'Voltaire ve Aydınlanma' Üzerine...

Gazeteciliğe, babamın öldüğü yıl 1950'de başladım, 1350,51 ’e de kayabilir. İlk yazılarım "Ilgın" gazetesinde çıkmıştı. Şimdi. Meclis Başkanvekili olan Vefa Tarar, daha bir arkadaşımız, ora­ya yazılar yazardık. Babam ölünce, Hukuk Fakültesini bırakıp, ilçeme dönmüş, Konya'da çıkan "öğüt" gazetesine yazılar, küçük fıkralar yazmayı sürdürmüştüm. Küçük fıkralar. Doğan Nadi’nin "Bir Dakika"sı, Çetin Altan’ın, Bedii Faik'in, Şinasi Nahit’in fıkraları gibiydi, o boyda. Bir çeşit çimdik! O fıkralara "Ha­sır Şapkalı" imzasını koyardım. "Havariyyun" (Havariler) baş­lıklı bir fıkrada, 1950'de muhalefete düşen CHP’den DP'ye geçen bir milletvekilinin tutumunu eleştiriyordum. Milletvekili, CHP'- den seçilmiş. Demokrat Parti'ye geçmişti. Onlara.

Ben eski demokratım, asıl demokrat benim! diyordu.

Adları "demokrat" olan DP’liler, aralarına gelen bu milletvekilini yadırgıyorlar, gülüşü gülüşüveriyorlardı. Birkaç satırda bunu anlattıktan sonra, araya bir yıldız koyup, Voltaire'in fıkrasını an­latmıştım. Fıkra şöyleydi:

Voltaire, anaokulunda okurken, sınıfa bir eşek girer! Bütün sınıl gülmeye başlar. Güç durumda kalan öğretmen sınıfta ses­sizliği korumak için, öğrencilere:

Şu anda gördüklerinizi, düşündüklerinizi yazın! der.

Küçük Voltaire, şunu yazar:

O tekrar aralarına gelmek istedi, takat arkadaşları onu tanı­madılar

Ha, bir de şu var: Fıkranın üst bölümünde, o milletvekilinden söz ederken. "DP kurucularının eski peynir ekmek arkadaşı" gi­bi bir tanımlama da yapmıştım.

Bir süre geçtikten sonra, eve jandarma gelir:

Mustafa Ekmekçi’yi Konya'dan savcı istiyor! diye bildirir. Anam, gün görmüş kadın, kardeşlerime:

-Jandarma geldi, ağanızı asacaklar/ der.

Konya'ya savcıya gittim, ifademi vereceğim. Sava, fıkranın girişinde geçen, "DP kurucularının eski peynir ekmek arkadaşı tümcesinden. "Cumhurbaşkanına ima yoluyla hakaret" sonucuna varmış. Savcı şöyle diyordu:

DP kurucuları içinde Celal Bayar da var. O şimdi Cumhur­başkanı. Simle giren eşek fıkrasıyla, yazar, Cumhurbaşkanına ima yoluyla hakaret etmiştir!

Sava sordu:

-Ne diyeceksin buna?

 Efendim, dedim, burada davacı olması gereken biri varsa, o da Celal Bayar değil. Hazreti İsa’dır. Burada sınıfa giren eşek, İsa’nın eşeğidir. Onu tanımayanlar da, İsa’nın 12 arkadaşıdır. Fıkranın başlığı da bu nedenle ''Havariyyun'' konmuştur.

Sen niye şiir yazmıyorsun? Hikâye yazmıyorsun? Bak, genç­sin, böyle siyasi yazılar senin başını derde sokar! diye öğüt ver­di. Bir daha çağırmadı.

Doğrusu korkmadım desem, yalan olur. O olaydan beri söz­cükleri seçerken, daha titiz davranmayı öğrendim. Ya, bir de, yazıda adı geçen milletvekili dava açsa ne yapardım?

Server Tanilli’nin yeni yapıtı 'Voltaire ve Aydınlanma'yı okur­ken, başımdan geçen olayı düşünüyor, gülüyordum.

