Mehmet dedem anlatmıştı fıkrayı; dedem dediysem, dedem değil, annemin dayısı; ama bizler “dede” derdik. Dede gibi yani. Dört-beş yaşlarında yar, yoktum. Dedem aksakallı, pırıl pırıl yüzlü biri. Köyden bize armağanlar getirir. Bir şey bulamazsa, bir iki yumurta getirir. Anlatıyor Mehmet dedem şimdi:
“Kan koca yaylaya gidiyorlarmış. Tepede güneş, sıcaaak. İkisi genç. Adam bir ara:
Haydi! demiş, canım çok istiyor...
Olmaz! demiş kadın, delirdin mi? Bir gören olur!
Kim görecek? demiş adam. Haydi!
Delilenme, olmaz! Olmaz dedim mi olmaz!
Bir su başına gelmişler; su teknesinde su pırıl pırıl, bir yandan da kurnasından su şarıl şarıl akıyor. Kadın terlemiş, kocasına!
Şu çizmelerimi çıkarıver! demiş, ayaklarımı yıkayacağım!
Dedem, alıp açıklamalar yapıyor fıkrasında şimdi, şöyle diyor:
O zamanki çizmeler, bir konçla tumana tutturulurmuş. Adam çizmeye asılınca, kadının tumanı da birlikte gelivermiş. Adam başlamış şıkır şıkır oynamaya:
Haydaaa! Senin istediğin de oldu, benim istediğim de!
Fıkrayı benden başka dinleyenler de vardı kuşkusuz, ama kimlerdi, şimdi belleğimde kalmamış. Dedem herhalde bu fıkrasını parmak boyunda olan, o zamanki bana anlatmadı sanıyorum. Dinleyenler güldüler mi, gülmediler mi, onu da bilmiyorum. Fıkradan pek bir şey anlamamış olmalıyım! Mehmet dedem, çoktan öldü. Oğullarının soyadları "Yeşil”di; onunki de Yeşil olmalı...
* * *
Hacı Semra'nınım ANAP İstanbul İl Başkanlığına soyunması, keyfinden değil, bir zorunluluktan doğmaktadır. ANAP gitti, gidiyor; kocasının saltanatı da gidiyor; ne yapsın kadıncağız, soyunuyor politikaya işte! Gerçekte, bilmem ne vakıfları, Papatyalar filan da bahanemi; tümü siyasal gücü aile tutmayı amaçlıyordu. Güneydoğu’ya gidip “Peşmerge"lerle fotoğraf çektirmek de öyle. Şimdi gidiyorlar mı? Kafalarına takılanlar, ellerine ayaklarına dolaştı da ondan gitmiyorlar. Gitmenin bir yaran yok da ondan.
Hacı TÖ, işleri ağzına yüzüne bulaştırmış, Hacı SÖ bunları düzeltmeye çalışıyor sözde. Düzeltemez, bitti bu işler artık. Hacı TÖ'nün puanı, ANAP'tan yüksekmiş! Bununla “naylon" gazetecileri kandırırsınız, bir de kendinizi! Her şey kullanılıyor, küçük oğlan Efe'nin evlenmesi bile. Daha küçük olsa sünnetinden mi yararlanırlardı? Adalet Bakanlığı Müştaşarı Arif Yükselin, ANAP il kongresinde, bu tezgâhta işi ne? Yargıca baskı yapmak için mi oradaydı? Ayıp, bu açıkça suçtur... O da mı kullanıldı ne? Yoksa, kendiliğinden mi gitti?
İşler önce Efe'nin düğünüyle başladı. Gazetecilerin büyük bölümü, otelin çevresine bile yaklaştırılmamış. Cumhuriyet, Faruk Bildirici için Swiss Otel’de bir oda kiralamış; olayları izleyebilsin diye. Hacı TÖ’nün basın danışmanlarından Metin Yalman görevlilere;
Bu arkadaş gazeteci! demiş. Görevliler Faruk Bildirici’yi odasından çıkarmamışlar.
Gece yansından sonra saat 01.00 miydi neydi? Ankara’dan İstanbul'u aradım “Ne var ne yok?” diye. Haber yönetmeni Yalçın Bayer, ağlamaklıydı:
Düğünden hiçbir haber sızmıyor, ne yapacağımızı şaşırdık!
