Uygarlık Tarihi’ne katkı...

Server Tanilli'ye son konuşmamızda, “Türkiye’ye bir diyeceği olup olmadığını” sormuştum:
Hiçbir diyeceğim yok yanıtını verdi, o kalemin, hep o doğruların arkasında yürüsün gitsin!
Tanilli'nin “Uygarlık Tarihi-Çağdaş Dünyaya Giriş” adlı yapıtının nasıl arandığını biliyorum. Ne var ki, kitap ağır cezada aklandığı halde, sulh ceza mahkemesince verilen toplatma kararı uygulanmak istendiğinden piyasada bulunamıyor. Okumak isteyenler de okuyamıyorlar. Kitabın serbest bırakılması için, Server Tanilli'nin savunmanı Ziya Nur Erün, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na iki kez başvurdu. Zıya Nur Erün'ün 17.11.1986 günlü ilk başvurusu şöyleydi:
“İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na,
1.Müvekkilim Server Tanilli’nin yazdığı “Uygarlık Tarihi ve Çağdaş Dünyaya Giriş” isimli kitap, TCK'nin 142. maddesine aykırı görülerek 1975 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 975/44 esas sayısı ile bir dava açılmış, mahkeme görevsizlik kararı vermiş ve dava İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilerek 977/294 esas sayısına kaydedilmiş ve yargılama sonucunda ‘beraat’ kararı verilerek karar kesinleşmiştir.
2.Bundan sonra İstanbul Savcılığı’nın başvurusu üzerine İstanbul 1. Sulh Ceza Yargıçlığı'nın 983/222 müteferrik dosya no ile TCK’nin 36 maddesine göre kitabın müsaderesine (zoralımına) karar verilmiştir.
Bu karar aleyhine İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi'ne yaptığımız itiraz üzerine 1983/94 sayılı karar kaldırıldı. Ancak, savcılığın talebi üzerine kaldırma kararı yazdı emir yolu ile Yargıtay 9. Daire ve 20.1.1984 gün ve 984/9393-541 saydı kararla bozulmuştur.
Yargıtay’ın bu bozma kararı aleyhine emsal bir olay nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı'na itiraz edilmiş Ceza Genel Kurulu’nun 12.12.1984 günlü E:1984/9-111, K. 1984/368 sayılı kararı üzerine bozulmuş ve dolayısı ile kitabın toplatılması konusundaki mahkeme kararlan da ortadan kalkmıştır.
3. Kitabın toplatılması ceza hukuku ilkeleri açısından da yasaya aykırıdır.
Müsaderesine (zoralımına) karar verilen Uygarlık Tarihi adlı kitaptan dolayı. Tanilli aleyhine Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığınca, 311.1975 tarihinde 975/314 hazırlık sayısıyla TCK’nin 142/1-5-6 maddesi gereğince ve ayrıca yine TCK’nin 173/3 maddesini ihlalden dolayı İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde açılan dava, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılması üzerine, İstanbul 5 Ağır Ceza Mahkemesi'ne gitmiş ve yargılama sonucunda 31.1.1978 tarih 977-294 esas, 978/62 karar sayılı karar ile kitapta suç unsuru bulunmadığından Server Tanilli'nin beraatine karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Böylece müsadere konusu kitapta hiçbir suç bulunmadığı, ayrıca TCK’nin 36. maddesinde belirtilen bir durumun da bulunmadığı kesin hükümle sabit bulunduğuna göre, müsadere kararı esas bakımından da yasaya aykırıdır. Nitekim Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi bu gerekçe ile 2551981 günlü ve 981/64 müt. sayılı kararı ile böyle bir toplatma kararını kaldırmıştır
Görülüyor ki kitabın yayımlanmasının suç teşkil etmediği konusunda görevli mahkemece verilmiş bir beraat kararı, bir kesin hüküm vardır. Bu kesin hükme rağmen toplatma kararı verilmesi ceza hukuku İlkelerini altüst eder.
Sonuç: Yukarıda açıkladığımız nedenlerle kitap hakkındaki zoralım kararlan kalkmış bulunduğuna göre kitabın serbest bırakılmasını vekil sıfatı ile saygıyla talep ve rica ederim. Doç. Dr. Server Tanilli Vekili Av. Ziya Nur Erün.”
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Ziya Nur Erün'ün bu dilekçesine 27.11,1986'da karşılık verdi. Savunman Ziya Nur Erün, savcılığa ikinci başvuruyu yaptı. 8.12.1986 günlü bu başvuruda, özetle şöyle dedi:
“İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na,
Dilekçeme verilen 27.11.1986 günlü cevapta kitap hakkında, sulh ceza mahkemesince müsadere kararı verildiği nedeniyle, kitabın serbest bırakılmayacağı tarafıma bildirilmiştir.
