Usum, Döndü’ynen Döne’de...

Meclis Başkanı Kaya Erdem'in eşinin, Meclis onur salonunda verdikleri kokteylde, uzaktan Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'yu kolluyordum. Birileriyle uzun uzun söyleştikten sonra bize doğru yöneldi. Amacım, hemen herkesin haksızlığına inandığı, bu koşullu salıverme ile koşullu salıverme yasalarının düzeltilmesi için bakanlıkta bir çalışma yapılıp yapılmadığını sormaktı. Yanımızda da Veteriner Hekimleri Birliği Başkanı Hasan Metin var. Sungurlu'ya sordum.
Nasılsınız?
Beklemediğim bir takılmayla yanıtladı sorumu:
Mustafabey, terör yasasını çıkardık, ne olacak senin halin?
Hiç düşünmemiştim; sahi ne olacaktı benim durumum. Yani bizim gibi gazetecilerin, yazarların... Oltan Sungurlu, bu sorusuyla:
Bundan sonra ne yazacaksınız mı damak istiyordu? Yılgı yasasının bizler için çıktığını biliyordum.
Ben yönelttim soruyu bu kez:
Oltan Bey, ne biçim yasa bu? Bir bölüğü çıkarken bir bölüğü içeride bırakılıyor. Sonra kalanlara açık görüş yaptırılmıyor. Hiçbiri açık görüşe çıkmıyor... Bakanın eşi:
Ha ha hayyy... diye bir kahkaha attı; eşini ilk kez görüyordum. Oltan Bey:
Bakın, biz bu açık görüş için size çok söyledik, dinletemedik. Sonunda kanun çıktı işte.
Açık görüş bizim cezaevlerimizin özelliğiydi. Bir de yasa, korkunç denecek biçimde adaletsiz. Anayasa Mahkemesine gidiyor SHP, Anayasa Mahkemesi iptal eder bu yasayı. Siz kendiliğinizden, yasayı düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Bakalım, tatbikatını bir görelim de...
Uygulamasını görünceye dek, eşitsizlikler, haksızlıklar sürecek demek...
O sırada, Hasan Metin'i tanıştırdım:
Efendim, Hasan Metin, Veteriner Hekimleri Birliği Başkanı.
Oltan Sungurlu, ona sordu:
Nasılsınız?
Sizin gibiyim karşılığını verdi Hasan Metin. Haydaaa! Bakan; bir şey demedi ama “Ne demek oluyor bu" gibisinden şöyle bir baktı:
Ben, düzeltmek için araya gireyim dedim, galiba iyice karıştırdım.
Yani, Hasan Metin demek istiyor ki “Siz iyiyseniz, ben de iyiyim!” Hasan Metin, yineledi:
Sizin gibiyim efendim!
Böyle söylemesinde bir şey yok dedi Oltan Sungurlu; neşeden ağzı kulaklarına varan, eşiyle birlikte uzaklaştılar. Oltan Sungurlu, durgun gibi göründü. Sonra öğrendim, gidiyor muymuş? Kulağı delik bir kaynak söyledi:
Bakan gidiyormuş, İstanbul İl Kongresinden sonra İçişleri Bakanı olacakmış! Asıl, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu gidiyor demek. Yetim Hüsnü'den sonra "Yakın durmayanlar" gideceklerdi anlaşılan. Kulakları delik tutmalı...
Cezaevlerinde yatanların kafasında, SHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne ne zaman gideceği. Onun da bunu uzatmaması gerekir; bir an önce gitmeli, haksızlığı, eşitsizliği önlemeli. (Benim öğrendiğim, “bir haftaya kalmaz gider" deniyor) Bakalım...
Hinthorozu Erdal Bey’in Meclis'teki konuşması neydi öyle? Son derecede beğenildi. Önce, Meclis Başkanı Kaya Erdemin konuşması ilginçti, güzeldi. Satır aralarında, o da verdi veriştirdi. Hinthorozu Erdal Bey, konuşurken ANAP’lılar, hop oturup hop kalktılar. Arada söz atanlar oldu; Onural Şeref Bozkurt, söz atmada başta mı geliyordu? Tutanaklara bir bakmalı. Kokteylde Erdal Bey'e, konuşmasından söz açtım.
Sahi beğendin mi? Pek öyle hazırlanmamıştım, dedi.
