Yandı Liboş Keten Helva!

TÜYAP'ın gerçekleştirdiği Ankara 1. Kitap Fuarı sona erer­ken 17 nisan pazar günü, TÜYAP'ın 'Onur Ödülü'nün Köy Enstitüleri ile ilgili bir kişiye verilmesi düşünüldü. Emre Kongar:

Bu, Ekmekçiye verilsin, uygunu odur! diyordu.

Başımdan aşağı karasular indi:

Olmaz öyle şey! dedim, bu ödül verilecekse Köy Enstitülü bir yazara verilmeli, örneğin Mahmut Makal'a, Ali Yılmaz’a verilebilir. Ali Yılmaz’ın "İlk Köy Enstitülü" yapıtı çıkmak üze­re...

TÜYAP yöneticilerinden Bülent Ünal, bir ara İstanbul'a gitti; Deniz Kavukçuoğlu da, onun yokluğunda bir başına karar ve­rip, bir şey yapmak istemedi. Köy Enstitüsü ödülü, 17 Nisan 1995'e kaldı. Deniz Kavukçuoğlu:

Hem o zaman "Köy Enstitüsü ve Çağdaş Eğitim Vakfı" ku­rulmuş, yaşama geçmiş olur; TÜYAP onur ödülünü de vakfa veririz... diyordu.

Köy Enstitüleri'nde okumadım. Babamın bizleri okutacak olanakları vardı. Bir kız kardeşlerimi okutamadı; çevrenin bağ­naz baskılarından çekinmiş olmalı. Babamın, kızları okutamamış olması, baş derdiydi. Biz okuyabilenler, kızlara borçlu kaldık! Bugün Köy Enstitüleri’ni karalamak isteyen liboşların, ülkeden de, dünyadan da haberleri yok. İstanbul'da, belediye seçimleri öncesinde:

Nurettin Sözen gelmesin de kim gelirse gelsin! diye yazılar döktüren liboşlar, bu sıralar Tayyip Erdoğan'ı neresinden tu­tacaklarını bilemiyorlar mı ne? Yandı liboş keten helva! Bir ki­şinin yurtseverliğini kanıtlamada Köy Enstitüleri ilginç bir öykü olabilir.

TÜYAP Ankara 1. Kitap Fuarı'nın son gününde. "Eğitimde ve Yazınımızda Köy Enstitüleri " konulu bir açık oturum düzenlen­di. Emin Özdemir'in yönettiği açıkoturumda, Dursun Akçam, Osman Bolulu, Ali Dündar, Niyazi Altunya konuştular. İstan­bul’da bir göz ameliyatı geçiren Talip Apaydın, açıkoturuma katılamamış, bir ileti yollamıştı Mustafa Şerif Onaran’ın oku­duğu iletisinde. Talip Apaydın, şöyle eliyordu

Saygıdeğer dostlar, kardeşler,

Sağlık sorunum dolayısı ile toplantıya katılamadığım için üzgünüm. Hepinizden özür diliyorum.

Biz Köy Enstitülü yazarlar köyden geldik, köylü yaşamını değiştirmeyi, içten canlandırmayı, çağdaşlığa yönlendirmeyi amaçlayan bir eğitimden geçtik. Köylünün yoksulluğunu, bili­sizliğini ve ezikliğini bir an önce gidermeyi, tutkulu bir erek olarak benimsedik. Hem eğitimci, hem yazar olarak çalışma­larımız hep bu doğrultuda oldu. Köylünün geriliğini, ilkelliğini hiçbir zaman övmedik, tam tersi her satırımızda bunu yerdik, değişmesi gerektiğini savunduk.

Halkımızın çok eskilerden getirdiği bireysel ve toplumsal değerleri var. Ulusumuzun temelini ve kimliğini oluşturan bu değerlerin yitirilmemesi ve bozulmaması gerektiğini söyledik. Köylüyü aldatan sömüren çıkarcı çevrelerle savaştık. Çok kötü yaşam koşulları içinde, bilisizliğin karanlığında çırpınan halkı­mızın romanını, öyküsünü, şiirini yazmaya çalıştık.

