Tonguç’la İnsan Hakları...

Ülkücü Kartal Demirağ’ın, ANAP kurultayında Turgut Bey’le ateş ettiği haberi Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne ulaştığında orada gazetecilere Türkiye İzlenimlerini anlatan zenci Pierre Uma, konuşmasını yeni bitirmişti. Pierre Uma, Uluslararası insan Hakları Federasyonu adına Afrika İnsan Hakları Komisyonu Avrupa Temsilcisi'ydi. Paris'ten gelmişti. Pierre Lima, Afrika İnsan Haklan Komisyonu'nun, her ne biçimde olursa olsun, hangi düşünceyi savunursa savunsun, düşünce suçunu kabul etmediğini açıklıyordu.
Nihat Sargın’la Haydar Kutlu'nun 8 haziran duruşmasına gelen Atina Üniversitesi Rektörü Prof. Alkis Argyriadis, 17 haziran duruşmasına gelme hazırlıkları yaparken, Atina'da kalp krizinden öldü. Bu duruşmayı izleyemedi.
Nihat Sargın’la Haydar Kutlu duruşmasına uluslararası kuruluşlardan, dünyanın çeşitli yerlerinden birçok kişi, bir dolu ünlü kişi geldi. Onlarla yeterince ilgilenilmediğini sanıyorum. SHP’den bile birkaç milletvekili geldi duruşmaya; o da geçen duruşmaya; son duruşmaya kimse gelmedi. Theodorakis'le, Hint Horanı Erdal Bey bir yemek yeseler, kötü mü olurdu? Ama hayır! Sonra tutucular ne dert*? Türkiye’de ‘komünistleri kolluyor” korkusunu yenmeden sosyal demokrat da olunamaz!
Cumartesi günü SHP kurultayı başlıyor. İzleyeceğiz bakalım...
* * *
Bugün, eğitimci İsmail Hakkı Tonguç'un Ölümünün 28 yılı doluyor. Tonguç’u Vatan'da, genç bir gazeteciyken tanımıştım. Mahmut Makal tanıştırmıştı. Evine gitmiştik Bahçelievler’deki. Köy enstitülülerin çocuklarını da köy enstitülerinin bulunduğu yerlerin adıyla anardı, “Bu İvrizli", “Bu Çiftelerli'' gibi. Benim için de bir gün:
Bu Ekmekçi, köy enstitülü değil, bu ateşi nereden aklı? Sizden mi? diye sormuş Fakir Baykurt'a. 'Ateşi o mu bizden aldı, biz mi ondan bümiyorum” yanıtını vermiş.
Fakir'den mektup aldım, şöyle başlıyordu mektubu:
"Sevgili kardeşim Ekmekçi,
Bir kuş gibi kondun Almanya'ya, döndün dolaştın, nerelerde dolaştın pek bilmiyorum, ama gerisin geri uçup gittin. Yazılarından haberlerini er geç alıyorum. Sağlık esenlik içinde çalıştığını görüyorum, seviniyorum. Mainz’daki güzel iki günden sonra da hiç değilse bizim Duisburg'da birlikte olabileceğimizi sanmıştan. Çok İşin üstüne attın kendini. Senin gazetecilik yöntemlerini bildiğim için pek bölmek istemedim. İçim biraz buruktur, gene da gönüller bir otsun diyorum...
.... Şiirlere çalışıyorum şu sıralar çok müthiş bir enerjiyle. Bir kitap yapacağım gelecek yıl, o da benim jübile kitabım ötecek. Bitiyorum çokları sevmeyecek benim şiirleri. Ben çok emek harcadım, seviyorum. Ayrıca çok çok geniş bir şiir çölü. Yarsın bir köşesinde benim bir karışçık kitabım da olsun. Kalıp kalacağı da iki üç günlüktür. Güneş yakar kurutur. Ya da bakarsın yağmur düşer yel eser, onlar görürler işini. Şairlerin işini ellerinden atıyor değilim yani. Her ne kadar onlar roman yazdıkça kimsenin sesi çıkmıyorsa da biz şiir kitabı çıkardık diye kıyametleri koparırlar yarın. 'Yani Şiir' dergisinden birkaç soru geldi. Onları yanıtlarken açıkladım düşüncelerimi. Ama bunları söyleyemedim demek. Sana söylüyorum. Gözüne çarparsa okursun o dergideki yanıtlarımı. Şiirlerimi de gelecek yıl göndereceğim."
