Videocu Amcalarla Bozuk Düzenin Ölüleri...

Erdal Bey'e sordum;
Ben sizden söz ederken "hinthorozu" diyorum, ne diyorsunuz?
Kimi okurlar, özellikle bayan okurlar, mektup yazıyorlar, telefon ediyorlar; "Biz onu o denli seviyoruz kİ, 'hinthorozu' demen canımızı sıkıyor" diyorlar. Bu sözü bulan, benzetmeyi yapan Amasya'nın Gümüşhacıköy SODEP İlçe Başkanı Selahattin Eymirli’ydi. Erdal Bey'in kavgadan kaçmayan, alanı bırakmayan bir yanını görmüş, bu benzetmeyi yapmıştı. Selahattin Eymirli, birleşmeden sonra SHP’de görev almadı. Güya, “Bir tane hinthorozu vardı, şimdi herkes hinthorozu oldu, ben görev almıyorum!" diyesiymiş. Görev de almamış...
Erdal Bey soruma çok güldü;
Gerçekten, dedim, alınıyor musunuz? Sorumu yineledim...
Yok canım, katiyen. Böyle şeylere tabii okuyucular daha iyi karar verir (karşılıklı gülüşme, kıkırdama). Seninle okuyucular arasında bir şey diye bakıyorum buna. Benim herhangi bir şeyim yok.
Erdal Bey Ankara'daydı. Kimi arkadaşlarıyla, gözden uzak olsun diye, Gölbaşı'ndaki "Asya" Lokantası'na gidip yemek yediler. Orada Erdal Bey'in ara seçimlerde İzmir'den aday olması konusu da ele alınmış, Erdal Bey buna razı edilmeye çalışılmış mıydı? Erdal Bey için arkadaşları en uygun yer olarak İzmir'i gösteriyorlardı. İsmet Paşa'nın da, bir süre İzmir milletvekilliği vardı geçmişte. Malatya'dan, Ankara'dan aday olmuştu, ama İzmir'den de olmuştu. Bir yerde baba memleketi sayılırdı. Bunu Erdal Bey'e sordum:
Aday olup olmama konusunda daha tam karar vermedim, yanıtını verdi.
Çok kişi, Erdal Bey'in ara seçimlerinde aday olmasını, seçimlere girmesini istiyordu. Kurultayda genel başkanlığa adaylığını koyacağı kesin gibiydi. Küçük Kurultay’da yaptığı konuşmada bunu açıklamış, o günden bugüne de kararında bir değişiklik olmadığını sık sık belirtmişti. Erdal Bey’e Mecliste gereksinim duyulduğunu söyleyenler az değildi.
Erdal Bey'e göre, iktidar kendisi için en uygun zamanda ara seçime gidecekti. İktidar için de, en uygun tarih en erken tarihti. Zaman geçtikçe, iktidar, her şeyin aleyhine işlediğini görüyordu...
                                                                        
