Yeni Adalet Yılında...

Analar, babalar güzel sözler söylemişlerdir. Anam: — Kimi âlim olur, kimi zalim olur! derdi.

Bilgin olmadım ama, kıyıcı yanı «zalim» de olmamaya çalıştım. «Ankara Notları»nda, gazetecinin bir yargıç titizliğiyle çalışması gerektiğini vurguladım. Bunu uygulamaya çalıştım da. Adalet duygusu, adalet düşüncesi, sadece yargıçların gönlünde, kafasında olmaz; herkes o duyguları, düşünceleri içinde, kafasında taşımalı, yaşatmalı. Sosyal adaletin olmadığı yerde, kişilere «Sen haklısın» ya da «Sen haksızsın» demenin de bir anlamı olmaz. Bir duruşmadan çıkanları seyrediyordum; ayağında yok, başında yok biri, kendisini bekleyenlere muştuluyordu:

— Davayı kazandım!

Davayı kazanmıştı ya, başka davaları baştan yitirmişti. Davayı yitirense, çoktaan köşeyi dönmüş biriydi. O yitirse ne olur, kazansa ne olurdu..

Basın için, yasalarda hükümler var, bilmeyerek o hükümleri çiğnediğim olmuştur geçmişte. Bir öğretmen tutuklanmıştı yıllar önce. Öğretmen, köyünü canlandırmış, kalkındırmış bir gençti. Köyde çekemeyenlerce gammazlanmış, tutuklanmıştı. Olayı anlattı bir arkadaşım, oturup bir yazı yazdım. Onun çalışmalarını övdüm. İftiralara değindim. Şimdi, Ege illerinden birinde vali olan bir tanıdığı da, cezaevinde öğretmene telgraf çekmiş, şöyle demiş özetle:

— Birlikte çalıştığımız güzel günleri unutmadım. İnşallah kısa sürede cezaevinden çıkarsın, yine çalışmalarını sürdürürsün..

Yargıç, valinin telgrafını sanık öğretmene «tanık» saymış. Kararında da belirtmiş.. Öğretmen aklandı, çıktı.

Benim durumuma gelince, Basın Savcılığı dava açtı. Basın Yasasının ilgili maddesine aykırı yazı yazmaktan üç ay hapis cezasına çarptırıldım.

Üç aylık hapis cezası, para cezasına çevrildi. Her ay, gidip taksitle ödedim..

Basın Yasasının o hükmü, bana göre, Anayasa'ya aykırıydı. Ama, yasaydı. Uymalıydım. Üç aylık «sabıka», bir ders oldu..

Bazılarına bakıyorum, neler neler yazıyorlar. Bir arkadaşım şöyle dedi:

— Filan yazar, böyle yazma yürekliliğini nereden alıyor?

— Hiiç, diye düşündüm. Ortada yasalar varken, onlara aykırı davranmak yüreklilik sayılabilir mi? Belki güvendiği bir yer vardır..

Geçenlerde, eski Bakanlardan Hasan Esat Işık'la karşılaştım. Üzüntülüydü. Hasan Esat Işık’ı yıllardır tanırım. Her 30 Ağustos'ta:

— Sayın Ekmekçi, bu 30 Ağustos’ta ne yazacaksınız bakalım, merakla okuyacağım.. der, özendirirdi...

Oğlu gözaltına alınmış, tutuklanmıştı. Bir gazete ve yazarları, olayı Hasan Esat Işık’a sıçratmayı amaçlar biçimde yazılar yazıyorlardı. Bir bayan yazar, «Milli Savunma gibi önemli Bakanlığın bu derece mahremiyetine girilmiş olması ürkütücüdür, tüyler ürperticidir» diyordu. Çocuk, gözaltına alınmış, tutuklanmış. Haberini yansız biçimde versenize, babadan ne istiyorsunuz? Hasan Esat Işık'tan, Hasan Fehmi Güneş'ten...

12 Eylül öncesinde, zamanın bazı politikacılarına karşı en sert eleştirileri —satır arasında da olsa— yaptım, uyarı yazıları yazdım. Ama, 12 Eylül’den sonra, onlara ilişkin tek sözcük yazmadım. Basını, yazarları ise yeri geldikçe eleştirdim. Onu düzene sokacak biziz, kendimiziz de ondan.

Önceki gün, Adalet yılının açılış toplantısına gittim. Güzel konuşmalar yapıldı. Yargıtay Başkanı Derviş Turhan'ın sözlerinden birçok dersler çıkardım. Derviş Turhan, Atatürk’ün şu sözlerini anıyordu:

«Bir hükümet ancak adalete dayanabilir; bağımsızlık, özgürlük ve her şey adaletle var olur.. Bir ülkede adalet olmazsa o ülkede anarşi var demektir. Orada özgürlük yok demektir..»

Yargıtay Başkanı, konuşmasının bir yerinde de şöyle dedi:

— Ceza adaletinin amaçlarından birisi suçluluğa engel olmaktır. Bunun için suç sayılan eylemlere karşı cezalar öngörülmüştür. Öte yandan cezasını çeken suçlunun topluma pişman olmuş, uslanmış ve dürüst yaşamaya karar vermiş bir vatandaş olarak geri dönmesini sağlayacak önlemlerin de alınması gerekir..

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Atila Sav da, geleneğe uygun olarak toplantıda konuştu. Devlet Başkanı Evren mesaj göndermişti. Toplantıya gelen Başbakan Ulusu ile Adalet Bakanı Menteş, toplantıdan sonra, Yargıtay Başkanı’nın odasına gittiler. Orada, yine «Adalet» konulan görüşüldü.

Gözaltı süresini 90 günden 45 güne indiren yasa yeni adalet yılının başladığı gün yürürlüğe girdi. Bunu, güzel bir yaklaşım olarak değerlendirdi çok kimse. Bir de, Atila Sav’ın toplantıda satır arasında değindiği gibi, yasalarda daha bazı değişikliklerin yapılması gerekli..