Fakir'in mektubu daha uzundu, ben gerekli gördüklerimi kısaca aldım. Fakir, ben Avrupa'dayken mektup yollamış. Tonguç, köylüyü uyandırmak istedi yıllarca. Köy enstitülerinin özü buradadır. İçinde insan hakları, özgürlükler, bilinçlenme yatar, ray enstitüleri bir ocak değildi, bir okulculuk, kulüpçülük de değildi. Onu öyle görenler yaratırlar. Türkiye'yi yönetenleri izliyorum; hiç, ama hiç köy enstitülerine değinmiyorlar. Tonguç adı, Hasan Ali Yücel adı, sanki yasaktır. ‘Türk Ansiklopedisi"nde Tonguç'un da Haşan Ali Yücel’in adı yokmuş. Belki de yeni baskılarda çıkardılar...
Tonguç'un öiüm yıldönümünde bugün saat 14.00’te Eğit-Der’in Mülkiyeliler Birliği'nde “Tonguç'u Anma Toplantısı” var. Burada, Mahmut Makal, Prof. Dr. Cevat Geray, Niyazi Altunya, Abdullah Aydın. İ. Hakkı Bayramoğlu konuşacaklar...
Pierre Uma şöyle diyordu özetle:
Bizim için en çarpıca problem, Haydar Kutlu ile Nihat Sargın'un düşünceleri değildir. Düşüncelerinden dolayı hapse atılmış olmalarıdır. Türkiye halkına şunu iyice açıklamalıyım ki, görüşlerinden, düşüncelerinden dolayı insanların baskı altında tutulduğu bir ülkeyi karşımızda görmek istemiyoruz. Düşüncelerinden dolayı İki genel sekreterin hapiste olmaları, normal, sağlıklı bir davranış değildir. Kutlu ile Sargın'a ve öteki arkadaşlarına baskılar yapılıyor. Oysa, gerçekte demokrasinin uygulandığı ülkelerde bu düşünceleri savunmak, ekmek gibi, su gibi şeylerdir. İtiraz ettiğimiz bir başla nokta, mahkemelerin oluşturuluş biçimidir. Bir önemli nokta, adli yargılamadır, iki tane savunman, sırf bu dava sırasındaki tutumları nedeniyle yargılanmaktadırlar. Burada iki tane çarpıcı nokta, eşitlik ve adil yargılama ilkesidir. Sizler için, bu dava için yapılabilecek nedir? Fransa'daki kamuoyunu, Türkiye'de insan haklanma çiğnenmesi konusunda duyarlı kılmaktır. Türkiye1 de işkenceler sürerken, dışarıda bu başka türlü tanıtılmaktadır. İnsan Haklan kuruluşu olarak bizim yaptıranlarımız olabilir. Ve dolayısıyla, bizim ülkemizde kamuoyunu diri tutup Türkiye hükümeti uyarılabilir. Fransa'ya döndüğümde bütün bu gördüklerimi ilgili yerlere bildireceğim. Türkiye'de insan haklan konusunda duyarlı bir basın bulunduğunu belirteceğim...
Daha sonra, Atina’dan gelen Yeni Demokrasi Partisi Atina Milletvekili Dionisis Bulukos konuştu ve kısaca şöyle dedi:
1974’ten önce. Yunanistan'da da insanlar yargılanıyorlardı. Bizim bu konularda deneyimimiz var. İnsan haklan ve demokrasinin olduğu yerde, düşünce suç «ayılmaz. Anayasa ve yasalar açısından suç sayıldığı bizi ilgilendirmiyor. Biz olaya sadece insan haklan açısından bakıyoruz. Her ülkenin tarihsel, ekonomik ve politik açıdan farklılıkları vardır. 1974 öncesinde Yunanistan'da olağanüstü mahkemelerde sadece komünistler değil, tüm demokratlar da yargılandılar. Bu dönemde, bizim de yanımızda uluslararası bir dayanışma vardı. 1974’ten sonra bütün bu durumlar aşıldı. O zamandan beri sağlıklı bir demokrasiye sahibiz...