Ayağı toprağa basmamış, halktan uzak kimi çevreler bu tür yazından hoşlanmıyorlar. Halkımızın yaşamı, ülkemizin so­runları onların ilgi alanı dışında kalıyor; çok uzaktan bakıyor­lar. En azından 'Köylü insan ilkeldir, onun romanı olmaz' ya da 'Köyü yazanlar hep aynı şeyleri yazıyorlar, klişe konular ve kli­şe kahramanlar' diye eleştiriyorlar. Son yıllarda da 'Köylü ar­tık değişti, köy bitti' deyip köyden söz eden yazını noktalamak istiyorlar.

Hemen söyleyeyim, köy bitmedi. Hala 25 milyon köylü yaşıyor ülkemizde. 20 milyon da kentlerin çevresinde gecekondularda yaşıyor. Aynı yaşam biçimini, aynı dünya görüşünü sürdürü­yor. Biz bunları yok mu sayacağız? Ayrıca yakından bakınca görülecektir ki bizim romanlarımızda, öykülerimizde çok deği­şik konular, çok değişik insan tipleri anlatılmıştır. İyisiyle, kötü­süyle köylü insanlar tüm gerçekliğiyle yaşarlar. Onların sıkıntıları, birbirleriyle ilişkileri, devlet kapılarında çektikleri, özlemleri, düşleri anlatılır. Kötü yaşam koşutlarının nedenleri­ni bir türlü anlayamazlar. Ama hep umutludurlar. Binlerinin gelip kendilerini kurtarıvereceğini sanırlar. Kendi güçlerinden habersizdirler. Yüzyıllardır. Onun için hep aldatılırlar. Ama bir namuslu yanları vardır, gelip geçici rüzgârlar onları eğemez. Toplum ağacımızın kökü halktır, kimliğimizi hep onlar ayakta tutmuştur. Dikkat edilirse, her türlü bozulmalar, yozlaşmalar yukarılarda başgösterir.

Öbür yandan halkımız her türlü gelişmeye, olumlu gelişme­ye yatkındır. Çağdaş ve uygar bir yaşama hazırdır. Devletimiz Köy Enstitüleri ile böyle olumlu bir adım atmıştı. Ancak 6-7 yıl çatışabildi. Çıkarcı çevrelerce hemen kapatıldı. Nasıl bir sonuç alındığı bugün ortada.

Biz Köy Enstitülü yazarlar, toplumcu gerçekçi bir anlayışla ülkemizin çok çeşitli yörelerinde yaşayan halkımızı anlattık. Her satırımızda köylünün ileriye doğru değişmesi, ilkellikten gerilikten kurtulması gerektiğini yansıttık. Halkımızın dilinden, anlatım biçiminden yararlandık. Dünyanın her yerinde böyle bir yazın türü vardır. Hatta bütün romanların hemen hepsi hal­kın yaşamından, halkın kültür değerlerinden beslenmiş yapıt­lardır. Halkın toprağına basmadan büyük sanat yapılamaz. Bi­rey ve bireyin sorunları elbet önemlidir, yazılmalıdır. Ama, bencilliğe dönüşürse çekilmez olur. Çünkü birey toplumun bir parçasıdır. Bireyin gerçek kurtuluşu, toplumun kurtuluşuna bağlıdır. Bizler o nedenle toplumdan yana tavır almayı yeğle­dik.

Sayın dinleyenler, son yıllarda toplumcu gerçekçi yazın, çok başka planlara atıldı. Siyasal gelişmeler halkımızın çıkarları­na ters bir yola girdi. Bu elbet yazınımıza da yansıdı. Söylene­cek çok şey var. Geçici olmasını dilerim. Herkese selamlar, saygılar sunarım.

***

Köy Enstitüsü Vakti hesap numaralan: TC Ziraat Bankası Ankara Yenişehir Şubesi’nde 26810 No'lu hesap; Pamukbank Ankara Merkez Şubesi'nde. 09216330 No'lu hesap.

Haberleşme için: Ali Dündar. Kumrulu Sokak, 29/5, 06120 Kalaba-Ankara. Telefon: 0.312.3144913.