Bu yazınız, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve anayasa hükümleri ile çelişmekte ve yasayı uygulamaktan kaçınıldığı anlamına gelmekte olduğundan sayın savcıyı bir kere daha uyarmak gereğini duymaktayım.
Sayın savcı kitap hakkında, görevsiz olduğu Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararı ile sabit olmuş bir mahkemece verilmiş bir aklanma kararını gözünden kaçırmıştır. Kitabın suç teşkil ettiği nedeniyle açılan ceza davası, İstanbul 5 Ağır Ceza Mahkemesi'nce sonuçlandırılmış ve kitapta suç unsuru görülmediğinden aklanma kararı verilmiştir. Bundan sonra yapılacak hiçbir işlem yoktur. Çünkü suç unsurunun bulunmadığı konusunda kesin bir hüküm vardır. Hiçbir merci bu hükmü değiştiremez ve bu hükmü uygulamama yetkisinde değildir. Nitekim anayasanın 138/4. maddesi aynen, ‘Yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez' diyerek bu gerçeği vurgulamıştır.
Sayın savcının yetkili bir mahkeme kararını ve bu açık Anayasa emrini uygulamaması cezai ve hukuki sorumluluğuna neden olacaktır.
İşlem, Ceza Yasası'nın 36 maddesine de aykırıdır. Madde aynen 'Mahkûmiyet halinde cürüm veya kabahatte kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan veya fiilin irtikabınden husule gelen eşya fiilde medhal olmayan kimselere ait olmamak şartıyla zabıt ve müsadere olunur.
Kullanılması, yapılması, taşınması ve satılması cürüm veya kabahat teşkil eden eşya bir cezai mahkûmiyeti olmasa ve faile ait bulunmasa bile mutlaka zabıt ve müsadere olunur’ demektedir.
1.Maddenin 1. fıkrasına göre müsadere kararının bir mahkûmiyet kararı ile verilmesi şarttır. Bunun için de bir suç unsurunun bulunması görevli mahkemece saptanacak ve bundan sonra müsadere kararı verilecektir, dayımızda bunun tam aksi sabit olmuş, görevli ağır ceza mahkemesi olayda suç unsuru görmemiş ve aklama kararı vermiştir. Bu nedenle 36. maddenin 1. fıkrası olayımızda uygulanamaz. Ağır ceza mahkemesinin kararı savcılık dahil, her mercii kesin olarak bağlar. Bu bir anayasa hükmüdür.
2.Maddenin ikinci fıkrasına giren bir müsadere kararı verilebilmesi için kitapta bir suç unsurunun saptanması ve bundan sonra müsadere kararı verilmesi şarttır, dayımıza uygulanan işlem hem usul ve hem de esas açısından yasaya aykırıdır.
...Bu hale göre, sulh ceza mahkemesi müsadere kararı veremez. Verirse bu karar yoklukla malul bir karardır. Sayın savcılığın bu karara dayanması yasanın açıkça ihlali olur ki, bundan da yasayı ihlal eden savcının hukuki ve cezai sorumluluğunu doğurur.
İşlem esas açısından da yasaya açıkça aykırıdır. Müsadere kararı verilebilmesi için müsadere edilecek şeyin suç teşkil etmesi şartı ön şarttır. Ortada suç teşkil eden bir şey yoksa müsadere de bahis konusu olamaz...
Sayın savcının 5. Ağır Ceza Yargıçlığı'nın aklanma kararını hiçe sayıp uygulamaması yargı kararına saygı ile bağdaşmamaktadır. Mahkeme kararını uygulamakla görevli olan savcının aklanmış bir kitabı serbest bırakmaması, yargı kararını uygulamamak anlamını taşır. Sayın savcının görevsizliği açıkça belli olan sulh hukuk yargıcının yasaya aykırı kararını uygulayıp, görevli bir mahkemenin yasal olarak verdiği aklama kararını uygulamaması en azından hukukla bağdaşmaz.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle yasadışı yapılan zoralımın kaldırılarak kitabın serbest bırakılmasını, aksi halde kişisel sorumluluk sonucu, gerekli yasal haklarımızı kullanacağımızı saygıyla vekil sıfatı ile arzederim.”
Savunman Ziya Nur Erün'ün bu ikinci başvurusuna savcılık bugüne dek bir yanıt vermedi. Uygarlık Tarihi’ne yasak sürüyor...