Bayramda, Didim’de "Parlamenterler Sitesi'nde, Hacı TÖ’ye yakın milletvekilleri, yapılacaklar SHP’lilere anlatıyorlardı:
Seçim eylülde değil, ekimde. (6 ekim pazara geliyor!) Türk halkı beş yıla alışamadı. Dört yıl doldu mu seçim bekliyor. Turgut Bey (Hacı TÖ), ANAP'lıları seçime götürebilmenin yolunu buldu. Milletvekili sayısı 600'e çıkıyor. Milletvekllerinin yüze yakını, partilerce gösterilecek, bunlar ‘Türkiye” milletvekili olacak. Böylece şimdiki milletvekilleri de yeniden seçilip gelmiş olacaklar. Bir sıkıntı doğmayacak. İI sayısı 103'e çıkıyor, ilçeler, öyle hemen il yapılmayacak, önce sözü verilecek; "Seçim sonucuna göre valiyi gönderiyoruz!” denecek.
Neydi o, Karaman'ın ettiği? İl oldu, sonra da SHP'liyi belediye başkanı seçti! öyle, Karaman’ın oyununa bir daha gelinmeyecek...
Utanmak gerek, utanmak. Oyun edilir mi hiçi Aaa, ayıp vallahi ayol!
Aziz Nesin de ne bozguncu. Güya Hacı TÖ, Hacı SÖ'den bıkmışmış da, onun için ANAP İstanbul İl Başkanlığına soyunmasını desteklemişmiş!
Bıksalar, el ele tutuşup gezerler mi hiç? Şimdi telefonla tutuşurlar artık. Hep Bush’la konuşulacak değil ya, ne demişler? Su sesi, para sesi, kadın sesi...
Aziz Nesin’i andım ya bu haftaki "Panorama”da, Aziz Nesin’le bir konuşma var; Aziz Nesin’in çıkarmayı tasarladığı gazeteden söz ediyor. Salda Saka'nın 'Tümüyle sol çizgide olan bir gazete çıkarma fikri nasıl oluştu” sorusuna şöyle karşılık veriyor Nesin:
Bir yıldır böyle bir proje vardı, şimdi artık gerçekleşme aşamasına çeldi. Üç-dört ay önce, gazeteyi oluşturmak anacıyla, “Onbinler A.Ş.” adında bir şirket kurduk. On on beş gün önce de çalışmalara başladık.
Gazeteye isteyen herkesin ortak olabilmesi için hisse senetleri çıkardık. Tabii senetleri satacak şirketin sermaye arttırımı yapabilmesi, bunun için en az bir milyar liralık sermayeye sahip olması gerekiyor. Bu paranın 250 milyon lirasını bankaya yatırdığımızda hisse senetlerini isteyenlere göndermeye başlayabileceğiz. Bir hisse senedi 200 bin lira. Ama bu parayı da ödeyemeyecekler için yüzer bin liralık ya da ellişer bin liralık senetler de hazırladık. Şirket sermaye arttırımı yaptıktan sonra gazete ilanları da vermeye başlayacağız. Gazete ilanlarında yaptığımız işi anlatacağız, Türkiye çapında bir kampanya başlatacağız...
Salda Saka, bir soru daha yöneltiyor; Türkiye'de şu anda çoğu aydın kimsenin okuduğu gazete olan Cumhuriyetin okur kitlesini kendinize mi çekeceksiniz" diye soruyor. Aziz Nesinin yanıtı şöyle:
Sanmıyorum. Bizim öyle bir niyetimiz yok. Bugün holding olmayan tek gazete Cumhuriyet. Yani yalnız gazetecilik yapan. Öbürleri emlakçılık yapıyor, yumurtacılık yapıyor, otomobilcilik yapıyor, alışveriş yapıyor, akla gelmedik işler yapıyor. Ama Cumhuriyet iyi bir gazete olmakla birlikte bugün Türk solunu doyuramıyor. Biz bu açığı kapatır mıyız, zaman gösterecek, ama biz becermeye çalışacağız.
Bu gazete çıktığı zaman, yalnız Türk solunun değil, Türk aydınının da gereksinimlerine de karşılık verecek. Yalnız solcu değil, doğru haberci de olacak. Parti kurmaktan çok daha önemli bir olay bu. (Gazetenin hisselerinden almak isteyenler: Büklüm Sokak 75/2 Gaziosmanpaşa-Ankara adresini ya da Ankara'da 127 50 70 notu telefonu arayabilirler.)
"Onbinler” gazetesinin çıkış hazırlıklarını biliyordum. Ancak Cumhuriyet’le çalışırken o gazeteye ortak olmanın uygun olmayacağını da düşünüyordum. İlhan Selçuk da ortak olmuş. Destekleme açısından ben de ortak olacağım. Aziz Nesin'e bu düşüncemi söylerken şöyle dedim:
Ben de ortak olacağım. Hem ileride belki gazeteyi ele geçiririz!
O zaman seni almayız! dedi Aziz Nesin, çünkü senin niyetin kötü! (Kahkahalar.)
"Niyet” Arapça bir sözcük: Türkçesi "kurma", "amaç” demek. Argoda "tezgâh” anlamına da gelebilir...
30 Nisan 1991, Cumhuriyet