Taşlama ustası Hasan Çelebi, olağanüstü kurultay sırasında, 30 Eylül 1990 günü şu dörtlüğü düşmüştü:
"Çıkar ortaklığının vurdu mu kızgın kokusu / Yemyeşil erik sirkesi iksirleşiyor / İsmail Cem’le bakın Baykal ağa, / Ne zaman, nerde nasıl birleşiyor!”
Hasan Çelebi, olağanüstü kurultay öncesi, 20 Eylül 1990‘da da şu dörtlüğü düşmüş:
"Geçen gün Deniz Baykal güzel bir söz söyledi; / "Partimde bir er gibi çalışacağım" dedi; / Eh, beklemeden başka işlerin bitimini, / Bitirse iyi olur erlik eğitimini!"
Murgul’un Damar'ından savunman Mehmet Morgül de 13.7.1991 günü şu dörtlüğü düşmüş:
"Siyasada liderlik dayanılmaz bir hırstır,/Merdivene tırmanmak adım adım bir kurstur,/Erlik eğitiminden subay olunmaz ama/Muvazzaflıktan sonra en üstlükle terhistir."
"Baykalcılık", bir "hizip” olarak, ayrık otları gibi sardı SHP'yi.
Oysa Baykal, "Ben Baykalcı değilim" derdi. Bunu da gerçekte Ecevit'ten esinlenerek söylemişti. Nasıl mı?
Bülent Ecevit'in 26 Mayıs 1972 günü Aydın’da yaptığı konuşmada şöyle bir bölüm vardır:
"...Bu beni hem biraz ürküttü hem de bana kıvanç verdi. Dernek ki CHP'deki yeni hareket, yeni akım hiçbirimizin kişiliğine bağlı değildi.
"Ecevitçi" denen o insanlar Ecevit'in nefesinin tükendiği yerde onu da aşıp geçmeye kararlıydılar.
Onun içindir ki arkadaşlarım, 5. olağanüstü kurultayımızda da söylediğim gibi. "Ben Ecevitçiliğe inanmıyorum. Ben kendim "Ecevitçi" değilim; örgütçüyüm, sizlerden biriyim, gücümü sizlerden alıyorum."
Ecevit'in bu konuşmayı yapmasından 16 yıl sonra genel yazman olarak çıktığı, 1988 SHP kurultayında Deniz Baykal, şunları söyleyecekti:
"...Bu tartışmaların ışığında umarım son kez, umarım son kez; İstanbul kongremizden sonra kurultayımızda da bir konuya daha değinmem gerekiyor: "Baykalcılık" sorunu.
Sevgili sosyal demokratlar, hepinizin artık kesinlikle bilmenizi istiyorum: "Ben Baykalcı değilim!" Daha da ötesi Türkiye'de hiçbir sosyal demokrat da "Baykalcı" değildir, olamaz! Biz bir tarikat değiliz; biz bir aşiret değiliz..."
Aradan dokuz ay geçti; o zaman yazdıklarımızın tümü gerçekleşti. SHP içinde, milletvekilliği, belediye başkanlığı bekleyen SHP'liler değil, çeşitli gazetelerin muhabirleri arasında bile "Baykalcılar çıktı. Adları çok gerekli değil, gerekirse açıklarım; Baykal’dan haber toplayarak geçinenler mi var ne? Başarılarını, planlarını onlara sızdırır, onlar da zaten hazırdır, kıyak haberler yazmaya. Bunlar "naylon" gazetecilerdir! Bir muhabiri söylediler, Baykal elini yıkamaya gidince, havlusunu mu ne tutarmış! Bunların basında işi ne?
Baykal, SHP'yi iktidara değil, dağılmaya götürebilir? Teoman Erel ne derse desin; Sabah ne derse desin; bakmayın ona da. İsmet Paşa’nın "Sunay formülü"nü yatıran bir tümcesi vardı, Sunay’ı eleştirdiği sırada; şöyle demişti:
Sunay'ın Cumhurbaşkanlığı süresi altı ay uzatılırsa ne yapacak? Ne yapacak? Şimdiye kadar ne yaptıysa onu yapacak!
Deniz Baykal da şimdiye dek ne yaptıysa onları yapacak. Hizipçiliği bırakabilecek mi? Kendisi söyledi, "Ben adamlarımı bırakmam!" diye. Bırakamaz ki. Adamları bırakmaz, o bıraksa!
Baykal'ın Enerji Bakanlığı sırasında, yetkili bir görevde bulunan, Enerji Bakanlığı’nda çalışan biri anlatmıştı. O sırada nükleer santrallere karşı bir çalışma var, bakanlığın bürokrat kesiminde. Giriyor içeri yetkili bürokrat, anlatıyor anlatıyor; Deniz Bey:
Peki, diyor tamam, nükleer santralleri kurmayacağız. Ama biraz da ciddi işlerle uğraşalım! Arkadaşımız Cinel'in yerleştirilmesini istediği adamlar ne oldu, yerleştirebildik mi?
Yetkili bürokrat, ağzı açık ayrılır yanından.
1978'lerde Başbakan olan Ecevit'in ağzı öylesine yanmıştır ki petrol sıkıntısı sırasında. Enerji Bakanı Baykal'dan hayır çıkmadığını görünce, Başbakan Yardımcısı olan Hikmet Çetin'le işleri yoluna koymaya çalışmıştır! Tüpgaz bunalımı da öyle... Ecevit’in SHP’ye bir türlü yanaşmak istemeyişinin nedenlerinin başında. Deniz Baykal ile arkadaşlarının SHP'de olmaları mı gelmektedir? Başka nedenleri de vardır kuşkusuz. Ama baş gerekçe budur! Baykal'lar SHP'de kaldıkça, DSP ile birleşme bir düşten başka şey değildir.
Aydın Güven Gürkan'ın, SHP'de etkili olmaması için Deniz Baykal’ın elinden geleni ardına koymadığını yakından biliyorum. Gürkan, Halkçı Parti’den gelmişti, Antalya milletvekiliydi. Eee, Deniz Bey de yasağı kalkınca nereden adaylık koyacak? Antalya'dan. O yönden, önce Aydın Güven Gürkan’ın defteri dürülmeli, SHP'de "genel yazman" olamamalıdır! Olamamıştır da. Teoman Erel de ben de yardımcı olduk bu konuda doğrusu! "İnönü'yü destekliyoruz!" diyerek. Aydın Güven Gürkan’ın harcanmasına katkıda bulunduk! Teoman belki biliyordu ama ben Deniz Bey'in planlarından habersizdim. Usu çoook sonra başıma geldi!
İlhan Selçuk, son günlerde sık sık bir özdeyişi yineler; "En büyük hâzinemiz aklımızdır" der. SHP’liler de uslarını başlarına toplarlarsa, sorunlarını çözebilirler; toplayacaklar, çözeceklerdir de...
Bir de başlarını taşa vuranlar vardır; ikisini de göreceğiz.
SHP kurultayının ilk gününde olanlar görülmeye değerdi; Baykalcı dinleyiciler basının solunda yığınlaşmışlardı. Alan onlarındı! Sabahın erinde düzmece (sahte) kartlarla girip salonun o köşesini doldurdukları ileri sürülüyordu. Genel Merkezciler, bu düzmece kartlarla girenlere de pek aldırmamışlar mıydı? Delege üstünlüğü ise Hint Horozu'nda görünüyordu. Hint Horozu, konuşması sırasında Baykal’ı bir güzel dövdü! Baykal kararmış bir yüzle oturuyor, terini kurutmaya çalışıyordu.
28 Temmuz 1991, Cumhuriyet