Uzaktan...

Görüşmeciler tel örgünün arkasındaki yakınlarıyla görüşmeye çalışıyorlardı. Bağırmalar, çağırmalar, «Duyamıyorum!» sesleri arasında konuşuyorlardı. Görüşmeciler arasında iki yaşında bir çocuk da vardı. Adı, Doğan'dı... Doğan, tellerin arkasındaki babasına seslendi:

— Baba!

— Doğan, yavrum...

Bir ara, nasıl olduysa oldu, küçük Doğan, erlerin tuttukları küçük kapıdan içeriye fırladı, babasının kucağına atladı.

— Babacığım!

— Doğanım!

Bütün görüşmeciler, konuşmalarını kesmişler, baba-oğulun kucaklaşmasını seyrediyorlardı. Kadınlar, ağlaşmaya başladılar. Erkekler de ağlıyorlardı.

Görevli erler, çocuğu babasının kucağından almadılar. Baba ve çocuk, uzun süre, birbirlerine sarılmış, öyle kaldılar. Görevlilerden biri görüşmecilere şöyle dedi:

— Haftaya çocukları siz de getirin, babalarıyla görüşsünler...

Baba, on bir yıl sekiz ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Belki de yakında sivil cezaevine gönderilecekti.

Yaşadığımız olayların, nelere, nerelere yansıdığını düşünüyorum. Bir genç kız vardı. Adı Esin. Bir süre içerde kaldı. Nişanlısı da içerdeydi. Şimdi, ikisi de çıktılar. İkisi de dışarda, özgürlüklerine kavuştular. Genç, mühendisti. Yükleniciliğe yani müteahhitliğe başladı. Para kazanıyordu. Esin, sosyal hizmetler uzmanıydı. Hiçbir yerde iş bulamadı Şimdi işsiz.

Esin'in babası, Köy Enstitülü, emekli öğretmenlerden. Bahçe işleriyle uğraşıyormuş evinde.

İlhami Soysal'ı gördüm düşümde. Bir türlü, elim değip de mektup yazamadım. Ayvalık'tan attığım kartı da almamış. Kızı Alev’e öyle söylemiş:

İlhami Soysal, Bahçelievler'deki Merkez Komutanlığının Tutukevi'nde yatıyor. Yedi buçuk ay oldu içeri gireli. Soysal orada koğuş kıdemlisi seçildi. Koğuş kıdemlileri, bütün koğuşları özgürce dolaşabilirler, tutukluların dertlerini dinleyip, yüzbaşıya aktarıyor İlhami. Tutuklu CHP'lilerden Ertuğrul Günay, Temel Ateş, Nedim Tarhan'la bir arada yatıyor. Bir başka koğuşta, Doğu Perinçek ile TİKP'li arkadaşları, bir başka koğuşta Alparslan Türkeş ile MHP’li eski milletvekilleri... MSP'liler çıktılar.

İlhami:
— Nerdeyse arkadaşlarımın yüzünü unuttum, demiş görüşmecisine, öyle bir rakı içmek istiyor ki canım diye eklemiş...

Oysa İlhami, içki içmez. Mektup yazdığımda bir de fotoğraf mı göndersem, arkadaşlarla birlikte çekilmiş, verirler mi acaba?

Atila Aşut Mamak'taymış. İzin dönüşünde, ondan bir kart geldi. Süleyman Coşkun, gözaltındaydı şimdi nerede bilmiyorum.

Lütfi Oflaz, cezaevine girdi. Bir yazısından dolayı girdiği bir buçuk yıllık cezayı Kızılcahamam Cezaevi'nde geçirecek. Çok çırpındı Lütfi, kararını, Yargıtay'a gönderememesi, çok üzdü onu. Önce, cezasını dört ay erteletti seviniyordu. O sırada şöyle takılmıştım:

— Kardeşim, dört ay dediğin göz açıp kapayıncaya değin geçer. Sen, kalk bir deniz kıyısına git. Dört ay dinlen bari...

Çalışmak güzel bir şey ama, işi olan kişi çalışır. İşsiz çalışmayı nasıl sevebilir. Üretime nasıl katkıda bulunabilir...

Birçok genç biliyorum, kimi kaymakamdı, mühendisti. Kamuda nasıl yararlı olabilirlerdi. Ama, çeşitli nedenlerle öğütüldüler, soğutuldular işlerinden. Bazıları dışsatımcılığa yani ihracatçılığa başladılar. İyi para da kazanıyorlar. Karşılaştığımızda:

— Şimdiye değin, enayilik etmişiz. Daha önce başlamalıymışız bu işlere., diyorlar.

Çok iyi bir kaymakam, çok iyi bir vali olabilirlerdi, oysa...

Öğretmenler tanıyorum, genç yaşta emekli olup emekli ikramiyesini bankerlere veriyorlar, çalıştıkları zaman aldıkları paradan daha çok para geçiyor ellerine.