Nâzım Hikmet, Kurtuluş Savaşı Destanı’na Gaziantep'le başlar; bir yerde şöyle der:
"...Adana, / Antep, / Urfa, / Maraş, / Düşmüş dövüşüyordu...
Ateşi ve İhaneti gördük. / Ve kanlı bankerler pazarında / Memleketi Alaman'a satanlar, / Yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar / Düştüler can kaygusuna / Ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından / Karanlığa karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet, / En azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, / Dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, / İki kat soyulmamak için.
Ateşi ve İhaneti gördük.
Antepliler silahşör olur, / Uçan turnayı gözünden / Kaçan tavşanı art ayağından vururlar / Ve arap kısrağının üstünde / Taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar..."
Gaziantep, Ömer Asım Aksoy'un doğduğu yer. Orhan Barlas'la, Ermeni kilisesinin önünden geçiyorduk; Orhan Barlas bana, kilisenin duvarındaki kurşun izlerini gösterdi, kurtuluştan kalma. Fransızlarla Ermeniler kiliseyi tutmuşlar, oradan ateş ediyorlar; Antepliler de onlara.
Orhan Barlas'ı, Ataç'ın yazılarından tanıyordum; Gürbüz Barlas, Nadir Nadiler’in “Perşembe yemekleri"nden arkadaşı. Orhan Barlas'ın ortaokuldan bir arkadaşı varmış, aslında Vanlı'ymış. Ama Gaziantep’i çok severmiş. Bir gün şöyle bir bakmış Gaziantep'e; menevişli mor dağları filan görmüş!
Yav, demiş, acaba kainatta böyle bir yer daha var mı?
Orhan Barlas da gezmeye gelmiş Gaziantep'e; otelde kalıyormuş. Orhan Barlas muzip de bir kişi. Yolda bana birini tanıştırdı. Bir savunman, adı Mehmet Büyüknacar’mış. Ayrıldıktan sonra söyledi Barlas; şöyle dedi:
Tanıştığın kimdi biliyor musun?
Hayır!
ANAP il Başkanı; mahsus tanıştırdım, o da seni tanımıyor! Mustafa Taşar’ı tutar o! (Kahkahalarla gülüyordu.)
Nesteren Barlas’ı, geçen yazıda Orhan Barlas'ın kardeşi diye yazmıştım, kardeşi değil yengesi. Nesteren Barlas, SHP parti meclisi üyesi. Orhan Barlas da Nesteren Barlas da ne ince insanlar. Orhan Barlas, Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı, Antep'le ilgili dizeleri okuyordu; o da şöyle:
“Hey, duvarında mermi, yüzünde çıban izi / Hem nakış, hem gamzeden daha güzel olan yar!”
Gaziantep gibi Şanlıurfa insan Hakları Derneği de valilik buyruğuyla kapalı. 13 Mayıs 1991’de kapatılmış. İnsan Hakları Derneği'nin kapatılma nedenleri arasında, dernekte yasaklanmış birkaç yayının bulunması var; “2000’e Doğru”, "Yeni Ülke" dergilerinden birer tane. Ayrıca bir iki dava daha açılmıştı dernek hakkında, onlar da sürüyordu. Urfa İHD Şube Başkanı Muhsin Melik, söyleşimiz sırasında şunları söyledi açılan davalarla ilgili olarak:
Şanlıurfa, Adana, Gaziantep şube başkanları bir ara Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesine gitmişlerdi, orada bir olay olmuştu; onlar ortak bir açıklama yapmışlardı. "Yönetim kurulu kararı alınmadan neden ortak açıklama yaptınız?” diye dava açtılar. Yasaya göre yönetim kurulu kararı alınacak, savcılığa gönderilecek, savcılık 24 saat içinde yanıt vermezse, yayımlama hakkı doğuyor. Genel merkezimizde bile böyle bir uygulama olmadı. Bir bahane arıyorlar. Son Anti Terör Yasası'yla sanıyorum, bizim gibi kuruluşlar, kişiler üzerinde baskı daha da yoğunlaşacaktır.
Şanlıurfa, Bekir Yıldız'ın yurdu. Gaziantep’te, Urfalı arkadaşlar gibi Siirt’ten, Bitlis’ten gelenlerle de görüştüm. Hem Cumhuriyet okurları hem de İnsan Hakları Derneği yöneticileri. Onlardan öğrendiklerimi kamuoyuna aktarmalıyım:
Mayıs ayı, Doğu Anadolu’da Güneydoğu’da yaylalara çıkma ayıdır. Göçerler, hayvanlarını alıp yaylaya çıkarlar. Birkaç yıldır, göçerlere yaylaya çıkma izni verilmiyor. Bu, o insanların yok olması, ölümleri dernek. Yaylaya çıkamayan çok kişi hayvanlarını yok pahasına satıp savıp başka yörelere göçmek zorunda kalmaktalar.
Yayla yasağı, 1989 yılı yayla mevsiminde geldi. Önce mayıs ayında Pervari ilçesinde Herekol dağında başladı. Sonra Gemekari bölgesine geçti yasaklar. Herkes yaylasına gitmişti. 1989 temmuzunun sonuna doğru, Van’ın Çatak ilçesiyle Bahçesaray, Gevaş, Başkale, yasakları başladı. Siirt'in göçerleri oraya giderlerdi. Yasaklandı. Hakkâri’nin Beytüşşebap, Şemdinli, Hakkâri çevresinde, 1989 yaz ortasında, göçerler, yaylalarından zorla indirildiler. 1990 yayla mevsiminde Siirt, Van, Hakkâri yaylaları yasak kapsamına alındı. Burada yasaklananların kimi yön değiştirip Bitlis, Muş yöresine gittiler. Bu yıl, yani 1991 yayla mevsiminde Bitlis'le Muş illeri de "yayla yasağı" kapsamına alındı. (Bingöl'de yasak olmadığından Diyarbakır göçerleri Bingöl, Elazığ yaylalarına gidebiliyorlar.)
Yayla yasaklarının gerekçesi pek açık değil. Ama şöyle deniyor:
Sizler yaylanıza giderseniz, PKK'cılar gelecekler, sizin yanınızda barınacaklar. O nedenle sizin yaylalara çıkmanız, “güvenlik” açısından sakıncalıdır!
Ama bunlar söylenmiyor da sadece “yasak” deniyormuş! Bitlis valisi, dilekçeyle başvuranlara, “Olağanüstü Hal Bölge Valisi'ne gidin, ben bir şey yapamam!" diyesiymiş.
21 Mayıs 1991, Cumhuriyet