Yargıç, Savcı Yalvarmaz!

Yüksek yargıda olup örtenleri anlatarak, kimi kişileri gocuttuğumu (rahatsız ettiğimi) biliyorum. “Ankara Notları”nı okumaya alışkın olanlar, orada, daldan dala çok değişik konulara değinildiğini bilirler.

Yazıları yazarken, tüylerim diken diken oluyor; bir şeylerin ayağımızın altından kayıp gitmekte olduğunu görüyorum. En güvenilmesi gereken kurumların, şeriatçıların elinde kalmasını içime sindiremiyorum. 12 kasımda, SABAH’ta çıkan RP’li Hasan Hüseyin Ceylan’ın yaptığı açıklamalar, insanın tüylerini diken diken etmeye yetmez miydi? “Arap Hâkimin Oğlu” 148 Erbakan, bugün Türkiye’de kadrolaşmaktan başka ne düşünür sanırsınız? Ya, eski gezici vaiz? Bunları, gücüm yettiğince bir bir sergilemeyi borç sayıyorum. Belki, dürüst yargıçları, savcıları uyarabilir, kamuoyuna tehlikenin korkunçluğunu anlatabilirim.

Yargıçlar-Savcılar Yüksek Kurulu’nun bu yapısıyla, Türkiye’de yargıç güvencesinin sağlanması olanağı yok. Bu, eskilerin deyimiyle, eşyanın doğasına aykırı...

Bugün ülkemizde, bir “aydın açıkgözlüğü” var. Yok mu? Bakarsınız, her şeyi söyler, mangalda kül bırakmaz; ama iş eyleme geldiğinde, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” havasına giriverir, eylemden kaçar. Gazetecileri iyi tanırım, çoğu böyledir. Bir yüksek aylık için kiminin yapmayacağı yoktur. Bu da kendi bencilliğinden ileri gelir. Hiç ayırdında olmadan, kendi kişisel yararı öylesine etkilemiştir ki, bütün taktik kendisinin ileriye dönük çıkarlarına bir şey olmasın! Türkiye bu yapıya gelmiş. Aydınların büyük bölümü bu biçimde. Seçimlere daha ne çok zaman var, değil mi? Öyle demeyin, kimileri şimdiden hazırlığını, hesaplarını ona göre yapmakta.

Yargıçlar-Savcılar Yüksek Kurulundan söz etmek istiyorum. 3-4 yargıç ya da savcı çeşitli yerlere neden gönderildiklerini öğrenmek istediler. Bu sıkıntıyı çekenler hakkında soruşturma açıldı, iyi mi?

Kimi atamalar karşısında da, Yargıçlar-Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin şöyle dediklerini duyuyorum:

Efendim, ……. Bey bize gelmedi!

Onlara gidip, “Beni şuraya verin!” diye yalvarmamıştı, savcı ya da yargıç. Bir yargıç ya da savcı kimseye gidip yalvarmaz. Boyun eğmez kimsenin kapısında, sıraya girmez!

Efendim, bizimle diyalog kurmadı, gelmedi!

Ne denli acı bir şey bu. Çünkü alışmışlardı, yargıçları, savcıları kapılarda günlerce bekletmeye...

Olacak şey mi? Nerede kaldı atama yönetmelikleri, ilkeleri? İlke kararları nerede?

Kararların, ilkelerin işletilmesi kolay mı? Kurul’a katılan bakanla müsteşar ister mi bakalım? Kimi Kurul üyesi de, “Aman uyumsuzluk içinde olmayayım” havasına girdi mi, artık o çarkın bir dişlisi olarak kalır. Acı olan budur. Bir yargıcın, ya da savcının bir değil, birkaç kez -yedek üyelerle birlikte- Kurul üyelerine gidip de, durumunu “arz” edip, ağlayıp sızlaması mı gerekiyor, hakkı olan bir işi alabilmesi için? Ya da bir yere atamasının yapılmasını sağlamak için...

Yargıçlar-Savcılar Yüksek Kurulu’ndaki yapı aksaklığını Türk kamuoyuna iyice bir anlatmak gerekiyor...

Olay çok basit gerçekte; o Kurul’a, kesinlikle birinci sınıfa ayrılmış yargıçlar ile savcıların temsilcileri gelmeli. Yargıtay üyeliğine seçilme hakkını kazanmış olanlar, doğruca seçilerek buraya gelecekler. Kürsünün havasıyla, yıpranmamış, yusyuvarlak olmamış insanlar, ilkeli olarak gelip yargıya sahip çıkmalı. Yargı, o zaman güvenceye kavuşacak. Yargıç güvencesindeki aksaklıklar, yine yargıçlarca düzeltilmeli. Bunun başka yolu yok!

Yüksek Kurul’a, Yargıtay’dan Danıştay’dan üye girsin ama, çoğunluk bunlarda olmasın. Üye sayısı da artmalı ki, bugün beş kişiden ikisi ayarlandığı zaman, bakan her şeyi yapabiliyor ama, Kurul 15-20 kişi olursa bunları ayarlamak zorlaşır.

Sevgili okurlar, biliyorum bunlar çok acı şeyler, ama önemli olan yargıç güvencesi, yargı bağımsızlığıdır. Bunu sağlamak için ne yapsak azdır.

Yargıtay ‘dan, Danıştay’dan birer kat fazla aday adayı seçilince. Cumhurbaşkanlığı’na yollanabilmesi için, bu adlar Adalet Bakanlığı’na geliyor. Çankaya’ya bunları Adalet Bakanlığı iletiyor. Bu konuda yasada deniyor ki: “Kaç oyla seçildiği, kaçıncı turda seçildiği, hangisinin önce seçildiği belirtilmeyecek” ki, Cumhurbaşkanı istediğini seçsin! Hacı TÖ, bunun en kötü örneğini Anayasa Mahkemesi’ne üye seçerken göstermedi mı? Evinde uzgöreç (televizyon) seyretmeyeni seçmedi mi?

Kurul üyeleri, kendilerini seçip gönderen gerek Yargıtay, gerek Danıştay üyelerine hiçbir biçimde borçlu olmamalıdırlar. Sonra, bakanın, müsteşarın ne işleri var orada? Bir siyasal parti elemanının derdi günü “kadrolaşmak” olan eski gezici vaizin ne işi var?

Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın. Hiçbir kurum ya da kuruluş, hiçbir kişi, içinde bulunduğu ortamdan kendisini soyutlayamaz. Az çok etkilenir...

DÜZELTME: 12 kasım salı günü çıkan Ankara Notları’nda ilk paragrafta, inceleme yargıcı N.A.’nın; Ankara İcra Yardımcı Yargıçlığı’na verildiğini yazmıştım; Ankara 2. Ticaret Mahkemesi üyeliğine getirilmiş. Düzeltirim.