rotary Kulübü Başkanı ile ileri gelenleri de var...
Koreograf Duygu Aykal'ın. “Biz, Siz, Onlar” balesini geçenlerde izlemiştim. Bale, bu ayın 23'ünde Bursa'da olacakmış. Gürer Aykal da, Duygu Aykal da, operada kızakta gibi. Duygu Aykal, “Biz, Siz, Onlar”ı şöyle anlatmıştı:
“Soru şu: Günümüz dünyasında kişiler, toplumlar, uluslararasında barışın gerçekleşmesi olanak dışı mı? Bir anlayış ortamının gerçekleşmesi için koşullar hiç mi oluşmayacak?
Düşündükçe, dışımızda barışçıl ilişkiler kurmamızın kendi kişiliğimizle barışık olmaktan geçtiğine inancım daha bir güçleniyor. Kendimizle barışabilmemiz için ise insan olarak sahip olduğumuz olanaklarımızı, yetilerimizi ortaya koyabilmemiz ve geliştirebilmemiz gerekli sanıyorum... Amacım bir çözüm önermek değil; yüksek sesle düşünmek, soru sormak kendime: Yeteneklerini gerçekleştirme olanağından yoksun insanlardan oluşan çağdaş dünyamızda barışçıl ilişkiler bütünüyle egemenlik kurabilir mi?”
Böyle diyor Duygu Aykal. Duygu, Sevgi Soysal'ın kardeşi...
Emre Kongar, Duygu Aykal’a duyurarak şunları söyledi:
— İnce güzellik (zarafet) balerinlerden çok onları yöneten koreograftadır.
Çarşamba günkü Cumhuriyet’te, Zülfü Livaneli’yle bir konuşma yayımlandı. Yunanlı Maria Farandouri ile Zülfü Livaneli, ne güzel bir işbirliği örneği veriyorlar...
Ankara'da ufaktan ufaktan siyasal yaşam hazırlıkları havası esiyor mu ne? Bu yıl, ekim mi olur, kasım mı olur, aralık mı olur hangisi olursa olsun, seçimler olacak. Bunda kuşku yok gibi. 1979'da aralık ayında yerel seçim olmadı mı?
Yeni partiler kurulacak. 1946'larda yeni partiler kurulurken, köy kahvelerinde tartışılırdı: Eski mi, yeni mi? diye. Mahmut Makal yazmıştı, böyle bir tartışmayı. Yeniyi savunan şöyle der:
— Eski testinin suyu mu iyi olur, yeni testinin suyu mu? Bir de yeni testinin suyuna bakalım!