Yazmadıklarım...

Önce bir yanlışımı düzeltmek istiyorum: 8 Mayıs Pazar günü çıkan 'Yükselmek mi İstiyorsunuz?’ başlıklı “Ankara Notları” şöy­le başlıyordu: "Bayan gazeteci, Atatürk'ün, İnönü 'nün arkadaşı­nın kızıydı. Onlar üç kız kardeştiler, en küçükleri oydu. İyi Alman­ca bilir. Alman gazetelerinin ya da ajanslarının muhabirliğini yapardı..."

Sonradan öğrendim, bayan gazeteci, üç kızkardeşin en küçü­ğü değilmiş, ortancasıymış. Seyfullah Turan da. CHP milletveki­li değilmiş...

Canım, bu da yanlış mı? Daha neler var... diyenler olabilir. Olsun, ben yanlışımı yakaladığım yerde düzelteyim de...

İzmir'den yazan CHP il delegesi Yalçın Kayaoğuz, mektubun­da şöyle diyor:

Sayın Ekmekçi.

İsmet İnönü’nün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı'nı yitirdikten sonra bazı arkadaşları tarafından bilinçli olarak dış­lanmasını büyük bir şaşkı, üzüntü ve utançla köşe yazılarınızdan öğreniyorum.

Siyasal yaşamda böyle vefasızlar olduğu surece saygı, sevgi, dayanışma ve güven gibi önemli duyguların yoksullaşacağı ve sonuçta da etkin bir politikanın yapılamayacağı kanısındayım. Şimdi parti binalarımızda asılı olan ve aynı posterde yan yana fotoğrafları bulunan Atatürk, ismet İnönü ve Bülent Ecevit e da­ha anlamlı bakacağım.

Siyasal bilgi birikimim için okuma ve araştırma eksikliğimi yüzüme vurduğunuz için teşekkürler Saygılarımla.

Olay, okurun eksikliğinden çok. bizlerin zamanında yazma­mamızdan kaynaklanıyor. Kendi kendime "O zaman görevimizi yapmamışız" diyorum. Bir de olayların perde arkasını, bizlerde aradan uzun süre geçtikten sonra öğreniyoruz...

Ozan Ali Yüce trafik kazası geçirdi, kırıklar içinde yattı, alçılar­da. Şimdi giderek iyileşiyor. DİSK’in Onur Kurulu üyelerinden, Gıda-iş Sendikası eski Başkanı Demirhan Tuncay sayrılandı, SSK sayrıevinde ameliyat oldu, evinde yatıyor, iyileşti sayılır. Yazar Vedat Günyol'un sayrıevinden çıktığını teşekkür ilanın­dan anlamıştım. Semi Karaören de söyledi. Vedat Bey’e "geç­miş olsun" dedim...

Ünlü bir İngiliz gazetecisi Kenneth Macfcenzie, Kıbrıs'ta öl­müş. Mackenzie, Türkiye'de uzun yıllar gazetecilik yapmıştı. Ben daha çok, London Times muhabiri David Hotham’ı tanırım. Kenneth Mackenzie, Observer ile Economist'e Türkiye'den ha­berler veriyormuş. Bülent Ecevit'i de -nedense- pek tutmazmış. Bülent Bey, 1974'te başbakan olunca. Dışişleri'ne şöyle buyur­muş.

Londra’daki büyükelçiliğimize talimat verin, Observer ile Economist, Mackenzie ’yi kovsunlar!

Olacak şey değil ama, ne yazık ki böyle. Bizim Dışişleri sonra, bunu Mackenzie'ye anlatmış:

Başbakan’ın buyruğuna karşın biz herhangi bir şey yapma­dık! demişler..

Mackenzie, sağlığında 'Yükselmek mi istiyorsunuz?’ başlıklı yazıda geçen gazeteciye olayı anlatmış. Düşünüyorum, bizim Londra Büyükelçisi, bir İngiliz gazetesine. "Şu muhabiri at!" de­se attırabilir mi? Kim dinler onu?

12 Mart döneminde -daha önce yazmıştım- beni Türk Haber­ler Ajansı’ndan -hükümetin baskıları sonucu- uzaklaştırmışlardı. Türkiye’de oluyordu demek...

