Üçüncü Mustafa İle Sungurlu...

Yurtdışına, incelemeyle birlikte, bilgiyi görgüyü artırma (!) amacıyla gönderilen yargıçları, savcıları; bakanlık müsteşar yardımcılarından Engin Doğu seçmekteydi. Daha doğrusu, sonuç onda bağlanıyordu. Ceza ve Tutukevleri Genel Müdürü Atila Bengü, bir gün, Engin Doğu'ya gitti. Şöyle dedi:
Filanı da Avrupa’ya gideceklerin içine alacaksınız!
Engin Doğu, Genel Müdürün önerdiği ada baktı:
Yok, karşılığını verdi. Bunun nitelikleri, bizim göndereceklerimize uygun değil. Olmaz!
Genel Müdür Atila Bengü, üsteledi:
Bu, benim adamım! Gidecek!
Kim oluyorsun sen, bana emrediyorsun? Usulü var, kuralı var bu işin...
Atila Bengü, o da kükredi, ayaktaydı.
Ben sana gönderirim! (Atila Bengü, Oltan Sungurlu’ya, arkasından "Gümüşhane dayısı” diyen adam; kaç kişiye kalp krizi geçirtmiş, kim ola ki, müsteşar yardımcısı Engin Doğu?)
Kazın ayağı öyle değildi; Engin Doğu, fırladı ayağa, ceketini çıkarmıştı:
Ne göstereceksen, burada göster ulan!
Atila Bengü, baktı pabuç pahalı; döndü, gitti. Kendi kendine:
Bu ademi deli mi ne? diye söyleniyordu. Olayı Adalet Bakanlığı’nda, duymayan kalmamış mıydı?
* * *
Sabahın sekizinde, Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'yla konuşuyordum. Konu, yılbaşında kısıtlı olarak verilmek istenen "açık görüş”tü. Bakanın, bir süre önce, kardeşi ölmüş, kendisi de sayrıevlerinde yatmıştı, “başsağlığı" diledim, “Geçmiş olsun” dedim, konuya girdim:
Sayın Bakan, gazetelerde yazılıp çiziliyor; “açık görüş”ü kısıtlamak doğru değil. Yansımaları olacak; kısıtlama olunca, belki görüşme hakkı olan da görüşe çıkmayacak! “Benim arkadaşım görüşemiyor, ben niye görüşeyim?” diye düşünecek... Ne olur, açık görüş yaptırsanız tümüne? Bu, büyüklük olacak, inanın böyle, bakın. Sizi ne kadar sevdiğimi bilirsiniz!
Sağol! Bakın, geçenlerde Nevzat Bey (Helvacı) ile arkadaşları geldiler, onlarla meselenin hukuki taraflarını uzun boylu görüştük; yani, bazı kısıntılar var. Yani, iş benim elimde değil. Bu cezaların birçoğu hâkim kararıyla verilmiş, anlatabiliyor muyum?
Yani, görüşmeme cezası?
Tabii! Hâkim kararıyla verilmiş; Ben, şimdi o zaman, görüşün tamamen serbest olması yolunda, bir genelge yazdım ben; sonra oturduk, inceledik ki, ban hâkimin verdiği kararı ortadan kaldırıcı genelge yapıyorum. Anlatabiliyor muyum? Mesele, sıkıntımız oradan doğdu.
Peki, o zaman onu açıklayın. “Yargı kararı olduğu için tümüne açık görüş yaptıramıyoruz” deyin.
İşte, onu açıklamak da size düşüyor!
Şunu demek istiyorum, bir yerde insanları ikna etme olanağı vardır.
