Amerikan Elçisi Hupe, bir sosyalist ülke büyükelçisine şöyle demiş:
— Özal, 300'ün üzerinde gelir; biz istiyoruz!
Sosyalist ülke elçisinin adını saklı tutacağım. Bunu bir arkadaşıma anlattım:
Doğrudur, dedi, biz Amerikalılardan daha iyi bilecek değiliz ya!
Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçisi Liu Hua ile eşinin Çin devriminin
yıldönümü dolayısıyla, elçilikte verdiği kokteylde, herkes seçimleri mi konuşuyordu? Tahsin Saraç, Oralp Basım bir aradaydık. Çinliler Oralp Basım’dan domuz alıyorlardı. Vehbi Dinçerler, Sedat Bey’le (Celasun) konuşuyordu. Sedat Bey, öteden beri sever gazetecileri. Beni görünce:
Haber almaya geliyor! diye mırıldandı gülümseyerek, sustular..
Vehbi Bey, politikayı bırakıyor, işletmelerinin başına geçecekmiş Adnan Kahveci’yle ikisi bir ara, Çin’e gitmişlerdi. Vehbi Bey orada Çinlilere, Adnan Kahveci için:
Bu de bizim komünistimiz! diye takılmış. Çinlilerde Adnan Kahveci'ye bir saygı, bir ilgi...
Vehbi Dinçerler'e Oralp Basım'ı tanıştırırken:
Oralp Basım, dedim, İzmit'te domuz çiftliği var hani?
Oooo, dedi, tanıdım. Üretiminiz bol olsun beyefendi!
Sedat Bey de, Nurettin Bey de (Ersin) çok zayıflamış, incelmişler, içimden göbeklerine hafiften dokunasım geldi!
Nasıl oldu böyle?
Yürüyoruz, dedi Sedat Bey.
Nerede?
Bahçede, Aldoğan dayanamadı:
İhtilalciler böyle zayıflıyorlar mı? diye sordu.
İhtilal yaptıklarında şişmandılar efendim! diye yanıtladı Sedat Bey'in eşi. Sedat Bey’e sordum:
Siz domuz eti yediniz mi?
Yemişimdir!
Bilmeyerek mi?
Yooo, bilerek yemişimdir! Nurettin Bey'e sormadım artık!
Çin Elçiliğindeki kokteyli, Meclis lokantasının şefleriyle, çalışanları düzenlemişlerdi. Ooo, tüm garsonlar tanıdık. Vızır vızır işliyordu servis
Abi, bir şey istiyorsan getirelim!
Sağol!
Oralp Basım, tüm çalışanları tanıyışıma şaşıyor!
Çinlilerin kokteyline, hükümet de önem vermiş olmalıydı; iki Konsey üyesi geldiğine göre. Konsey üyeleri, protokol sıralamasında Başbakandan önce geliyorlar. Bu Turgut Bey'i başlangıçta azıcık tedirgin eder gibi oldu; sonra sonra o da alıştı! Bakanlık Müsteşarı da kokteylde. Pek çok ülkenin büyükelçisi oradaydı. Sovyet Elçisiyle, Amerikan Elçisi de..
Necmettin Bey’in (Karaduman), anayasanın açık hükmüne karşın, Meclisi toplantıya çağırmayıp, çağrı isteklerini reddetmesi çok kişiyi öfkelendirdi. Biri espri yaptı; bir çeşit kara mizah!
Turgut Bey emretti, Necmettin Bey ret mi etti?
Anayasanın 93. maddesi öylesine açık ki, şöyle diyor:
"... Meclis Başkanı da doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı istemi üzerine. Meclisi toplantıya çağırır."
