Turgut Kazan’ın İsyanı...

4 mayıs cuma günü, DGM'deki duruşmada, İstanbul Barosu Başkanı savunman Turgut Kazan, TV filmlerinde görülebilecek bir savunman tipini canlandırıyor gibiydi. Dinleyiciler, kulak kesilmiş dinliyorlardı. Yabancı konuklar, yanlarındaki çevirmenlerine, Turgut Kazan'ın neler söylediğini soruyorlardı. Sanık yerinde oturan Haydar Kutlu'yla, Nihat Sargın sessiz izliyorlardı. Kazan, sanki kaynıyordu. Şöyle diyordu özetle:
Ve devam ediyorum, son sözü söylüyorum: Anayasanın 141. maddesi size bir şey emrediyor; bana değil, size emrediyor! Okuyorum: “Davaların...” (Başkan Vehbi Benli, Turgut Kazan’ı uyarıyor ''heyecanlanmamasını" söylemeye çalışıyor)... Efendim, benim tarzım bu. Sayın Başkanım, ilk oturuma geldiğim gün, dedim ki: “İsyan etmeye geldim!" dedim. Bunu açık söyledim. Sunduğum dilekçenin birinci başlığı "İsyan ediyorum!'' İsyan ediyorum. Hatta bir benzetme yaptım; “Gümülcine”de isyan ettim, burada da isyan etmezsem, kendime saygım kalmaz!" Gümülcine çözüldü bir ay sonra. Ama otuz aydır ben, bu isyanımı şimdi dile getirmek için ne mümkünse, bütün bilebildiğim, anlatabildiğim yöntemler içerisinde size anlatmak istiyorum. Ama, bakın, tekrar ediyorum, sizden bir şey beklemiyorum. "Bi-ti-rin" diyorum.
Şimdi, eğer ben müdafi (savunman), arkadaşlarım müdafi olarak bu kilidi görmüşsek ki, gördüm, nasıl çıkabilirim? Yar-gı-tay'a gitmek istiyorum; Yar-gı-tay’a gitmek istiyorum! 141 ne diyor? Size emrediyor, bana değil: "Davaların..." (Başkan Vehbi Benli, yine araya girmek istiyor: ''heyecanınızı...”) Efendim, haksızlık o kadar büyük ki isyanımı zaptedemiyorum, dedim. İsyanımı zaptedemiyorum! 141 ne diyor? Size diyor, bana değil. Hani, bir TCK 141 var, bir de Anayasa’da 141 var, size diyor: "Davaların..“ (Başkan Vehbi Benli, “Çok affedersiniz" diyor, “tutanağa geçmek zorundayım..." Turgut Kazan devam ediyor) Bu, benim için onurdur. Devam edeceğim efendim. (Vehbi Benli, tutanağa yazdırıyor: “müdafi, diyaloğa...") Diyalog, sizinle aramızda hiçbir diyalog yoktur. Biraz önceki oturumda gördük: Adımızı yazıyorsunuz (tutanak memurunun daktilosunun tıkırtıları) adımızı yazdığı için de teşekkür ediyorum! (Daktilo tıkırtıları, Benli yazdırıyor. Bir ara, o da bağırıyor: "Ben yazıyorum bunu, bunun sorumluluğu bana ait!" Turgut Kazan'ın, "Tabii efendim buyurun!" dediği duyuluyor. Benli, "Yargılama usulüne uygun olmadığı görülmüş, kendisine bu biçim hatırlatılmıştır!" Turgut Kazan, sürdürüyor:) Bu biçimi uygun saymıyorum, 27 yıllık bir avukat olarak üzüntümü ifade ediyorum. Derdimi anlatma konusundaki gayretimi engellediğimizi var sayıyorum. Ve devam etmek istiyorum. (Vehbi Benli yazdırıyor: "Müdafi aynı şeye devam etmek istediğini...") Aynı şeye devam etmek istemiyorum. Dedim ki: Bu, "uygun biçimde" dediniz, bunu uygun biçim saymıyorum! ("Saymıyorum" diyerek.) Ben, bildiğim yöntemle anlatmaya devam etmek hakkına sahibim. Ben sizi ikna etmek istiyorum. Burada, davayı bitirmeniz konusunda... (Başkan Vehbi Benli yazdırıyor, "Sözüne devam etmek istediği anlaşıldığından..." Turgut