Tabii, elbette, yani... Şimdi, orada iki türlü bu, görüşten men cezaları var; bir disiplin kurulları var, ki onların kararlarını kaldırma yetkim de yok; bir de hâkim kararı var! Biz, geçen defa, ben bir yanlışlık yapmam; ”48 saat görüşmeyenler, açlık grevi tutanlar, görüşte serbesttir” diye genelge yayımladım. Bu defa, yılbaşı için "Herkes, açlık grevi yapanlar için, işte böyle "Herkes serbesttir" gibi, bir genelge hazırladım. Sonra, hukukçuları çağırdık, dedik ki: "Şunu bir inceleyelim’'. Dediler ki: “Sizin yetkiniz, ne disiplin kurulu kararlarını kaldırmaya var, ne şeyi kaldırmaya, siz söyleyin, hâkim kararını kaldırmaya yetkiniz var: “Yâni, ifade edebiliyor muyum?”
İzin verirseniz, bir şey söyleyeceğim; şimdi siz yönetimdesiniz, yönetimin kendine göre, şeysi var. Örneğin, hangi Padişahtı o? Prusya Kralına demiş ki, “Bana üç tane müneccim yolla!” O da karşılık vermiş: “Müneccim değil de, şunu yap, şunu yap!" diye. Yani, müneccim mi gelecek yani? “Hukukçular topladım” diyorsunuz. O hukukçuları değiştirmek lazım. Mesele burada! (Bakan, kahkahalarla gülüyor.. Burada, şunu anlatayım; Prof. Şerafettin Turan söyledi; Prusya Kralı Büyük Frederick’ten “müneccim" yani, yıldızlara bakarak, geleceği söyleyen kimse, isteyen Osmanlı Padişahı Mustafa lll’tür. (1717-1774). İşleri tıkırında giden Prusya'dan üç müneccim isteyen Üçüncü Mustafa'ya, Frederick, şu yanıtı verir. 1- Bilgili danışmanlar tut, 2- Hâzineyi dolu tut, 3- Gerekeni zamanında yap! Anladığım, Oltan Sungurlu, danışmanlarla değil, müneccimlerle iş görüyor! Müneccimlerinin, Türkiye'nin gerçeklerinden haberleri yok). Evet efendim, o hukukçuları değiştirmek lazım! Mesele burada.
Mustafa Bey, biz onun üzerinde çalışıyoruz. İstikbale matuf çalışıyoruz. Yani, böyle bir durumla karşılaştık. Onun üzerine genelgeyi değiştirmek zorunda kaldık. Ama, çok kolaylıklar gösterdik, inanın ki yani, arkadaşlar tabii biraz, direnenler oluyor, biliyorum, görüşmemek için. Ama, işte...
Çıkabilir. Ama bakın. Bir gün telefon ettiniz, dediniz ki, "Çanakkale'de görüştüreceğim". Müjde gibi yazdık! (30 Ağustos’taydı). Bir şey çıktı mı? Gelin, bunu yapın. Açık görüşü sağlayın. Banim ne kardeşim var içeride, ne bir yakınım var! Diyeceğim bu. Yeni yılınız kutlu olsun!
Peki, Mustafa Bey, sizin de, yeni yılınız kutlu olsun!
(Konuşmamız burada bitti. Sanıyorum, Oltan Sungurlu’nun, son genelgeyle sınırlanan, açık görüşü, genişletme olanağı hâlâ vardır. Katı kurallar, işkencelerden geçmiş, çoğu haksız yere içeride yatan insanlara uygulanamaz. Burada, iki şeyi de düzeltmek durumundayım. Bakana, benim içeride kardeşim, yakınım olmadığını söyledim. Oysa var; haksız yere, 12 Mart faşizminin 12 Eylül faşizminin kurbanı olarak yatanların tümü dostlarım, kardeşlerim. Onların, bir de tüm okurların yeni yıllarını kutlarım. Onlarla bağım var da, Üçüncü Mustafa ile ad benzerliğinden başka ilişkim yok! Oltan Bey’in sözünü ettiği açık görüşü kısıtlayan genelgede, Ceza ve Tutukevleri Genel Müdürü H. Atila Bengü'nün imzası var; Oltan Sungurlu'nun da, 19.12.1990 günlü “olur”u; İyi mi?)