Uyanın Heeeeey!

Otobüsteki ufak tefek kız, adamın göğsüne yasladı başını. Adam, o ufak tefek değil, oldukça irikıyım. Kızın belini sımsıkı kavramış. Kız ağzına bakıyor adamın. Kız konuşuyor:
— Anneannem 73 yaşında. Bir görsen hâlâ güzel!
— Hımmm! diye mırıldandı irikıyım adam, parmakları pençe gibi sıkıyordu kızın kolunu..
Bir çocuk, annesinin dizinde konuşuyordu karşıdan gelen arabalara bakıp:
— Anne, arabaların ışıkları üç renkli.. Kırmızısı var, sarısı var, beyazı var. Kırmızı arkalarında, bak...
Herkes dinliyor çocuğu. Çankaya’dan Kızılay’a, Bulgarların resim sergisine gidiyorum...
Bir kadın, oturan bir gencin neredeyse başucunda ayakta duruyor; kalkıp kendisine yer vermesini bekliyor gibi.
Bu sıralarda, bir yolunu bulup gecekondulara gitmek istiyorum. Eski plancı arkadaşım İcen Börtücene gitmiş bir süre önce; dolaşmış evleri. Girip oturmuş, söyleşmiş gecekondularda yaşayanlarla. Buyur etmişler, çay sunmuşlar ona, konuşmuşlar.
— Nasılsınız, diye sormuş eski plancı; memnun musunuz ekonomik durumdan?
— Biraz sıkıntı çekiyoruz, demiş adam; sıkıyoruz kemerleri... Sizler, Çankaya’da, Kavaklıdere’de oturuyorsunuz; akşamları içkinizi içiyorsunuz, misafirinize pastaneden pasta alıp ikram ediyorsunuz, biz bulabilirsek çay veriyoruz. Sizler, kasaptan et alıyorsunuz, biz bulursak kuru fasulyeye kaşık sallıyoruz.
Çankaya’da oturan ayda 25 bin lira kira, onbin lira yakıt parası veriyor, biz gördüğün gibi yaşıyoruz.
İcen, 1970’lerden bu yana ekonomik durumla ilgili bir çalışma yapıyor. Onun için, gezip dolaşmış; araştırma yapmış.
İcen Börtücene’ye sordum:
— Peki, sormadın mı? Bu eşitsizliğe itiraz etmiyor mu? “Ben sıkıntıya katlanırken, başkaları neden bir eli yağda bir eli balda yaşıyor? Kemerler sıkılacaksa, birlikte sıkalım!” demiyor mu?
— Demiyor!
İçen Börtücene’nin çalışması beş yüz sayfalık bir kitap olacakmış. Bunu nasıl bastırabileceğini düşünüyor kara kara.
Kızılay’da bir apartmanın önünde bir kalabalık, bir kalabalık. Otobüs kuyruğunun yamacında birikmişler, apartmana dalıyorlar. Gazetelerde, “kaçtı” haberleri çıkınca, para yatırmış olanlar, paralarını almaya geliyorlar...
— Bak bak! dedi biri, asansörü de bozmuşlar. Kalp hastaları nasıl olsa yedinci kata çıkamazlar diye...
— Haydi yürüyelim!
Merdivenleri tırmanıyorlar. İçerisi ana-baba günü. İleri-geri konuşmalar, sorular:
— Nerede?
— İzmir'e gitti efendim gelecek...
Biri, yanındakine anlatıyor:
— Yalçın iyi çocuktur, onda paranız kalmaz...
— Ya, kalmazmış. Kalmazsa versinler benim paramı...
— Ben altı milyon yatırdım, dedi biri, altı milyonla ortağıyım Yalçın’ın. Batarsa benim param batar. Siz ne üzülüyorsunuz?
— Ben, dantel örerek biriktirdim bu 750 bin lirayı, dedi bir kadın. Oradakiler acıdılar... Arada bir, biri yanlarına sokulup:
-— Yalçın iyi çocuktur, onda paranız kalmaz! diyordu. Bir başkası ona dik dik baktı:
— Siz ne diyorsunuz beyefendi, benim bir milyon liram var bankerde...
— Sizin bir milyon liranız olabilir; bir milyon liranız yok olsa, yine yaşamaya devam edebilirsiniz. Ama, birinin elli bin lirası onun için hayat-memat meselesidir. Daha önemlidir. Lütfen böyle değerlendirelim! Bu sözleri söyledikten sonra çevresine baktı şöyle bir...
İki daire karşı karşıyaydı bankerde. Memurlar vardı, oturuyorlardı. Genç genç kızlar çalışıyor gibiydi. Biri, memura şöyle dedi.
— Mahkemeye vereceğiz...
— Verin! dedi memur, mahkemede yargıç sorarsa, faizlerin vergisini verdiniz mi? diye ne karşılık vereceksin ki adam düşündü:
— Peki, biz bankaya para yatırıyoruz, banka faizi verirken vergisini de kesiyor. Aldığımız faizin vergisini biz mi vereceğiz? Borcun vergisi mi olur?
Memur sustu. Memurlardan biri:
— Biz de aylığımızı alamadık! dedi. Biri söze karıştı:
— Aylığınızı almadığınızı bize söylemeyin. Moralimiz bozuluyor...
— Ben üç aylık emekliliğimi yatırmıştım, şimdi ne yapacağım? dedi biri.
— Kardeşim, insan hiç aylığını yatırır mı? Bu kadar da olmaz ki canım!
— Ben, parayı yatırırken baştan bir bardak soğuk su içmiştim! dedi biri.
Ortalık biraz, tenhalaşınca, memurlar aşağıdan çay getirttiler bekleşenlere.
— Şu aşağıdan simit de getirsenize kardeş, vallahi çayla çok iyi gider!
— Simitçi buraya çıkmaz, dedi memur, maalesef imkânsız!
Bilgiç bilgiç konuşan ortaya anlatıyordu:
Biz de, bankerin ortağı sayılırız! O batarsa, biz de batarız ne yapalım. Bakın, Müslümanlıkta faiz haramdır. Fakat, burada değil. Çünkü, kendi rızamızla veriyoruz. Burada amaç ortaklık... “Nasıl? der gibi çevresine baktı, memurlar, konuşanı başlarıyla onayladılar.
— Haydi, gidelim! dedi biri arkadaşına, yarın sabah geliriz...