“Ulusal İmece”

Tutucu bir gazetenin tutucu bir yazarı, ağustos sonundaki yazısında, Ceyhun Atuf Kansu'nun «Ulusal İmece» şiirini de ele alıp, savcılara ihbar etmek istemiş. Bir arkadaşım:

— Artık, ölüleri de ihbar ediyorlar! dedi.

Bir yazıdan ya da bir şiirden, keyfine güre birkaç dize alarak, ondan değişik anlamlar çıkarmaya çalışmak, yazar sorumluluğu ile bağdaşmaz. Tutucu yazar, Ceyhun Atuf Kansu'nun aşağıya tümünü aktaracağım şiirinin son iki dörtlüğünü almış. Oradan yargıya varıyor, usu sıra. «Ulusal İmece»nin, Kurtuluş Savaşını, bu savaşta halkın nasıl imece yaptığına ilişkin bölümleri görmezden geliyor. «Ulusal İmece»si şöyle Ceyhun Atuf Kansu’nun:

«Ne varsa güzel hepsi de İmece / Biri yirmi iki gün yirmi iki gece / bağımsızlık imecesi bozkırlar ortasında / Bin dokuz yüz yirmi birde.

Askerlere çarık diker Kırşehir kavafları / Çankırı çarşısında demirciler / Kılık döver verir / Uzun Yayla köylüsü / Atlarını Sakarya'da süvarilere.

Biri de eğitim imecesi / Bin dokuz yüz kırk birin acı kışı / Kepirtepe, Pazarören, Yıldızeli / Isınan yazılar köy çocuklarının elinde.

Alıp gelmişler en güzel geleneği / Erzurum Isparta'ya katmış el emeğini / Bir istasyonda durdun mu pırıl pırıl / Yanar Hasanoğlan’da elektrik ışıkları.

Sonra gençliğin imecesi / Kan karışmış ekine / Beyazıt meydanında / Özgürlük İmecesi.

Elele en namuslu direnmede / Yıkmaya zulmün dağını / Karşı durup dayatmışlar / Bre Döndü, Bre Musa üniversite köyünde.

Ne kalmışsa, ne kalacaksa gelir halkla / Bin dokuz yüz yirmi bir imecesi / Bin dokuz yüz kırk bir imecesi / Yirmi yıl geçende bir uğurlu yaz başı:

Bin dokuz yüz altmış bir: Anayasa, / Halkımın çıplak ayaklarıyla basa basa. / Toplumsal adalet toprağına varmışız / En güzel düzene evet diyerek!

Geldi hasat vakti birleşmemiz gerek / Başladı son imece, / Aydın, işçi, ırgat harmanı savurmak, / Kardeş ağustosunda, halkın toplumsal adalet imecesi» Ceyhun Atuf Kansu Tüm Şiirleri 2 — Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)

Öleli üç yıl olan Ceyhun Atuf Kansu'ya, şiirine çatan, adını anmak istemediğim o köşe yazarı, şunu mu demek istiyor acaba, satır arasında:

— Türkiye İş Bankası, neden bu şiirleri yayınlıyor da, benim şiirlerimi, yazılarımı kitap olarak basmıyor?

Yazı, savcıların gözünden kaçsa bile, İş Bankası yöneticilerinin gözünden kaçmaz öyle ya..

Dil Akademisi kurulmasını boşuna istemediklerini bilmeyen mi var? Elde Türk Dil Kurumu’ndan ya çıkarılmış, ya kendisi ayrılmış, eskimiş, yıpranmış, anlayacakları dille «fersude» bazı kişilere «Yaşayan Türkçemiz» diye yazılar yazdırmak yetmiyor, onları Dil Akademisi üyesi yaptırarak, devletten beslemek daha kolay. Kamu kuruluşlarından, bankalardan, gazetelerine ne kadar abone yaptırmışlar, bir araştırılsa çok kimse belki küçük dilini yutacaktır.

 

★★★

 

Ankara’nın eski valisi Tekin Alp, oğlunu evlendirdi Bulvar Palas’ta gösterişsiz bir kokteylde. Elazığlı hemşerilerini, arkadaşlarını çağırmıştı düğüne. İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Rıfat Kaplan, merkez valilerinden, Mülkiyeliler Birliği Başkanı Güngör Aydın da vardı kokteylde. Eski Van milletvekili Kinyas Ağa —Kartal— bir süre oturup, nikâhtan sonra ayrıldı. Tekin Alp, Kinyas Kartal'ı, Van’da valiliği sırasında tanımış..

 

★★★

 

Kayseri’de adını çok kimsenin duymadığı bir yüksek okul var: Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü. 1961 yılında kurulmuştu. Burası koruyucu hekimlik alanında çalışacak uzmanları yetiştiriyor. Buraya, Sağlık Meslek Lisesi çıkışlı, üç yıl başarılı hizmet görmüş hemşireler ve sağlık memurları alınıyor. Sağlık memurları ile hemşirelerin gidebildikleri tek yüksek okul denebilir. 1960'lı yıllarda. «Sosyalizasyon» rüzgârları estiği için, Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsünü bitirenlerden, «Köy Enstitüleri» gibi yararlanmak istenmişti besbelli. Geçmiş dönemlerde, «Sosyalizasyon» çalışmaları tavsatıldığı, köküne kibrit suyu döküldüğü için, bu okulu bitirenler de, sağlık okullarına öğretmen olarak atandılar, okul, kuruluş amacından giderek uzaklaşıyordu..

Okulu bu yıl yüz altı kişi bitirdi. Öğrenciler, çalışarak okudukları için çoğu da evliydi. Sıra atamalara gelince, ad çekme yoluyla, çeşitli illere verildiler. Buraya dek iyi. Ancak, evli olanların eş durumları nedense göz önünde tutulmadı. Karısı bir yana, kocası bir yana verildi. Karı-koca ayrı yerlere atanan üç çift var. Haydi, karı - koca mektuplaşırlar, telefonla görüşürler filan diyelim. Çocuklar ne olacak?