Türk Dilini Özleştirenlere Selam!

İnönü’nün, Başbakan olduğu yıllarda, bir kısa süre Milli Eğitim Bakanlığı da var. 9 Ocak 1929'dan, 26 Şubat 1929'a dek sürer bu. O yıllarda, “Türkçe Sözlük” hazırlıklarına girişilir. Bilim adamları, öğretmenler toplanır, İsmet Paşa, onlara ilginç bir açılış konuşması yapar, "sözlük" yerine, sözkitabı"nı kullanmaktadır. Bellidir ki, Osmanlıca sözcüklere Türkçe karşılıklar aranmasına o yıllarda başlanmış, "Dil Derneği” adıyla bir dernek de kurulmuştur. İsmet Paşa’nın konuşmasında, Türkçe sözcükler aranırken henüz bocalandığı anlaşılıyor. Bu sözcüklerin yerlerine şimdi, daha tutmuş olanları bulunmuştur. Konuşmayı, "Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri" kitabından aldım. Bazı sözcüklerin karşılığına da, bugün tutmuş olanlarını ben yazdım. Şöyle diyor 17 Şubat 1929 günkü konuşmasında İsmet Paşa:
"Ünlü efendiler,
Türkçemizin sözkitabı (sözlüğü) bizim çok yüzlükten (yüzyıldan) beri sezdiğimiz bir eksiktir. En nihayet bu eksik de tamamlanmak için Cumhuriyet yaşayışına kavuşmayı beklemiştir.
Acı ile anmalıyız ki, şimdiye kadar dilimiz, sınırları açık bir yurt kalmıştır. Bu yurdun içine girmek suçsuz bir dalış idi. Daha fena ve acıklı olan, vatan çocuklarının bu dalmayı kendilerinin arayıp özlemesidir. Bir dilin sınırı sözkitabı ile çevrilip çerçevelenir. Yüce toplanmanız (toplantınız) dilimizin sınırını çizmek, onu zorlamaktan korumak için kurulmuştur.
Toplanmamızın söyleşmesine başlamadan evvel size, öz olarak istelerimizin (isteklerimizin) ana çizgilerini saymak isterim.
Türkçenin sözkitabı medeni bir milletin umumi yaşayışındaki bütün sözleri derlemekle kalmayacaktır. Asıl değimli olan (değinilmesi gereken) nokta, ekim (ekin , kültür) yaşayışının bütün istelerini düzeltip doyurmasıdır. Bunun içindir ki dil derneğimizin tutumu, pek doğru ve vuruşlu olarak, büyük bir erişkin dilin, büyük bir sözkitabındaki bütün sözleri, diyelim ki bütün anlatışları Türkçeye geçirmek tutamını (yolunu) bulmağa yönelmiştir.
Bununla biz iki işlemeyi (işlemi, işlevi) birden sağlamış oluyoruz. Birincileyin; daha ilk kurumda dilimizi engin bir düze (düzeye) genişletmiş, ikincileyin medeni bütün anlatışlara tam denk gelecek sözleri dilimizde durgulamış (gerçekleştirmiş) olacağız. Daima aynı anlatışa karşılık olacak sözleri, ilk önden bize alışılmamış bir işleti verse de, pek az zaman sonra, tadımıza uygun, hele durgulu olması ile, yerinden oynamaz bir yüz olacaktır.
Sözkitabı birleştirmesinde dil derneği, ıstılah dediğimiz ayrım sözlerine çeşit gideklerin (kılavuzların) işedinenleri yardımı ile varlamağı (oluşturmayı) hem saygılı, hem yakışık alır bir gidiş saydı. Düşünüşün vuruşlu olduğuna sarsı gösterilemez. Her yüze bilginin işedinenleri kendi gideklerinin dileklerini dışarıdakilerden daha iyi sezebilirler, hele onların, bilgi benliklerinin ince duyguları, hem anlatışa, hem söyleyişe, tatlı gelen uyguyu (uyumu) daha iyi seçebilirler.
