Yasayan İnönü...

Bulvar Palas'ta, İsmet Paşa’nın yaş günlerinden biri kutlanıyordu. Paşa, sade fakat güzel giyimliydi; yanında Mevhibe hanım, salona geldi.
— Ne içersiniz Paşam?... diye sordular.. İçkileri taşıyan genç çağırıldı:
— Paşam votka var, rakı var, cin var; dediler..
— Votka olsun, dedi Paşa.
— İçine hangi meyve suyundan koysunlar Paşam?... diye sordular. Paşa:
— Votkaya bir şey konur mu başka? dedi, o zaman votka olmaz ki... diye ekledi. Kekre Türk votkasını yudumladı ..
Biz gazeteciler, çevresindeydik. Bir ara, burnunun dibinde durduğum için olacak, bana sordu;
— Beni nasıl buluyorsun?
— Damat gibi Paşam dedim. Çakır keyif miydim ne? Aradan, az zaman geçti. Yine sordu;
— Nasıl buluyorsun beni?
— Damat gibi Paşam; dedim yine, paşa, uzaktakileri çağırdı;
— Buraya gelin, dedi, bu evlenmek istiyor:
İsmet Paşa’nın bu yıl ölüm yıldönümünde, “devlet töreni” düzenleniyor. İsmet Paşa, siyasal yaşamımızda uzak-yakın çok kimsede anılar, ile yaşayan kişi. Anılarını yazmadı. Neden yazmadığını, Sadi Kocaş’la bir konuşmasında şöyle anlatır.
“— Bir de benim durumumu düşün. Benim çok özel bir durumum var. “Hatıratını neden yazmaz İsmet Paşa?” diyarla, değil mi? Ben bilmez miyim bunu? Bilirim ama yazamam. Bizim dönemimizin özellikleri var...” (Sadi Koçaş “12 mart anıları”, sayfa 557)
Sadi Kocaş’a politikayı bırakmaması için öğütler verirken de şöyle der:
“... Dürüst insanlar çok kez biraz katı olurlar. Ama seninki biraz fazla değil mi? Bana “çetin ceviz” dersiniz. Sen benden betersin. Dünya değişti. Yumuşak olmak zorunludur yöneticiler için. Sen hâlâ askersin olmaz böyle şey...” (aynı yapıt, sayfa 561).
Demokrasinin, insan haklarının Anayasa'nın “üniversite özerkliği”nin bir numaralı savunucusuydu. Üniversite özerkliği konusunda. Anayasa değişikliği yapılmak istendiğinde 12 mart döneminde idari özerkliği savunmuş, şunları söylemişti:
“... Vazifesini bilen hocayı yetiştiremeyen milletin esaslı vasıfları eksik demektir.
Hepimiz bir milletin efradıyız (bireyleriyiz), eğer millet olarak her milletle yarış edebilecek yüksek vasıflarımız varsa, hocalarımızın da bu vasıfları tamamiyle haiz olduklarını kabul etmek lazımdır.
Fakat insanlar gibi müesseseler de hastalık geçirirler kabiliyetini tatbik edemeyecek devirler olur, güçlükler olur. Bu devirleri atlamak, bu güçlükleri yenmek için devlet olarak, hükümet olarak ve meclis olarak o çekişme halinde tereddüt halinde bulunan müesseselerin kolundan tutup, onları yetiştirmek lazımdır. Bu zihniyetle hareket ettik, “özerklik vardır” dedik. “Ama bu özerklik şu şu tecavüze bu tecavüze böyle davranışa vasıta olarak kullanılamaz” dedik, birer birer saydık Üniversite içinde suç takip olunur, üniversite içinde suçlular barınamaz, silahlı kişi bulunamaz. Üniversite deyince, bunun öğrenme ve öğretme hürriyeti başta gelir. Öğretmenlerin istedikleri gibi bölücü, kışkırtıcı rol oynamalarına, tahrikat yapmalarına üniversitenin kendi kadrosu mani olabilir. Üniversite bunları men edemezse devlet her an için men erebilir. Bunun için üniversiteler özerktir, devletin yönetimi ve gözetimi altındadır. Geçen tehlikeleri andıran tehlikeler görüldüğü zaman, bakanlar kurulu evvela iki sene müddetle geçici olarak her tedbiri alır, diye düşünmüş ve teklif etmiştir, sonra iki sene müddet bugünkü hükümete verilir, ondan sonra gelen hükümete verilmez gibi bir mana çıkmasından kurtulmak için, üniversitelerde anarşi baş gösterdiği zaman, bakanlar kurulu fevkalâde, olağanüstü hal kabul ederek üniversiteye doğrudan doğruya el koyar. Bu suretle, korkulduğu gibi bugün Sıkıyönetim kalksa hemen ertesi gün, tekrar aynı hadiseler çıkacak şeklinde bir durum olduğu zaman devlet bütün kuvvetiyle tekrar yetişecek ve üniversiteleri kolaylıkla idare olunur bir şekle sokabilecektir...” (Millet Meclisi, 156. birleşim: 27.8.1971)
Demokrasi savaşımında, söyledikleri unutulmaz niteliktedir. Bir konuşmasında, 20 yıl önce, şöyle diyor:
“Dili ile bir türlü söyleyip, başka türlü hareket edecekler, daima bulunacaktır. Ama, madem ki millet karsısında açıktan düşmanlık tavsiye etmek artık itibardan düşmüştür o halde, bu fikir tekrar edile edile siyasi hayatımızın bir temeli halinde cemiyetimize hakim olacaktı: Ben bundan eminim. Hür basının ve hür düşüncenin hakim olduğu, yarattığı nizam içinde yani demokraside söyledikleriyle yaptıkları arasında uygunsuzluk olan siyaset adamları nihayet ehemmiyetsiz ve tesirsiz hale geleceklerdir. (5 kasım 1961, radyo konuşmasından).