                                                                                * * *

Hafta başından beri günler dolu geçti. Pazartesi sabahı Ekin Danışmanlık-Bilar A. Ş. yöneticisi üç kişinin Cevat Geray, Yalçın Küçük, Mehmet Özsuca'nın emniyette, savcılıkta, ifadeleri alındı. DGM’de yargılandılar. DGM'de Yargıç Albay Enver Erdal, savcının tutuklama istemini reddederek sanıkları salıverdi. Emniyette, savcılıkta, DGM'de on bir saat geçirdiler. Aziz Nesin İstanbul'da olduğu için gelmemişti. Gazeteci olarak üç kişi, Cumhuriyet’ten Turan Yılmaz, ANKA'dan Ali Çağatay, A.A.'dan Safa Tekeli kapılardan olayı İzliyorlardı. Çevre sokaktaki DGM'nin karşısında "İskender Lokantası"ndaysa Ekin A. Ş.'cilerin arkadaşları bekleşiyorlardı. Bekleşenler arasında şunlar da vardı; İrfan Pınarbaşı, Nurcan Suzal, Haluk Gerger, Erşen Sansal, Nurettin Özsuca, Rennan Gerger, Bilgesu Erenus, Haldun Özen de vardılar... Aziz Nesin arkadaşlarına:
Bizi sürekli yasadışına çıkarmak istiyorlar; o yüzden dava açalım! diyordu
İktidar tüm gücüyle, ticaret yapmak isteyen, Ekin Danışmanlık-Bilar A. Ş.'nin üstüne mi çullanmıştı. Ticaret Bakanlığı Müfettişi Ekin Danışmanlık-Bilar A. Ş. merkezinde incelemeler yapıyordu. Eksikler saptanıyordu...
Salı günü öğleyin Hacıbayram'da Dr. Göksun Kasapoğlu'nun cenazesindeydim. Göksun bir genç kızdı, doktor çıkalı dört ay olmuş, iki yıllık zorunlu hizmet için Mustafakemalpaşa'ya çekip gitmişti. Hafta sonunda ana babasını görmeye bir arkadaşıyla Ankara'ya gelmişti. Dönüşte Eskişehir-Bursa arasında 14 kişinin ölümüyle sonuçlanan trafik kazasında ölmüştü. Göksun, Eskişehir'de okuduğu için, yaralı getirildiği Eskişehir Tıp Fakültesi Hastanesi’nde arkadaşları onu hemen tanımışlardı. Hacıbayram'da, Göksun'un annesi Sevgi Hanım, başını göğsüme dayadı:
Mustafa Bey, bozuk düzene biz de bir kurban verdikl dedi.
Anne Sevgi Hanımı bir dolmuşta tanımıştım. Param mı çıkışmamıştı, ne olmuştu? Yanımda oturan bayan:
Ben ödeyebilir miyim Mustafa Bey, demişti, ben eşiniz Aldoğan'ın arkadaşıyım...
Oncağız tanımıştım. Göksun, eşimin öğrencisiydi. Hacıbayram'dan o gün çok cenaze kalktı. Selçuk Bakkalbaşı’nın kardeşi Suat Yalçın'ın cenazesi de oradan kalktı. Selçuk Bakkalbaşı’yla Erdoğan Bakkalbaşı'na başsağlığı diledim. Suat Yalçın, kalpten gitmişti...
Çarşamba günü, Karşıyaka'da Hasan Hüseyin’in gömütünde saygı duruşunda bulunduk. Gömütüne çiçekler serptik. Orada Azime Korkmazgil, Ahmet Küflü, Lütfiye Aydın, Ayla Adıgüzel, Hasibe Ayten, Mahmut Gölgeli, Selçuk Altan, Cavidan Torunoğlu, Temmuz Korkmazgil de var. Azime Korkmazgil, Hasan Hüseyin'in gömütü başında "Kocabebek" şiirini okudu.
Öğleden sonra saat 14.00'te AST'ta "Hasan Hüseyin Şenliği" vardı. Tüm salon tıklım tıklımdı. Gençler, kızlı erkekli çiçeklerle sahneyi doldurmuşlardı. İğne atılsa yere düşmezdi. Toplantı, Ekin Danışmanlık-Bilar A. Ş.'nin toplantılarını anımsatıyordu. Kırkı bulan görevli, toplantıyı videoya alıyor, ön sıradakiler de, konuşmacıları not alarak saptamaya çalışıyorlardı. Sahnede Yılmaz Onay, Jülide Gülizar, Hasan Hüseyin'in şiirlerini okudular. Lütfiye Aydın, Remzi İnanç, Seval Özel, Varlık Özmenek, Selçuk Altan konuşmalar yaptılar. Toplantı olgun bir hava içinde bitti. Hasan Hüseyin'in şiirlerinden uyarlanan türküler dinlenirken, büyük kalabalık sessizlik İçinde, Hasan Hüseyin’e doyamadan dağılıyordu. Toplantıyı videoya alan görevliler, araçlarını sırtlayıp çıkarlarken, gençlerden biri arkadaşına, "Videocu amcalar gidiyor!" diye fısıldadı. Dışarıda da kalabalık bir güvenlik görevlisi topluluğu göze çarpıyordu.
Eve dönüşte öğrendim Orhan Erbuğ'un oğlu Soydan Erbuğ’un trafik kazasında öldüğünü. Bu da bozuk düzenin kurbanlarından biriydi. Beyin kanamasından iki yıl önce ölen Hasan Hüseyin öyle değil miydi? Ya, Ruhi Su?