Yazı Asistanları...

Adnan Kahveci bir gün sordu:
Sizin kaç yazı asistanınız var?
Ne gibi?
Yani, Meclise, Başbakanlığa, siyasal partilere bakan arkadaşlarınız size, o günkü olaylarla ilgili notlar getirirler mi?
Getirmezler, dedim. Elde edebilirlerse kendileri yazarlar.
Amerika'da, Avrupa'da sizin gibi yazarların en az on yazı asistanı vardır. Yoksa o yazılar kolay yazılmaz!
Benim, diye karşılık verdim, öyle yazı asistanlarım yok. Ama bir şey var; birçok eski parlamenterler, bakanlar, öğretim üyeleri, dilciler, yazın adamları, benim işlemeyi düşündüğüm konularda başvurduğum yardımcılardır. Bunlar yıllarla kazanılmış insanlardır. En doğru bilgiyi verirler, yorumları tutarlı yapmamda yardımcı olurlar..
Onu bilmiyorum, dedi Kahveci ama işiniz gerçekten güç..
Konuşmayı anlattıklarım, bundan hoşlanmışlardı. Başta Haldun Özen:
Ben sana YÖK'le ilgili bir şeyler hazırladım, bakalım beğenecek misin? diyordu. Haldun Özen’in YÖK konusunda öyle çalışmaları vardı ki değme gazete arşivinde bunlar bulunamazdı.
Anayasa konusunda usta Bahri Savcı, ekonomide Sadun Aren. İnsanın böyle yardımcıları olursa sırtı yere gelmez” diye düşünürdüm. Bir Rauf İnan, Mustafa Costuroğlu, Haluk Gerger, Fehmi Yavuz daha kimler?
Hafta sonuna doğru İstanbul'daydım. Uçakta Cevat Geray'la birlikte gitmiştik. Birlikte, Cumhuriyet'e uğradık. Gazeteye, Cumhurbaşkanı Evren'in geleceğini orada öğrendim. Yaka bağır açık gitmiştim. Gömlek, bir şeyler gerekliydi herhalde. Yerim, Pera Palas'ta ayrılmıştı. Oralp Basım takıldı:
Pera Palas’ta, Atatürk'ün odasında gömleği pantolonu vardır; oradan ödünç al, bir günlüğüne giy, iyi olur valla!
Eh, yazı asistanımız Oralp Basım söyledi ya ben de resepsiyondaki görevliye söyledim:
Atatürkçü bir anlayışla, Atatürk’ün gömleğini, kravatını alabilir miyim?
Adam gülmekten kırılıyor, "Olur, Mustafa Bey ' diyordu.
Atatürk'ün odası 101 numaraydı, benimki 105. Merak edip, bakmak istedim, kilitliydi. Açtılar, gezdim içeriyi. Muzip muzip "bana uygun gömlek var mı?” diye bakıyorum. Gömlekler yakasız, yani "yargıç yaka. ” İlhan Selçuk, öyle giyer; bana da bir tane yaptırdı. Müzehher Vâ- Nû söyledi, üstüne kolalı yaka takılan o zamanki gömlekler, rezalet sıkıcıymış! Atatürk'ün yatağı, sigaraları, gözlükleri, kahve fincanı, ilaç içtiği bardak, içinde kaşığı, dış fırçası, banyo lifi, bir camlı dolapta yazlık şapkaları, kravatları, gömlekleri, ayakkabıları, saatleri… Bunlar belli, çeşitli müzelerden getirilip konmuş buraya. İsmet Paşa'nın odası 201. orada bir gece yatmıştım: Celal Bayar'ınki de 301 numaralı oda…
Burada, Mustafa Kemal'in bir öyküsü geldi usuma; bu olayı Aysel Bayramoğlu'ndan dinlemiştim. Olayı, kahramanlarından dinleyenlerden bir o yaşıyor. Daha önce “Ankara Notları "nda bir kez daha yazmıştım. Söyledi:
Atatürk, İstanbul'da bulunduğu sırada bir gün, o zamanın Meclis Başkanı Kâzım Özalp'a:
Haydi, der Topkapı Sarayı’na gidelim.
Günlerden pazar. Sabahın da erken saatleri. Uykulu gözlerle, Topkapı Müzesi'nin nöbetçi memuru, arkasından müdürü gelirler. Atatürk, "Hırkai Şerif” odasının açılmasını ister. Orada Muhammed'in hırkaları vardır. "Çıkarın bakayım” der. Mustafa Kemal, çıkarırlar. Kâzım Özalp'a:
Giy bakayım der. nasıl olacak?
Kâzım Özalp, oradakilerin faltaşı gibi açılmış gözleri önünde Muhammed'in hırkasını giyer Mustafa Kemal:
Boyu da fena değilmiş! der. Birini de kendisi giyer. Sonra çıkarırlar. Oradan ayrılırlar…
Kâzım Özalp, ölümünden önce Ankara'da orduevinde olayı Aysel Bayramoğlu'na anlatır, şöyle der:
Bak kızım, bunu ilk kez anlatıyorum. Kimseye anlatmadım. Bir gün bunu yazarsın. O gece ben sabaha dek uyuyamadım. Atatürk bunu niye yaptı diye düşündüm durdum. En sonunda buldum. Atatürk, bu davranışıyla Muhammed'in de insan olduğunu, bizim gibi biri olduğunu göstermek istemişti...
Mustafa Kemal’in odasından çıktım!
Perşembe günü. İstanbul'da duruşmamız vardı mahkemede. Savunmanlarımız Gülçin Çaylıgil, Öznur Gündoğdu, Fikret İlkiz bulunduk. Davacı gelmemişti duruşmaya; yargıç davayı "başvuru"ya aldı, kaldırdı. Gereksiz davalar açarak, mahkemeleri niye boşuna uğraştırırlar, hiç anlayamam O akşam, Anadolu yakasında Mühürdar da bir yere gidip yemek yedik. Gülçin Çaylıgil, Minnetullah Haydaroğlu, Oralp Basım birlikteydik. Çok yorgun olmalıydım, uykum geldi. Erken kalktık. Yolda Oralp Basım, beslenme yetersizliği üstüne konuşuyordu. Gazeteler yazıyordu, halkın yüzde 75'i et yemiyordu. Beslenemiyordu.