Turgut Bey’e Dikkat!

Turgut Bayi, 1951'terden Elektrik Etüt İdaresi'nden beri tanıyan bir mühendis arkadaşı, 1960’ların ortalarına doğru, yirmi beş yıl önce, bir arkadaşına şöyle demişti:
Bu Turgut'a dikkat edin, bir gün Türkiye'yi eline geçirecek!
Bu sözleri söyleyenin adım açıklamayacağım. Neden bu sözleri söylemişti acaba? Ne biliyordu? Elektrik Etüt'te, sıradan bir mühendisken, ne yapıyordu ki, arkadaşında o izlenimi bırakmıştı? Türkiye'yi ete geçirmek, iktidarı ele geçirmek anlamına mı geliyordu, bunu bilemiyoruz.
Gazeteci arkadaşlarımıza verdiği demeçlerden anladığım. Turgut Bey, öyle demokrat yapılı biri değil, demokrasiden yana da değil. O, kazanmadan yana. Çoğunluğu yitirdiği an:
Çoğunluğu yitirdik, ne yapalım, bundan sonra muhalefette kalırız; beş yıl muhalefet oluruz! diyeceklerden değil. Bir sıkıştığında açıkladığı gibi ya Dünya Bankası'na gidecek ya da Side'ye yazlığına!
İktidardan güneyi düşündü mü, dünya başına yıkılıveriyor! Ne partisi içinde demokrasi var, ne kabinesinde! Böylece 12 Eylül’cülerin arayıp da bulamadıkları kişi oluyor. 12 Eylül’de demokrasiden bir iz kaldı mı?
12 Eylül'den önce. Başbakanlık Müsteşarıydı. Oraya, Süleyman Bey getirmişti. Bir gün Süleyman Bey’e sormuştum:
Turgut Bey'i nasıl müsteşarlığa getirdiniz?
Onu, oraya isteyerek getirmedim. Necmeddin Hoca istedi!
Süleyman Bey'i dışarıdan destekleyen Necmeddin Hoca, İktidarda bir ayağı olsun istemiş olmalıydı. Eh, Başbakanlık Müsteşarı da Başbakanın ne yapacağını ne yaptığını bilmez mi?
12 Eylül olunca, Süleyman Bey Hamzakoy'a, Turgut Bey, askerlerin yanına. Başbakanlık Müsteşarlığı sürmekte. Bir gün, yine adını açıklamayacağım bir arkadaşına şöyle der:
Sana önemli haberlerim var, önemli şeyler yaptım!
Ne yaptın?
Askerlerle görüştüm. Turhan Feyzioğlu'nun başbakanlığını önledim; "Başbakan asker olsun, sivil olmasın!" dedim. Kabul ettiler. Ben, Başbakan Yardımcısı olabileceğimi söyledim, ancak Mâliyenin de benim denetimimde olması koşuluyla. Oraya. Kaya'yı getireceğimi Kayaya güvenirim. Sonra, Kâmuran İnan’ı Enerji Bakanlığı’na getirmeyi düşünüyorlardı, onu da önledim!
Başbakan Yardımcısı oldu, Bülend Ulusu Başbakandı, öbür Başbakan Yardımcısı Zeyyat Baykara. Zeyyat Baytara, aradığımda hiç kırmaz, sorularımı yanıtlar, haber aldığım bir olayın doğru olup olmadığını söylerdi. Bir gün beni yanılttığını anımsamıyorum. Sezinlediğim kadarıyla, Turhan Feyzioğlu'nun başbakanlığı suya düştükten sonra, başbakanlığa Zeyyat Bey’in gelmesi bekleniyordu. Ya da Zeyyat Bey öyle umuyordu. Olmadı. Zeyyat Bey, neden olmadığını biliyor muydu acaba? Turgut Beyin bunda parmağı olup olmadığını örneğin. Konuşmalarımızdan anımsadığıma göre Turgut Bey'i pek sevmezdi. Turgut Bey, ekonomik işlere bakıyor ya, Zeyyat Bey.
Ekonomik kurul toplandı, ben başkanlık ettim! derdi...