Kazan, sürdürüyor) Evet, diyor ki 141, yani size diyor: "Davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir. "İşte biz, savunma olarak bu Anayasal emre uymanızı ve tekrar ediyorum Anayasa deyimiyle. "Mümkün olan süratle" bu davayı sonuçlandırmanızı ve (Haydar Kutlu’yla, Nihat Sargın’ı göstererek) şu insanlara bir an önce, sizden bir şey beklemediğimiz için parantez, Yargıtay'a gitme yolunu açmanızı istiyoruz. Devam ediyorum, bitireceğim, size bu görevi hatırlatmayı savunma görevi sayıyorum! Yani, Anayasa emrini hatırlatmayı savunma makamının bir görevi sayıyorum. Müdafiler olarak anladık ki özgürlükler üzerine vurulan kilidi açabilmenin yolu, bu davayı bir an önce Yargıtay’a götürebilmenin yollarını açmaktır. Hayattan başka bir şey istemiyoruz! Sadece. "Anayasa'nın 141. maddesine uyun" diyoruz. Ve Anayasa... ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan "makul süre içinde" yargılanma hakkımızı istiyoruz Kısacası, "kesiksizlik" istiyoruz, kesiksizlik istiyoruz, kesiksizlik istiyoruz, kesiksizlik istiyoruz! 2445'in 20/3 dışındaki fıkralarını istiyoruz. 219’u istiyoruz, 221'i istiyoruz, 222'yi istiyoruz. Yani, yasalara uygun bir yöntem uygulamanızı istiyoruz. Takdir sizin, karar sizin, tercih sizindir..."
Savunman Turgut Kazan, konuşmasını yazılı olarak da Başkan Benli'ye verdi.
Ankaralı savunmanlar, o günkü duruşmada salıverilme bekliyorlar mıydı? Kendi aralarında, "yumuşak konuşalım!’” diye düşündüler mi? Veli Devecioğlu mu konuşacaktı? Ancak, İstanbullular gelince, Turgut Kazan'ın konuşmaya hazırlandığı görüldü; konuşma ona mı bırakıldı?
ANAP iktidarı gerçekten güç durumdaydı; haziranda yapılacak AGİK toplantısında, Avrupalılar, Haydar Kutlu'yla, Nihat Sargın'ın haksız yere yıllardır cezaevlerinde tutulduklarını ileri süreceklerdi. Buna hiçbir zaman doyurucu bir yanıt verilememişti. Hele Ali Bozer, bu konularda oldukça yayaydı! 141-142'nin kaldırılmasına karşı oluşu. Bakanlar Kurulu'nda buna sahip çıkmayışı gözlerden kaçmamıştı.
Adalet Bakanı Oltan Sungurlu, Haydar Kutlu-Nihat Sargın konusunda, DGM'nin topu Bakanlığa attığını söylüyordu. Satır aralarını okumaya alışık olanlar, anlarlardı Sungurlu'nun ne demek istediğini.
Haydar Kutlu'yla, Nihat Sargın özgürlüklerine kavuşmuşlardı ya, İsmail Beşikçi içerdeydi bu kez. DGM ise Çevre Sokak’tan çıkıp yeni "Adalet Sarayı”na taşınmaya hazırlanıyordu. DGM’ciler, yeni yerlerinde de "güvenlik önlemi" açısından, çalışmalar yaptırıyorlardı. Yoksa, Atatürk Bulvarı’ndan da geçilemeyecek miydi? DGM Başsavcısı Nusret Demiral, Adliye Sarayı’na taşınmak istemiyor muydu? Çevre Sokaktaki eski CHP genel merkezi, daha mı çok hoşuna gidiyordu? DGM Başkanı Vehbi Benli de Başsavcı Nusret Demiral da dışarıda "koruma"larla dolaşıyorlardı. Ağır ceza mahkemesi başkanları korumasız. Onlar korumalı... En iyisi, Anayasayı değiştirip DGM'leri tümüyle kaldırmaktır. Bu, sadece yargılananlar, cezaevine tıkılanlar açısından değil, oralarda çalışanların erinci açısından da zorunludur. DGM'ler, tarihin sayfalarına gömülmelidir...