Bir de hazırlansaymış, ne olacakmış? Hasar Metin:
Hinthorozu tam açıldı, dedi.
Erdal Bey de beğenmiş Meclis başkanının konuşmasını. İkisinin konuşması yanında, Süleyman Bey’in konuşması, az biraz kıyıda mı kaldı ne? Hinthorozu Erdal Bey, konuşmasının bir yerinde şöyle demişti!
“Ulusal egemenlik çağdaş demokrasinin temel dayanağıdır. Egemenlik hakkını ilahi güçlerden ya da üstün yeteneklerinden aldığını, bunun sade vatandaşlarca tartışılamayacak bir hak olduğunu iddia eden bir kişinin, bir ailenin, bir hanedanın yönetimine karşı egemenlik hakkını ancak bir ulusun bütün bireylerinin gözle görülen, etkileri kullanılış yolları, akılla değerlendirilen, tartışılan ve her vatandaşın katıldığı tarafsız, dürüst seçimlerle ortaya çıkan toplu iradesine tanıyan ve bu hakkın kullanılışım gene ulusal iradenin uzlaşma ile belirlediği anayasanın kurallarına göre seçilen ulus temsilcileri eliyle yürüten anlayış, demokrasiyi benimseyen ve yaşatan anlayıştır...”
Hinthorozu, dokundurmaları “satır arasında" yapıyordu. Rahat, güler gibi konuşuyordu. Bu değişik biçem, ANAP’lılarla, hükümet sıralarını yer yer deliye çeviriyor, ancak çok bir şey yapamayıp ya söz atmakla ya da surat asmakla yetinme durumunda kalıyorlardı. Yabancı konuklar da vardı, konuklar gittikten sonra acısını çıkarırlardı nasıl olsa!
Hacı TÖ, bu konuşmadan sonra kokteyle gelmez sanıyordum; yanılmışım. Geldi; daha doğrusu gelmiş, ben görmedim, bir tur atıp çıkmış. Gelince, havasıbı da yapmış, Süleyman Bey’in, anayasa değişikliğini 60 gün içinde seçim yapma koşuluna bağlama önerisine “Anayasa değişikliklerini kabul ederlerse seçim eylülde olabilir. Hodri meydan!” deyivermiş. Hacı TÖ, “Hangi Eylül” sorusuna da “Hangi Eylül olduğuna Meclis karar verir” diye eklemiş. Hacı TÖ, muhalefetin bu önerisini “kabul edeceğini sanmadığını"da belirtmiş. Muhabir arkadaşlar kadehlerini bırakıp Mecliste bürolarına, telefonlara koşuşuyorlardı. Hacı TÖ kendince yine gündemi saptamış birkaç dakika içinde gazetecilere bir haber atıp gitmişti. Acaba bu da ötekiler gibi miydi? Yani kısa süre unutulup gidecek, “Seçim yine 1992'de”mi denecekti? Bunlara kamuoyu öylesine alışmıştı ki. Halk, artık hiçbir şeye inanmıyordu. Hacı TÖ, ANAP'ı kurtarmaya çalışıyordu. Bunun için Hacı Semra Hanım, ANAP il başkanlığına soyunmamış mıydı? Bir seçim olursa, Hacı TÖ, Çankaya iktidarının yerinde yeller eseceğini biliyordu; bilmez mi? Demokrasi, dürüst seçim, şunlar bunlar, hava cıvaydı. Bir Konya tekerlemesi vardır şöyle: “Benim usum, Döndü'ynen Döne'de; onun usu ineğinen düvede!”
1963 yılıydı, Taşucu yakınlarında, Orhan Ağaçlı'nın çiftliğinde dinlenen Hacı Korkut Özal'la görüşmeye gitmiştik, Çetin Yılmaz, daha bir arkadaşla birlikte. Hacı Korkut Özal:
ANAP'ın geleceği ağabeyimle kaimdir; o giderse ANAP biter, demişti.
Şimdi o dönemi mi yaşıyoruz? Kasap yağ derdinde, koyun can derdinde mi? Gerisi laf mı? Tahminleri tutan biri şöyle dedi:
Bunlar, 1992'de de seçim yapmazlar; bir yıl ertelerler! Ayda on buçuk milyonu alan seçime gider mi hiç? Yerel seçimlerden sonra “Altı ay götüremezler" diyenler vardı. Ben “Hayır; 1992’den önce seçim yapmazlar” demiştim...