Ye Ekmek, Ye!..

Babamın Hancı Mahmut Ağa adında bir dükkan komşusu vardı. Babamın fırınıyla, Mahmut Ağanın ham yan yanaydı. Mahmut Ağa, gördüğünde :
- Ulan Kara Mustafa, burada ne dolaşıyorsun? diye sorardı heyecanla._
- Ne var. ne oldu?
- Daha ne olsun? Babanın sırtına bir kocakarı binmiş, eline de bir çuvaldız almış, boyuna babanın boynuna dürtüyor. Baban da, «oğlum Mustafa yetiş, beni kurtar bu karıdan?» diye bağırıyor. Koş kurtar babanı.
Çocukluk ya. babama kimsenin eziyet etmesini istemiyorum. O karıyı yakalayıp, babamı kurtarmak için bir koşu, soluğu babamın fırınında alıyorum..
Soluk soluğa gören babam :
- Niye koştun oğlum? diye sorunca, şaşırıyorum. Babamın omuzunda ne kadın var, ne bir şey!
Babam, arkadan gelip kıs kıs gülen Mahmut Ağa'yı görünce, işin içinde bir şeyler olduğunu anlıyor... Mahmut Ağa, dalga geçmiş benimle...
Geçenlerde Hancı Mahmut Ağa’nın oğlu Mümin’i gördüm büyük Ankara Oteli’nde bir dost düğününde. Çocukluğuma gitti düşüncelerim...
Hancı Mahmut Ağa, ne esprili adamdı. Hanının önünde katırlar, eşekler nallanırdı. Durur, seyrederdim. O başını kaldırır :
- Ulan, babana bir karı binmiş!.. diye başlardı.
- Hadi be!
Ankara’da, Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü elemanlarının yayımladıkları bir dergi var, adı: F.D.E. (Fransız Dili Edebiyatı). Çıkaranların bazılarını yakından tanıyorum 11. bahar sayısında Fransada öğretim görevlisi olan Dr. Cemal Aykın’ın, F.D.E. yazarlarından Dr. Abidin Emre’ye. «Eleştiri» üzerine bir mektubu var. Dr. Cemal Aykın, romanda, yazında eleştiriyi ele alıyor. Türkiye’de Batı’daki eleştirel yöntemlerinin kullanılamayacağını söylüyor özetle. Bir yerinde şöyle diyor :
«Örneğin Fransa, kendi yıllık yiyecek maddeleri tüketiminin bütün Afrika (ilkeleri toplamından fazla olduğunu söylüyor; İçki tüketiminde dünya birincisi, ekonomik bağımsızlığını kazanan Fransız kadını, cinsel yaşamını yalnız kendi seçimlerine göre düzenliyor. Ulusal Meclislerinde bütün kürtaj giderlerinin devlet sigorta kurumunca ödenmesi yasalaştırılıyor. Evlilik dışı ilişkiler, bu ilişkilerden doğan çocuklar, ahlâk konusu olmaktan çıkmış ve birçok bakımlardan yasal garantiler altına alınmış. Birçok dergi ve gazetelerde erkek, hatta kadınların serbest aşk, yani çiftleşme istekleri için ilan sütunları var. Köpekler için bile eş arama ilanları okuyoruz «evlenme» sütunlarında. Böyle bir ülkenin insanı ve sanatı ile evinin günlük ekmeği için çalışan, çorbasının yağına ve ununa hile karışmaması için hep sınırlı bir dikkat içinde yaşayan ve uykuları kötü düşlerle bozulan bir ülkenin insanı ve sanatı bir tutulabilir mi? Bu iki ülke İnsanı ve yazını için «ekmek», «kadın», «aşk», «özgürlük» ve «yaşam» sözcüklerinin anlamları aynı mıdır? Değil Galiba. Bu nedenle, Türk yazınında eleştirmenin «Fransızca konuşma» hevesini yadırgıyoruz...»
Yazınla İlgili eleştirileri düşünürken, siyasal konuların da bundan soyutlanamayacağını düşünüyorum. Türkiye’de de Türkiye’nin koşullarına göre politika yapılıyor. Bunda, Türkiye’de ekmek kavgası veren insanın sorunu önde gelmekte. Sacide Hanım söyledi fıkrayı. Sonu şöyle bitiyor :
- Bütünü bölme, yarıma dokunma; ye ekmek, Ye!