Arasının açık olduğu Jean- Jacques Rousseau’ya yazdığı bir mektupta geçen "Söylediklerinizin hiçbirinde sizinle aynı dü­şüncede değilim: ancak onları söyleme hakkınızı ölünceye de­ğin savunacağım" sözü, yalnız bu söz, tüm dünyada hemen herkesin dilindedir. Tanilli şöyle anlatıyor Voltaire ile Rousseau ilişkisini:

... Voltaire'in yaşadığı yıllarda. Rousseau da. Cenevre'den ve Paris'ten sarsıyordu dünyayı Fransa’nın karmaşık ruhu, bir­birinden pek farklı olan ama yine de Fransız kalan bu iki insan arasında paylaşılmış gibidir. Voltaire zeka, ateşlilik, güçlü bir mantık ve aklın saldırganlığı mıdır. Rousseau, taban tabana zıddıdır onun: Baştanbaşa yürek ve hayal insanıdır o;Pascal gibi o da. Kalbin de söyledikleri vardır ki, akıl kavrayamaz onları' der. Akılla içgüdü arasındaki hep sürecek zıtlığı yeniden buluruz bu iki insanda.

Bu iki büyük yazar arasındaki sürtüşmelerden haberimiz var. Jean-Jacques Rousseau, 'Eşitsizliğin Kökeni Üstüne Deneme'//' yazdığında, bir nüshasını da Voltaire'e gönderir. Bilindiği gibi, uygarlığa, bilime ve edebiyata karşı tırnaklarını gösteriyordu ki­tabında düşünür ve yabanlarla hayvanlarda görüldüğü biçimiy­le, doğal hale dönmeyi öneriyordu. Voltaire, 20 Ağustos 7755 tarihli mektubunda şu yanıtı verdi kendisine: 'İnsansoyuna karşı olan yeni kitabınızı aldım, bayım. Bundan dolayı teşekkür ede­rim size... Bizi hayvan haline getirme yolunda bunca hüner gös­teren olmadı hiçbir zaman: eseriniz okunduğunda, dört ayağı üzerinde yürüyeceği geliyor insanın. Ancak, altmış yıldan fazla bir zaman var ki, yitirdim bu alışkanlığı ve onu yeniden elde et­mem de olanaksız görünüyor bana ne yazık tül

Rousseau’nun, Sosyal Sözleşme'de, ‘doğal hal' için tutkusu­nu yemden dile getirdiğini gördüğünde de, düpedüz sinirlenir Voltaire ve dostu Bordes'e, 1965 martında yazdığı mektubunda şöyle der: Ah bayım! İyice farketmiş olduğunuz gibi, bir may­mun insana ne kadar benziyorsa. Rousseau da bir filozofa o kadar benziyor. Diyojen’in kudurmuş köpeğidir o!

Bununla birlikte Voltaire. Rousseau’nun İsviçre makamların­ca mahkum edilip, kitabı yakıldığında, o yukarıya aldığım ünlü sözünü mektubunda yazar. Rousseau düşmanlarından kaçtığın­da da Voltaire, onu İsviçre’ye yanında kalmaya çağırır. Tanilli şöyle der:

Bu birbirine zıt iki dehayı bir arada yaşar görmek ne kadar da hoş olurdu!

Rousseau devrimci, Voltaire reformcudur. Voltaire, 1789 devrimini görmez. 1784’te ölür. Bir mektubunda. 1789 u muştular sanki:

Gördüğüm her şey bir devrimin tohumlarım ekiyor, mutlaka gelecek o ve ben, tanığı olmak zevkinden yoksun kalacağım. Fransızlar, geç varıyorlar her şeye, ama varıyorlar sonunda; ışık öylesine yayılıyor ki gitgide, ilk fırsatla patlayacak ve güzel bir gürültü-patırtı olacak o zaman: gençler, pek mutlu insanlar, gü­zel şeyler görecekler.

Server Tanilli'nin ‘Voltaire ve Aydınlanma' kitabını Cem Yayı­nevi basıp yayımlamış. Fiyatı 125 000 TL. Ne diyeyim?

Analı babalı büyüsün! Herkes okusun bu yapıtı.

Türkiye’de düşünce özgürlüğünün tartışıldığı günümüzde, sevgili Server Tanilli, güze l bir iş yapmış. Tanilli, temmuz ayın­da. Çağdaş Hukukçular Derneği'nce "Yılın Hukukçusu" seçil­mişti. Bunu hak etmişti.