Yani. "İpler benim elimde" demek isterdi. Gün görmüş, dürüst tanınmış bir bürokrattı. Hep öyle kaldı. Sonra öldü...
Turgut Bey de, bir gün açıklamıştı, “İki Başbakan yardımcı- siydik, Zeyyat Beyte de geçinemezdik" diye. Geçinememelerinin nedenlerine bakmalı. Zeyyat Bey, 24 Ocak Kararları’na karşıydı. Açık açık karşı çıkmış, Köşk'e çıkarak düşüncelerini de açıklamıştı. Arkasından banker olayları çıktı; Zeyyat Bey, bu olayların da, bankerzedeleri yaratacağım sezmekteydi. Bankerlik olaylarının başlıca sorumlusu Turgut Bey'le, Kaya Bey’di. Baskılar karşısında dayanamadılar, ikisi de görevden çekip gittiler! Binlerce “bankerzede”nin sorunları hâlâ çözülmüş değil. Evlerini, altınlarını satıp bankere yatıranlar, bugüne dek, paralarını alabilmiş değiller. Yirmi beş milyon lirası gitmiş adamın eline birkaç yüz bin lira tutuşturmuşlar, o kadar. Adamlar kıvranıyorlar. Bankerzedelerin başkanı durumunda olan kişi şöyle dedi:
Banker fiyaskosu olduktan sonra, askerler, polisler, kolayca paralarını geri aldılar. Biz alamadık! Bankerlerin mallarına el kondu. Paralar, Yeni Sanayi Çarşısında çalıştırılıyor. Bizim paralardan haber yok! Yirmi beş milyonum gitti. Başta Başbakan Turgut Bey, Kaya Bey, bankere para yatırmayı teşvik ettiler. Sonra da, onlarla görüşmek bir dert oldu. Yanlarına bile varamıyoruz!
Gazeteciyim, köşe yazarıyım, dinliyorum. Başka ne yapabilirim? Adamların hallerine acıyorum. Çatak'a gitmeyen, gidemeyen Turgut Bey, Göcek'lerde keyif çatıyor. Dinlese ya, bankerzedeleri. Üzerinde şort, boynunda nazar boncuğu Ölüdeniz'de turistlerle söyleşiyor.
Hoş, Turgut Bey'in iktidarında, bankere para yatırmayanlar da bankarzede gibidir artık! Ücretlilerin aylıkları 1977 düzeyine inmiştir...
Turgut Beyin bir özelliği, işine gelmeyen konularda ağzını açmaması. “Cumhurbaşkanlığı” konusu geçti mi dilsiz kesiliyor! Gönlündeyse, Çankaya yatıyor...
Gazetecileri, özellikle köşe yazarlarını pek sevmiyor. Yerinde onları cezalandırıyor. Örneğin, toplantılarına çağırmıyor. Milliyet’ten Yavuz Gökmen'e şöyle diyor:
... Çok dikkat ettim. Mesela halk genelde gazetelerimizin manşetlerini okuyor, resimlerine bakıyor. Ama kalkıp köşe yazarlarını okuduklarını tahmin etmiyorum. Ama köşe yazarlarını kimler okuyor derseniz, daha çok politikacılar okuyor. “Benim hakkımda şunu söylemiş!'', “Niçin bunu yazdı?" bir karşıtı varsa, onun hakkında şöyle bir yazı yazması onun hoşuna gidiyor. Politikacılarla gazeteciler genellikle birbirlerini etkileyen gruplar oluyor... Bunu geç de olsa müşahede ettim. Bu tesirin altından kurtulmak lazım bazen. Sonra her gazetenin kendine göre bir politikası, bir yönetim tarzı var...
Böyle diyor Turgut Bey, artık köşe yazarlarını okumuyor! O etkiden kurtulmuş. Ortalıkla şöyle keyifle okuyacağı köşe yazarı pek kalmadı mı ne? En iyisi, “Red Kit” okusun; bu sıcakta köşe yazısı, dergi, kitap çekilir mi?
Politikacı, inişe geçti mi, öyle olur... İşadamlarının başarılı (!) danışmanı Turgut Bey, devlet görevini de öyle yönetmeye kalktı, böyle oldu!