Ne zaman toplantıya çağırır? Meclis tatilde ya da ara verme durumundayken. Fıkra devam ediyor:
“Ara verme veya tatil sırasında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, öncelikle bu toplantıyı gerektiren konu görüşülmeden ara verme veya tatile devam edilemez’’
Fıkrada, Meclis Başkanı Necmettin Bey’in, itirazına yer verilmemiş. Beşte bir milletvekilinin çağrısına bir kez uyulsun, isteğin benimsenip benimsenmemesi, Mecliste tartışıldıktan sonra ortaya çıkar... Çağrıyı beğenelim beğenmeyelim; anayasaya göre yapılmış bir çağrı...
"Halkoylaması" nasıl Turgut Bey'in bir oyunuysa, 'erken seçim" de öyle bir oyundu. Turgut Bey'e beş yıllık bir iktidar yolunu sağlama oyunu. Beş yıl daha o koltukta oturup ne yapacak? İsmet Paşa’nın dediği gibi, şimdiye dek ne yapmışsa onu yapacak!
Turgut Bey'le bir görüşmemiz sırasında, Bülent Ecevit’e güvendiğini sezdirmişti satır arasında. Bülent Bey, oyları bölecek. Turgut Bey iktidarını sürdürecekti!
Erken seçimle ilgili yasaya karşı çıkılabilir; SHP, Anayasa Mahkemesine böyle bir başvuruda bulundu. Daha raportörün raporu hazır değil. Hazır olunca Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’na gelip görüşülecek. Ancak, Anayasa Mahkemesi'nin de yasayı iptal etmeyeceği söyleniyor. SHP "önseçim'le ilgili bir itirazda bulunsaydı, belki "parti içi demokrasinin işletilmemesi" olayıyla ilgili bir iptal kararı çıkabilirdi, deniyor.
Alman ozanı Goethe, şiirlerinin yabancı dillere çevrilmemesini istermiş, Almancayı öyle severmiş ki, "Benim şiirlerim, bir başka dilde, böyle güzel anlaşılamaz" demeye getirirmiş. O öyle demiş, ama Akçadağ Köy Enstitüsü'nde marangoz ustası olan Nedim Şehitoğlu, kendi kendine Almanca öğrenerek, Goethe'nin “Kurbağalar" şiirini, taa o yıllarda Türkçeye çevirmiş. Bana, çeviriyi emekli ilköğretim müfettişi M. Cavit Alpaslan getirdi. Kurbağalar şiiri şöyle:
"Donmuş havuz dibinde bekleşen kurbağalar/Ah, dediler, bir kere geliverirse bahar/Bir kere değiverirse ayağımız çimene/Bülbül gibi öter gezeriz kime ne?
Bu dünya birçoğuna hayal dünyası/Ne hoştur kurbağanın bülbül olma rüyası.
Meğerse göz açıp kapanana dek yakınmış bahar,/Şimdi çayırlar üstünde gezmede kurbağalar,/Fakat sesleri yine bülbül sesinden ırak,/Yine o eski kaba ses, yine o eski vrak vrak!"
Akçadağ Köy Enstitüsü marangozu Nedim Şehitoğlu'nun başka şiirleri de varmış. Bunları bir yapıtta toplama olanağı bulamamış.
Halk ozanı Hüseyin Çırakman, Cumhuriyet Bürosu'na uğrayıp odama bir mektupla son yazdığı bir şiirini bırakmış. "Geliyor" başlıklı şiirin birkaç dörtlüğü şöyle:
"Bir Kasıma hazır olun halkımız./Demokrasi ustalar geliyor/Üzüm gibi omcalarda salkımız./Eski koltuk hastaları geliyor!
Geçen günlerine üzülmemişler,/Bir kaptan bir kaba süzülmemişler,/Zavallı halk gibi ezilmemişler, /Arpa unu pastaları geliyor!
Demokrasi hiç götürmez nazarı/Yeniden başlarsa mebus pazarı/Hak ve özgürlükler boylar mezarı/Hacı Arif Bey besteleri geliyor!
Çırakman gerçeğe dönülmüyor ki/Çıkarın ışığı sönülmüyor ki,/Aşağı tabana inilmiyor ki,/Halktan kopuk listeleri geliyor!"
4 Ekim 1987, Cumhuriyet