Turgut Bey Ürktü mü?

Vakko'dan gelen yeni yıl paketi içinden çıkan gömlek, ufak gelince, gidip hemen değiştirdim; sırtıma geçirdim. Kravatı da taktım. Yeni yıla, yeni gömlek, yeni kravatla girdim! Vakko'dan bir de çiçek tohumu, geldi; baharda ekilecekmiş tohumlar. Çiçek tohumunun bulunduğu kartta, eski bir Çin şiirinden alınmış şu parça vardı:
"Bir saat mutlu olmak istiyorsan, şarap iç, bir hafta mutlu olmak istiyorsan, birbirinden değişik yemekler yap, dene, bir ay mutlu olmak istiyorsan; evlen, bir ömür mutlu olmak istiyorsan; toprak ve çiçekle uğraş…”
Çiçekleri seviyorum ama, daha çok “domuzları" yazıyorum; Köy Enstitüsü’nde, Çifteler’de Rauf İnan’la birlikte çalışmış olan Seyfi Koryürek, Almanya'da çalışan hemşerisi İhsan Güvercin’in “Beslenme Sorunu" adlı şiirini yolladı. Bestelenip kasetlerde satılacak olan şiir. Prof. Fehmi Yavuz a, Oralp Basım’a, Talip Apaydın’a Rauf İnan’a da gönderilmiş. Seyfi Koryürek, adres olarak "P.K. 105, Yalova" diye bildirmiş. İhsan Güvercin'in şiiri şöyle:
"Beslenmeyse insanlığın sorunu/bunun çaresini bulmak gerekli/cahilliğin alevlenmiş korunu/söndürmeye tedbir almak gerekli,
Şu koyundur, bu domuzdur demeden/erir insan bir parça et yemeden/sefaletin sayrısını görmeden / derman kapısını çalmak gerekli,
Domuz yiyenlerin Rabbi ayrı mı?/yemeyenler kul da yiyen gayrı mi?/bizler iyiyiz de onlar sayrı mı?/işin derinine dalmak gerekli,
Öyleyse kıssadan hisse alalım/ besin sorununa çare bulalım/domuz da bir besin gayrı bilelim/koyunla farkı yok bilmek gerekli,
Son vermeli açlık kokan öyküye/ ulaşmalı medeni bir mevkiye/ mutlu günler haykıracak türküye/sazı uyarınca çalmak gerekli.
Asır altı değil yirmi bitiyor/ocaklarda bulgur buğu tütüyor/yokluk insanlığı nara atıyor/ direnip dengede kalmak gerekli,
Günah değil bir çift domuz alalım/sürü edip çayırlara salalım/hemi biz yiyelim, hem kâr bulalım/artık tok karınla gülmek gerekli,
Hak demiş ki nimetlerim kullara/kullar niye düşmüş ayrı yollara?/ortağız da arılarla ballara… /domuzun suçu ne sormak gerekli,
GÜVERCİN'im üç günlük şu dünyada/son vermeli açlık kokan feryada/ günah korkusunu engin deryada/gelinmez yönlere salmak gerekli."
Gericiler, tutucular yalnız domuz yetiştirmeye değil, özgürlüklere de, demokrasiye de karşı çıkarlar. Onlar, "şeriat düzeni" isterler. Haksız oldukları için güçsüzdürler. Eleştirileri vız gelir, tırıs gider!
* * *
Turgut Bey'in "Aysel" gösterisi sırasında söylediği bir söz, üzerinde durulacak derecede önemliydi. Fotoğrafçılar, gazeteciler Başbakanlık Konutu'nu doldurmuşlardı. Turgut Bey, gazetecilerin ilgisini övüyordu. Oysa, aynı ilgi Haydar Kutlu’yla, Nihat Sargın geldiklerinde de vardı. Bunca gazeteci, fotoğrafçı, ancak çok önemli olaylara koşarlardı…
Meclis'te geçici bütçe tartışmaları sürerken, oyunun rengini belli etmek için söz isteyen SHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Vahit Halefoğlu'nun “işkence"yle ilgili insan hakları sözleşmesini imzalamayıp, arka kapıdan çıkıp çıkmadığını sordu Kemal Anadol, şöyle diyordu:
“Kemal Anadol (devamla)— .. Sayın Özal’ın yine ilk kez bireysel başvuru hakkını Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına tanımakla övünen Sayın Özal’ın Başbakanı bulunduğu hükümetin Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu tüm Avrupa Konseyi üyelerinin 19 ülkenin Strasbourg’ta bir araya geldiği toplantıda işkence ve insanlık dışı ya da onur kinci davranış ya da cezanın önlenmesine dair Avrupa sözleşmesini maalesef İrlanda ile beraber imza etmemiş ve Dışişleri Bakanı arka kapıdan kaçmıştır arkadaşlar. (SHP sıralarından alkışlar) Onurumuzun zedelenmesi bununla kalmamıştır, bu tür sözleşmeleri hazırlayan teknokratların, diplomatların üstün katkılarından, hizmetlerinden dolayı onlara hediye vermek adettir ve bunu hazırlayan, bu sözleşmenin taslağını hazırlayan Avusturyalı diplomata bir gün evvel arka kapıdan kaçan Dışişleri Bakanı Halefoğlu, ertesi günü plaket verebilmiştir arkadaşlarım. (ANAP sıralarından gürültüler).
