Tünelin Ucundaki Adam...

Üç hafta önceydi, günlerden perşembe. Cüneyt Arcayürek:
Haydi, Çankaya’ya gidelim, dedi. Turgut Bey, Cumhurbaşkanıyla görüşüyor. Biz de izleyelim...
Gidelim, dedim. Cüneyt'in arabasıyla Çankaya'ya, Köşk kapısına vardık. Gazeteciler orada. Turgut Bey'in Kenan Bey'in yanından çıkmasını bekliyoruz. Çankaya'nın giriş kapısında, basın kartlarımızı aldılar, "ziyaretçi” kartı verdiler. Kartın da sağ yakaya takılacağı arkasında yazılı. Biz, ziyaretçi değil, gazeteciyiz. İçeri de girmeyeceğiz. Ama olsun. Güvenlik önlemi işte...
Uzakta, ağaçların arasında bir kımıldama oldu, kısa boylu bir adam arabaya bindi. Daha sonra, koruması Musa Öztürk, o uzun boylu, öne oturdu. Tamam, geliyor. Gazeteciler içeri koşuştular. Turgut Bey, arabadan inip, basına açıklama yapacağı yere yönelirken, beni gördü:
Sen ne arıyorsun burada? diye sordu
Sizi izleyeceğim, gazetecilik yapıyorum...
Gelişime neden şaşırmıştı ki? "Biz burada, çoluk çocukla idare ediyorduk işte, senin ne işin var?” mı demek istemişti. Yürürken:
Şapkan da biraz değişik, dedi..
Başımda Schmidt şapka vardı. Onu neye benzetti ki? Sorulardan önce açıklamalar yaptı. Sıra sorulara geldi. En arkalardaydım ayakta duruyordum. Cüneyt, yanımda yere çökmüş gibi oturmuştu. Birkaç soru soruldu. Soru sormak için elimi kaldırdım, soruyu sordum:
"Sayın Başbakan, gazetelerde çıkan araştırmalar, muhalefetin açıklamaları, iktidarınız için tünelin ucunun gözüktüğünü gösteriyor. Anadolu'da, çeşidi illerdeki gözlemlerim de bu doğrultuda, ANAP iktidarının sonunun geldiği görüşünü güçlendiriyor. Zat-ı âliniz, bu duruma ne diyorsunuz? Sizin görüşünüz nedir?
Yüzü biraz karardı Turgut Bey’in. Tek tek donuk bir sesle yanıtladı sorumu. Bu, muhalefetin iddiasıydı, bir de sol amigoların! Cüneyt Arcayürek’in 25 mart cuma günü çıkan yazısının başlığı "Tünelin Ucu”ydu. Şöyle diyordu bir yerinde:
“...Meğer, ‘Ara rejim heveslileri var’ derken 'şahısları' amaçlamamış Özal, bir genelleme yapmışmış. Bu noktaya ‘O münasebetsiz soruya’ kadar huzur içinde geldik, ama Ekmekçi havayı bulandırdı. Gazele araştırmalarının, muhalefet irdelemelerinin, hatta yurtiçinde yaptığı gezilerin ANAP'ın azınlığa düşmekte olduğunu söyledi, ‘Tünelin ucu görünmüştü'. Soruyu böyle bağladı. Başbakan, bir sinirlendi, bir bozuldu ki, yanakları kızardı. Muhalefete tabii aklından bir türlü çıkmayan 'sol amigolara' bir yüklendi ki, bu görüşlere yer verenleri aç tavuğun kendisini arpa ambarında görmesine benzetti. Yetmedi bu benzetme, ANAP'ın üçüncü, hızını alamadı dördüncü kez yine seçim kazanacağını söyledi…”
Soruyu sorduğum zaman, önümde oturan genç gazeteciler, kıs kıs gülüyorlarmış. Havva Can:
Mustafa Abi, arada bir gelin de soru sorun; biz böyle soruları soramıyoruz.. dedi. Turgut Bey, genç gazetecileri, soru yönelttiklerinde azarlıyor olmalı ki, soru sormaya çekiniyorlar besbelli. Bir Başbakanın, bir parti liderinin buna hakkı yok. Gazeteci, soruyu okuru adına soruyor, kamuoyu adına soruyor. Keyfinden sormuyor...
Gazetecilik sezgi ister. Bu sezgisini de söyler, yazar Gözlemlerime göre. Turgut Bey’in de ANAP iktidarının da sonu görünmüş gibi. Turgut Bey, tünelin ucunda duruyor. Ondan sonra ne olacak? Soruma Turgut Bey, o denli bozulmasaydı, ikinci soruyu soracaktım...
Sayın Başbakan, muhalefete hazır mısınız?
Ne diyecekti bilemem, ama muhalefete geçmek de bir hazırlığı gerektirir. Eğer demokrat yapılı bir lider ortada yoksa, parti demokrasiye inanmamışsa, muhalefet de yapamaz, dağılır gider. Böyle liderleri, böyle partileri çok gördük Turgut Bey'in kardeşi Korkut Bey, daha ANAP iktidarının başlarında, yaptığımız bir görüşmede:
ANAP iktidarı, ağabeyimin, Turgut Bey'in varlığıyla vardır Ağabeyim herhangi bir nedenle çekilirse. ANAP dağılır gider Onunla kaimdir...
Sanıyorum, Turgut Bey de bunu bilmekte, görmekte. "Alternatifimiz yok” derken de bilmekte. Yani, bu “Alternatifimiz olsa, yokuz" mu demek oluyor? Turgut Bey iktidarının seçeneği de var, Hinthorozu geliyor. Belki gelmiyor da getiriliyor. 1950’de, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi'nin seçeneği değildi, halk, iktidara gelmeyi hiç beklemeyen Demokrat Parti'yi iktidara getirdi. SHP de gelirse, öyle gelecek, getirilecek. Bunun SHP'lilerin de ayrımında olmadıklarım sezinliyorum! Bir Hinthorozu Erdal Bey, "İktidara geliyoruz!'' diyor. Bunu, o da sezdi gibime geliyor. Örneğin, Süleyman Bey, buna benzer bir sözü pek söylemiyor. Ustası, çömezinin hakkından nasıl geleceğini düşünüyor...
Karikatürler, gerçeği en iyi yansıtırlar. Olaylara büyüteçte bakar karikatürcü. Turgut Bey'e iktidarının başlarında sormuştum:
Karikatürlerinizi nasıl buluyorsunuz?
Karikatürlerde bizim aleyhimize pek birşey yok, demişti, aramız iyidir karikatürcülerle!
Gerçekten Turgut Bey’i karikatürcüler, öylesine korkunç çizmiyorlardı o yıllar. Bir de simdi görsün karikatürlerini. Düşlerine girse korkar çocuklar!
Tünelin ucunun göründüğünü söyleyenler çoğaldı. Güneş'te Mehmet Badas da “Özal İnişte..." başlıklı yazısını şöyle bitiriyordu:
"Yani durum biraz ciddi... Özal yola çıktığı gündeki gibi değil... Ekonomiyi, sallapati ve baştankara götürüyor...”