Biz işedinenlerimizin (uzmanlarımızın) öğretme yorgularını (çabalarını) kendi öz yaşayışlarının ve devlet düzenindeki duraklarının gereklerini tartabiliriz. Fakat dernekte çalışan her arkadaş aynı bulunumdadır (durumdadır). Dilimizin varlığını korumak sevgisi, işte yalnız bu işletidir ki, sinirlerimize güç, çalışmamıza zevk verecektir.
Efendiler,
Bundan sonra sizin bakışınızı pek değimli olan öbür noktaya çelmek isterim. Sözkitabının varlanması (oluşturulması) nihayet bir yılda bitirilmek gerektir. Bu gerek üzerinde ne kadar kalınsam azdır. Türk dilinin sözlerine şimdiye kadar alışılandan başka biçimde yüz verirken, eğer anlatıştan biran evvel durgulamazsak dilimiz çok tehlikelere açık bırakılmış olacaktır. Yazılışı Türk harflerine uymayan, birçok sözleri bırakmak eziminde kalan isteli, kendi ekimine ve tadına göre, söz bulmağa ve yaratmağa hak kazanmış oluyor. Bu bütünümün sürekliliği az zamanda dilimizi, eskisinden başka yönlerden, ayrıca dolaş ve kaplayışa açık bırakmış olacaktır. Eski Şark sözlerinin kaplayışından kurtulmadan, yeni Garp sözlerinin düşüncesiz ve ölçüsüz dalışına uğrayacağız. Bunla Türk dili Türk ekimlerinin çevresinde, yabancı ağlar içinde boğulmuş, ötürüsü ile (dolayısıyla) kısır kalmış, tohum beneklerine dönecektir..."
Paşa, konuşmasının sonunda da şöyle diyor: "Bu yayılışımla sakınılacak köşelere işaret koyduktan başka, kitabımıza çabuk varlık verilmesindeki değimi kabarıntı ile (abartarak, mübalağa ile) göstermiş oluyorum."
Daha sonra tartışmalara geçiliyor...
İsmet Paşa’nın konuşmasını, dil çalışmalarında geçirilen sıkıntıları, harcanan çabaları göstermek için verdim. İnönü, kuşkusuz Atatürk’ün başlattığı bir devrimin, dil devriminin -harf devriminde olduğu gibi- savunuculuk örneğini veriyor.
Bu çabalar olmasa, dilimizdeki arılaşma, özleşme günümüze dek canlı gelebilir miydi? Dilimizdeki Osmanlıca sözcükler şimdi ona inatla kullanmak isteyenler bulunsa bile, ölü sözcükler olarak sırıtıyor.
Mustafa Kemal'in, Türk dilinin özleşmesine girişmesini Yalçın Küçük, "Aydın Üzerine Tezler”inde, Türk aydınındaki aşağılık kompleksinin yenilmesine de bağlıyor. Şöyle diyor Yalçın Küçük:
"... Türk aydınının pek sevdiği Koçi Bey risalesinde Türkler, çingene ve ağdacılarla bir sayılıyor. İşin aşağılık kompleksiyle ilgili yanı ayrı: İlerde uzun uzun ele alınacak ve ön plana çıkarılacak. Şu görülüyor: Türk aydınında ve Türk halkında aşağılık kompleksi olduğu muhakkak. Açık veya kapalı, bunu herkes kabul ediyor. Mustafa Kemal'in Türk Tarih Tezi ile Güneş Dil Teorisi, bunlar Aydın Üzerine Tezler’in daha sonraki kitaplarının konusu. Bu kabule dayanıyor. Kabul ve kabulde ittifak var. Fakat nedeni konusunda görüşler ayrılıyor. Ele alınacak." (Yalçın Küçük. “Aydın Üzerine Tezler" 1830-1980, birinci kitap, s: 108, "Tekin Yayınevi", İstanbul).
Bugün dil bayramı. Türk dilinin özleşmesine katkıda bulunanları, emek verenleri saygı ile selamlıyorum.