Toplumcular Arasında...

Sosyalist Birlik Partisi'nin kuruluşunun ikinci yılı dolayısıyla Ankara'da Bel-Pa'da bir yemek verildi. SBP Genel Başkanı Prof. Sadun Aren, yemekte bir konuşma yaptı. Sadun Aren özetle şöyle dedi:
“Arkadaşlarım, en tatsız konuşmalar, böyle, yemekte yapılan konuşmalardır. Onun için, kısa konuşacağıma teminat veririm. Bu, böyle olacak!
Tabii, hoş geldiniz! Partimizin bu, kuruluşunun ikinci yılı. İki yılı tamamlamış bulunuyoruz. Bu konuşmada size partiyi tanıtmak istiyorum, çok kısa ama...
Partimiz, Türkiye'deki tüm Marksist, sosyalist devrimci hareketlerin mirasçısıdır, sürdürücüsüdür. Bu hareketler, biliyorsunuz. -Marksist, sosyalist hareketleri kastediyorum- iki önemli darbe yemiştir son on yıl içinde, hatta 12 yıl içinde. Bir tanesi içeriden olmuştur, 12 Eylül’ün faşist darbesidir: partileri dağıtmıştır; insanları hapislere atmıştır, işkenceye atmıştır; kapkaranlık bir dönemdir; hatta bu eziyetleri yalnız Marksist, sosyalistlere değil, demokrat olan herkese yapmıştır. Birinci darbe budur. Bu darbeden çıkarken, arlık 85-66'lardan itibaren Marksist hareket, sosyalist hareket, tekrar toparlanmayı düşünmüştür; düşünürken de, elbette ki birleşmeyi düşünmüştür; birlik olmayı düşünmüştür ve yeni bir birlik partisi oluşturmayı düşünmüştür. Adı illa 'Birlik' olacak diye değil, ama o dönemin başlıca partilerini toplayan, onların birliğini sağlayan bir parti olmayı düşünmüştür...
Biz böyle düşünürken arkadaşlarımız, hiç beklemediğimiz bir darbe daha yedik: dünya sosyalist sistemi çöktü! Çökünce, tabii bazı insanlar dediler ki: 'Bu iş burda biter, allahaısmarladık!'; fakat öyle demeyenler. 'Bir yeni mücadele yolu bulmalıyız’ dediler ve o yolu ararken, 'birlik' partisi kurmanın yanı sıra, birde 'değişim' partisi olmak gerektiğini düşündüler. Çünkü, madem ki o zamana kadarki tuttuğumuz yollar, stratejiler, çeşitli düşünce biçimlerimiz fazla geçerli değilmiş. Çünkü, maalesef sosyalist sistem çöktüğü zaman, içinden pırıl pırıl, bir ümit ettiğimiz sosyalizm çıkmadı. Çok iyi şeyler yapılıyordu, ama emperyalizm onu batırdı, diyemeyiz. Çünkü enkazdan bizim anladığımız manada, yani özgürlükçü, eşitlikçi, barışçı, kimsenin kimseye tahakküm etmediği, sömürünün ortadan kalktığı bir durum görmedik. ‘O halde, dedik, yeni bir yol bulmalıyız, aynı mecra içinde; aynı Marksist-sosyalist mücadele çerçevesi içinde yeni, geçerli bir yol bulmalıyız!' Ve partimiz böyle olmuştur. Hem birlik hem yenilik partisi oldu. Onun için biz diyoruz ki, biz hem Türkiye'nin en eski partisiyiz -ta 1920'de kurulmuştur Komünist Partisi- biz onun devam- cısıyız; TİP'in de, TSİP'in de devamcısıyız. Katılan başka akımların, kişilerin de devamcısıyız. Onun için çok eski bir partiyiz, ama aynı zamanda Türkiye’nin en yeni partisiyiz. Çünkü daha 1991’in 15 Ocak'ında kurulduk ve yepyeni fikirlerle kurulduk. Bu yepyeni fikirler tabii amacı gene sınıfsız, sömürüşüz, eşitlikçi, barışçı, kimsenin kimseye tahakküm etmediği bir dünya düzenidir amacımız. Buraya gidiş yolumuz, demokratik mücadeledir. Demokratik mücadelelerle, toplumun her kesiminde, aileden büyük işletmelere, fabrikalara; okuldan hastanelere, sendikalardan bilmem kuş koruma derneklerine kadar her yerde demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü esas alan bir mücadele aracı olarak, toplumun her kesimini demokratikleştirerek, özgürleştirerek, eşit yaparak insanları, bunun mücadelelerini yaparak ve bunun maddi temelinin de bu yollarla hazırlanabileceğini düşünerek, insanın, toplumsal yapının, emek gücünün altyapısını oluşturan bir öğe olduğunu hesaba katarak, dikkate alarak, -eskiden biraz ihmal edilmiş olan- bir yolla gidiyoruz. Partimizin özelliği budur. Yani, bu bildiğimiz sosyalizmi amaçlayan, ama sosyalizmi esas itibariyle özgürlükçülük olarak, eşitlikçi olarak, barışçı olarak tanımlayan bir düzen olarak düşünüyoruz.
Bu düzende kadınlar erkeklerle eşittir. Bizim düşündüğümüz sosyalizmde, etnik ayrılıklar tabii vardır, ama eşittir burda herkes. Herkes, nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamakta özgürdür. Kürtler, örneğin nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşamakta özgürdürler, bizim düşüncelerimize göre. Çünkü o, bu konudaki özel bir görüşümüz değildir; bu kadınlar için, Kürtler için, Çerkezler de, eğer isterlerse onlar için de. Kim ne istiyorsa, o tarzda yaşamak konusunda özgürdürler. Bu, bizim sosyalizmimizin bir sonucudur. Yoksa onun yanında bir görüş değildir. Örneğin bizim kadın sorunu hakkındaki görüşümüz. Kürt sorunu hakkındaki görüşümüz, sosyalizmimizin yanında görüşler değildir. Sosyalizmimizin gereği olan görüşlerdir. Onun içinden çıkan görüşlerdir. Şimdi ben, 'Kısa konuşacağım’ dedim, bu kadar konuşayım yeter! Sağ olun, var olun!” (Alkışlar)
Yemek çok kalabalıktı. Yıllardır tanıdığım, toplumcu dostlar oradaydılar. Onları yazacağım...