Türkiye’de bazı 'tabuların yıkılması zamanı gelip geçti. Bü­lent Ecevit'in, CHP Genel Sekreterliğine geldiği sıralarda, özel­likle özel toplantılarda. "Atatürk efsanesini yıkacağım! ” dediğini duyunca, şaşırmıştım. Genç Ecevit'in söyledikleri batmıyordu. Birinde, 'ikinci Atatürk’’ diye bağırmışlardı da. Ecevit kızar gibi yapmış, "Böyle söylemeyin” demişti. Ben bunu, alçakgönüllülü­ğünden yapıyor sanıyordum.

Atatürk'ün, İnönü'nün arkadaşlarının kızı bayan gazeteci an­lattı bir olayı. Şöyle: Bir elçiliğin çağrısına gitmişti, bahçede kol­tuklarda oturuluyordu. İsmet Paşa, Genel Sekreteri Bülent Ecevit’le gelmişti. Orada, Ekrem Akurgal ile Londra Büyükelçisi Turgut Menemencioğlu da var. Bayan gazeteci, İsmet Paşaya şöyle der:

Paşam, biz Türk kadınları, genel sekretere karşı cephe ala­cağız. Her yerde Atatürk aleyhine konuşuyor. Atatürk ün vasiye­tini iptal etme yoluna gidiyor. (Ecevit’in genel sekreterliği döne­minde. Türk Dil ve Tarih Kurumlan ile ilgili davalar açılmıştı. Gazeteci onu anımsatmak istiyor.) Her yerde diyor ki: "Neymiş o, şapka giymek inkılap mıymış?" Kastamonu'ya gidiyor, şapka devrimi’ aleyhine konuşuyor. Sonra, Atatürk'ün Türk Tarih ve Dil Kurumlan ile ilgili vasiyetim iptal etmek ne demek?

Bülent Ecevit karşılık verir

Tabii, der, Atatürk onları propaganda muessesesi olarak kurmuştu. Oysa o kurumlar propaganda değil, bilim yapmalıdır­lar.

Gazeteci karşılık verir

Hiç de propaganda olarak kurmadı. Atatürk bir ara babamı Tarih Kurumu başkanlığına getirmişti, gayet iyi biliyorum, Atatürk on tane direktif vermişti: Bunun birincisi, arkeolojik kazı­lar yapılacak. İkincisi bilimsel eser yazılacak, sempozyumlar vb. On tane emir. Bu propaganda değil, bilim. Ruslar propaganda yaparlar; Ruslar derler ki “Shakespeare Hamlet’i bizden çal­dı!” Atatürk öyle değildi Ecevit bayan gazeteciye çok kızar.

Menemencioğlu ile Akurgal:

Bülent Bey’in dediklerini anlamıyoruz! derler.

Bülent Bey direnmektedir:

Atatürk köklü inkılap yapmamıştır, hepsi gardrop. Atatürk’ün devrimleri sudan. Enfrastrüktür diye bir şey yok! (Bayan gazete­ciye döner) Türk kadını için ne yaptı? Siz her vakit hürdünüz!

Evet, İstanbul'daki kadınların birçok şeyleri vardı. Bunlar iyiydi, annem Fransızca bilir, piyano çalardı. Ama, hiçbir hakkı yoktu. Babamla görüşmeden evlendi. Bu mu kadın hakları?

Bülent Bey artık alay ediyordu; sordu:

Köylü kadın için ne yaptı?

Susuz köyünün muhtarı Satı Kadın’ı Meclis ’e getirdi!..

Gazeteci, İsmet Paşa'ya baktı, gülümsüyordu. Gazeteci:

Ne rezalet! dedi içinden. Atatürk'ü küçültmekle İsmet Paşa büyümezdi ki. Genel sekreteri, genel başkana yağ mı yakıyordu ne?

***

Bugün Gökhan Yaftanın Çiftlik yolunda. Galeri Sanat-Yapım'da fotoğraf sergisinin açılışı var, saat 18.45'te. Uluslararası fo­toğraf sanatçısı Gökhan Yalta, geçen yıl 28 Mayıs’ta Torbalı ile Kuşadası arasında bir trafik kazasında eşi ve köpeği ile birlikte yanarak ölmüştü. Gökhan Yatta, Bahtiyar Yafta’nın oğlu...