Yeni yıl kutlamalarında ne güzel şeyler yazılır; orada hiçbir zaman karamsarlığa yer yoktur Mutluluk takar sözcükler, erinç akar. İnanılır buna, umut işte... Geçen yıl neler yazmışım, başıma neler geldi? 1988’in aralık ayında, trafik kazasında, sağ kolum üç yerinden kırılmış, alçılara alınmıştı. “Felaket Ali”, yani Ali Hüsrevoğlu, şu dörtlüğü düşmüştü belliğimde kaldığına göre: “Anası bile saramazken kundağa/Senin gibi haylaz bir veledi/Yazık oldu gülüm sana sonunda/Sağınlar alçılara beledi." Taşlama ustası Mustafa Eşref, şöyle yazdırmıştı telefonda, “Ekmekçi'nin sağ kolu üç yerinden kırılmış/Gerekir üzülmese. hatta biraz sevinse/Beterin beteri var, daha mı iyiydi;/Sol kolu kırılsa da Çetin Altan’a dönse!1’
İlhan Selçuk, “Kol, Yen, Mintan" başlıklı “Pencere"sinde bir yerde şöyle yazmıştı:
''..Ekmekçi, eksik olmasın, arada sırada bizlere de yazar; bugün de ben onu yazıyorum.
Ne var ki Ekmekçi'nin köşesine girmek sanıklığınca kolay değildir; oraya holding babası, sosyete gülü, hanedan soytarısı buyur edilemez; böyle biri Ekmekçi'nin köşesinde ancak yargılanır. Buna karşın ‘devri dilara’da unutturulmak istenen ne kadar kişi, gazetelerin dışladığı ne kadar olay, etkinlik, toplantı varsa, Ekmekçi'nin köşesinde tarihin kütüğüne geçer Ekmekçi, Türkiye'nin sol kesiminde bilinçli iletişimin sıcak kurgusunu yazıya döküyor..."
İnsan utanıyor, kendisi hakkında yazılan övgüleri aktarmaya ya, birkaç tümce daha yazsam ne olur?
“Buda heykeli gibidir Ekmekçi, alçakgönüllü kişiliğinde Anadolu'nun sağlıklı soluğu duyumsanır; gazetecilik terazisinde hiç kimsenin ölçemeyeceği ağırlıktan tartar: yüzüne baktıkça Özdemir Asaf’ın bir şiirini anımsarım:
'Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu/Birinciliği beyaza verdiler.'
Babıâli'nin gün geçtikçe kirlenen ortamında Karayağız Ekmekçi apaktır...”
Artık burada kesmeliyim. İlhan Selçuk, bu yazıyı, “Japon Gülü” kitabına almış. Öyle sevindim ki... Mehmed Kemal. Oktay Akbal, Füsun Özbilgen, Ahmet Altan, başka gazeteci arkadaşlar yazılar yazdılar.
Trafik kazasında kolumun kırılmasıyla kalsa iyiydi; 1989'a girerken, ağır bir kalp kriziyle sayrıevine kaldırıldım, İbni Sina Sayrıevi'ne. Prof. Güneş Akgün sağın olarak, hemşireler başucumdaydılar. Oda çiçeklerle dolup taşıyordu. Eylemle, özlem, arayanları artık not alamıyorlardı. Hollanda'da bir sağlık denetiminden geçtim. Türk sağınlardan Zülfikâr Aytuğ, Hollandalı Veeda ilgilendiler. Bu yaz Dikili'deydik, Figen bir arkadaşıyla konuşuyordu arkamdan.
—Eşek sıpası, diyordu: sevilip sevilmediğini anlamak için sayrı olmuşturi
Okurların yakın ilgisi unutulabilir mi?
* * *
Bir genç resim öğretmeni vardı, Bayan Birgül Köse; okurumuzdu, büroya da gelmişti kızı 11 yaşındaki Evrim Neslihan'la. Eşi Hasan Köse arkeologdu. Bilmiyordum, bu yaz Ege kıyılarını dolaşmaktan dönerken Ankara yakınlarında trafik kazası geçirmişler; Birgül Köse’yle kızı Evrim ölmüşler, baba Hasan Köse ağır yaralanmış. Haşan Köse yeni sayrıevinden çıktı, beni aradı. Birgül Köse’yi hemen gözümün önüne getiremedim. Çok güzel, çok iyi bir insan olduğunu anımsadım.