Sabri Keskin (Kastamonu) — Sayın Başkan, bununla ne alakası var?
Kemal Anadol (devamla)— Bununla alakasını söyleyeceğim Siz burayı 6 kasım Meclisi zannediyorsunuz, biz buraya memuriyet yapmaya gelmedik. (SHP sıralarından "bravo" sesleri, alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler) Sayın Başkan devam edeyim mi, susturacak mısınız?
Başkan — Devam edin
Kemal Anadol (devamla) — Peki efendim teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerimi bitireceğim. Bu sözleşmenin 2. maddesi, 19 Avrupa Konseyi üyesi ülkenin hazırladığı sözleşmenin ikinci maddesi; ‘Taraf her devlet bu sözleşme uyarınca yargı yetkisi altında kamu makamlarınca özgürlüğünden yoksun bırakılan kimselerin bulunduğu herhangi bir yerin ziyaret edilmesine izin verir' diyor. Anlaşılıyor ki, bu 2. madde yüzünden bu sözleşme Özal hükümeti tarafından imzalanmamıştır Arkadaşlar, Meclis yeni açıldı, daha önümüzde beş sene var. Biz burada işkence konuşmaktan bıktık, siz dinlemekten bıkmadınız. Lütfen imzalayın, bu tartışmaları keselim. (SHP sıralarından alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler)
Alı Kavak (İstanbul) — Şu anda sen işkence yapıyorsun.
Kemal Anadol (devamla) — Biz, iki lafında bir, her paragrafında çağ atlamaktan söz açıp, ama bir türlü çağdaş olamayan insanlık suçu işkenceye karşı çıkamayan bu siyasal iktidara, sarf yetkisi vererek, içeride vatandaşımızın can güvenliğini, dışarıda devletimizin onurunu emanet edemiyoruz. Onun için 'hayır' diyorum. Saygılar sunarım. (SHP sıralarından alkışlar)..."
Olayın üstüne gitmek istiyordum. Halefoğlu, neden sözleşmeyi imzalamayıp, arka kapıdan çıkmıştı? Ankara’dan ayrılıp, İstanbul'a yerleşen Vahit Halefoğlu'nu telefonla aradım. Aramada şu konuşma geçti:
Efendim, yeni yılınız kutlu olsun!
Teşekkür ederim.
Onu kutlamak istedim bir, yani ayrıldınız diye, sizi unutacağımızı mı sandınız? Bir de efendim, sizinle ilgili bir sürü haberler çıktı.
Ne gibi?
Bu, Avrupa Konseyi’ndeki imzadan çekinme mi diyelim, ona olayı…
Hiçbirini duymadım. Duymak da istemiyorum…
Neden?
Hiç, onların hepsi 1987'de kaldı 1988'e daha rahat bir havayla giriyoruz…
Anladım.
İnsan politikayı bırakınca, artık "şunu dediler, bunu dediler" diye, onun şeyini yapmaması lazım. Mecliste onu söyler, cevabını verirler, biter, gider…
Sizin bu konuda bir şey söylemenizi isterdim. Yani...
Hiçbir şey söylemem. Ben şimdi kendi meşguliyetlerimle doluyum. Ve, geçmişim de, bir takım böyle, oldu da, olmadı da, şunu da, bunu da laflarıyla vakit geçirmek niyetinde değilim...
Anlaşılan, Halefoğlu, konuşmadan yana değildi. Ama ona buyruğu veren Turgut Bey konuşmak zorundaydı. Turgut Bey, Nihat Sargın ile Haydar Kutlu Ankara Emniyeti’nde gözaltında tutuldukları sırada, Avrupa Konseyi'nden bir kurulun Ankara'ya gelmesinden, içeriye girmesinden ürkmüş müydü?