Yeni yıla girerken, Nuran Hanım’dan öğrendim, Şevket Süreyya Aydemir’in gelini Gönül Aydemir, trafik kazasında ölmüş. Eşi Selçuk Aydemir, tıp fakültesi sayrıevinde yatıyormuş...
Aralığın son haftasında, Ankara emniyetinin “DAL" bölümüne, DGM savcılığının buyruğuyla alınanlar, yılbaşını içeride, hücrelerinde geçirdiler. Erol Bektaş'ın eşi Sabiha Bektaş bırakıldı. Sabiha Bektaş eşine, kalın giyeceklerle yiyecek götürdü. Hücre halini bilirsiniz; yedi gün yazdık, okudunuz! Kutlu ile Sargın, çarşambaya değin savunmanlarıyla görüşemiyorlar. Açıkgörüş varmış dal..
Denizli’nin Acıpayamı’ndan sürgün öğretmen Baki Gözen’den yılbaşı kartı geldi; iki ayda iki kez sürülmüş. M.A.K.'de şunları yazmış:
“Sayın Ekmekçi,
Sakıncalı piyadeliğimin (SBF mezunu, master yapmış sakıncalı!) bitmesine 4.5 ay kala, yazılarınızı da hâlâ inatla ve aksatmadan okumayı sürdürürken yeni yılınızı en içten dileklerimle kutluyorum ikinci kez kışladan."
Şu kart da Erzincan Cezaevi'nden geliyor, şöyle diyorlar:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
Özgürlük, demokrasi, barış ve eşitlik mücadelesinde bizlerin payına şimdilik, on yıllık mahpusluk, işkence, zulüm, ölüm, sakatlık, darağaçları ve yoksunluk düştü. Ama her gündoğumuyla, yeniden doğduk. Her şeye karşın, ne kendimize ne de halkımıza olan inancımızı yitirdik.
Tüm Cumhuriyet çalışanlarının ve demokrasi güçlerinin yeni yılını kutluyoruz. Özgür yarınlara esenliklerle, hoşçakalın. (Atıf Özsel, Celal Aralan, Fahri Kum, Ali Rıza Demirci, Mehmet Ak)."
Yine Erzincan Özel Tip Cezaevi'nden, yılların siyasal hükümlüsü Pertev Aksakal, şunları yazmış:
"Sayın Ekmekçi,
Acı ve özlemle dolu bir yıl daha geride kalıyor. Ama her zamankinden daha umutlu, her zamankinden daha bir inanç ve sevgiyle dopdoluyuz. Bu duygularla, yeni yılda beklentilerinin gerçekleşmesini diliyorum."
Ersin Ergun da şöyle diyor:
“Zor günlerimizde köşenizden bize verdiğiniz destek için yürekten teşekkürlerimizi iletiyor, yeni yılın sizin için daha da başarılı geçmesini diliyorum."
Aydın E Tipi Cezaevi'nden Ali Kemal Bilginer, sözlerin tutulmadığını vurguluyor, şöyle diyor özetle:
“Bugüne kadar verilen sözler yerine getirilmediği ve ailelerimizin getirdiği yiyecekler alınmadığı için yapamadığımız iki günlük 29 Ekim açık görüşünün, yılbaşı açık görüşüyle birleştirilerek ve yiyecekler de alınarak yapılması biçimindeki isteklerimize bakanlık yanıt vermedi. Konuyu gündeme getirerek sorunumuzun çözümlenebilmesi için sarf edeceğiniz çaba hem sizleri hem de ailelerimizi çok sevindirecektir. Esen kalın."
Ceyhan Cezaevi'nden Oğuzhan Müftüoğlu ile kalabalık bir arkadaş grubunun imzaladıktan yılbaşı kartında şöyle denmekteydi:
"Sevgili M. Ekmekçi,
Size yeni yılda daha nice sağlıklı ve güzel günler diler, ülkemizin daha özgür ve daha aydınlık olması umuduyla içten selam, sevgi ve saygılarımızı sunarız."
Gelen kartları birkaç örnek diye verdim. Yetişebildiğime kartlar yolladım; Muzaffer İlhan Erdost'un bana verdiği kartlardan da eklediğim oldu. Satır arasında, belirtilmek istenen sorunların binde birine bile değinebildiğimi sanmıyorum. Umut, 1990‘da mı?
2 Ocak 1990, Cumhuriyet