Tekben’in ölümü ve bir ahlâk dersi...

Şerif Tekten ölmüş, gazetede okudum, önceki sabah da Murat Sanca’nın öldüğünü Gülçin Çaylıgil söyledi.
Bu bayram sabahında, ölümlerden söz edip niye içimizi karartıyorsun? diyenler çıkabilir.
Ölümün kimi, nerede bulacağı bilinmez ki. Kral Hüseyin, İtalyan gazeteci Oriana Fallaci’ye anlatmış, ölüm üstüne öyküyü. Fallaci, bunu “Bir İnsan" romanında anlatır, şöyle:
Bir varmış, bir yokmuş, ölmek istemeyen bir adam varmış. İsfahan'lı biriymiş bu ölmek istemeyen adam. Bir gece, bu adam, ölümü, evinin kapısının eşiğinde otururken görür.
Ne istiyorsun benden? diye bağırır adam. Ölüm de:
Gelişimin nedeni..
Tümcesini tamamlatmayan adam hızlı giden bir ata atlar ve atı mahmuzlayarak Semerkant'a doğru yol alır. İki gün üç gece durmadan yol alır ve üçüncü gün şafak sökerken Semerkant'a varır. Burada ölüm'ün izini yitirdiğinden emin bir durumda attan iner ve kalacak bir yer arar. Fakat odaya girdiği anda Ölüm ‘ün yatağa oturmuş kendisini beklediğini görür. Ayağa kalkan ölüm adamın yanına giderek şöyle der:
Zamanında geldiğine sevindim. İzini kaybedeceğimden ve gecikeceğimden korkmuştum. İsfahan'da sözümü ağzıma tıkadın. İsfahan'a gelişimin nedeni, üçüncü günün sabahında Semerkant'ta bu oteldeki odada buluşacağımızı bildirmekti...
Şerif Tekben, köy enstitüsü müdürlerindendi. Yıllar sonra da, "Akçadağ Köy Enstitüsü Müdürü" olarak tanındı, bilindi. Köy enstitülerinin tüm serüvenini yaşadı. Ankara'ya köy enstitüleri ile ilgili jurnallar yağıyordu. Tonguç, bu konularla ilgili olarak, Müdür Şerif Tekben'e 27.1.1945 günü yolladığı bir mektupta özetle şöyle der:
"Kardeşim Ş. Tekben,
Bir aya yakın zamandan beri sizin enstitünüzde çalışan idareci arkadaşlar hakkında zehirli, iğrenç kelime ve cümlelerle dolu imzasız üç mektup aldım. Yine bu arada enstitünüzü inceleme maksadı ile ziyaret eden bir meslektaştan durumu çok iyi anlatan bir mektup aldım. İmzasız mektuptan bazı parçaları aynen aşağıya alıyorum:
... Evet, deşilen yaralar, işte bu mektup büyük bir hekime, kanayan yaraların havadisini götürecektir. Bu maddeler onun duygularının altıdır, düşünün, bizi koyun sürülerimizin arasında bozkırlar çizen sabanların kara öküzünden, tarlalarda şıkırdayan orak sesinden, köylere neşe veren Ayşe'sinden bu yuvaya bunun için mi getirdiniz?...
Karşımıza büyük bir örnek dikin ki örnek alalım. İmanımız küfürle yuğruluyor..."
Şimdi bu gibi jurnalcılıklar hakkında ne düşündüğümü kısaca yazayım: *
1- Memlekette hoşumuza gitmeyen ne gibi olaylar varsa, bunların meydana gelmesinin ve yok edilememesinin en mühim sebebi jurnalcıların namuslu iş adamlarına, işleri doğru yolda yürütmek için engel olmalarıdır. Onun için bu memlekette iyilik yapmak isteyenlerin baş düşmanları jurnalcılar olmalıdır.
2- Jurnalcilik; ahlâksızlık, korkaklık, iftiracılık, yalancılık, düzenbazlık demektir. İnsanlığa sığmayan, mertliğe, yiğitliğe uymayan kahpece hareket etmek demektir. İşte en büyük namussuzluk ve şerefsizlik budur. Bu ruhu köy enstitülerinde beslemek de bence alçaklık, memlekete en büyük fenalık yapmak demektir. Onun için, şikâyetçi hüviyetini belli etmediği müddetçe korkak, müfteri, namussuz ve alçaktır. Başkalarının haberi yokken onlar adına hareket eder, onları istismara kalkar.
3- Yukarıya mektubundan cümleler aldığım jurnalci de öğrenciler adına hareket etmektedir. Yazısındaki üslup ve eda bunun öğrencilerden olmadığını belirtmektedir.
4- Senden ricam şudur: Bu mektubu alır almaz bütün öğretmen ve öğrencileri toplayıp aynen okuyacaksın. İçinizde bunu yazan varsa kendisinden ortaya çıkmasını benim adıma isteyeceksin. Eğer mert ise meydana çıksın, iddialarını enstitü mensupları önünde söylesin. Haklı ise dediklerinin hepsini yapacağım. Eğer çıkamazsa ve hakikaten sizin içinizdeyse (mektup zarfları sizin başlıklı zarflardı) bence o bir alçaktır. Kendisi hakkında kanaatimin bu olduğunu, gizlediği hüviyetini bir gün meydana çıkarabileceğimi bilsin. Kullandığı iğrenç usulle hiç bir netice alamayacağına aklı ermelidir.
Hepinizin çok çok gözlerinizi öperim. İşlerinizde başarılara bürünmenizi candan dilerim."
Tonguç, bu mektubuyla unutulmaması gereken bir ahlâk dersini de veriyor.
* * *
Bayramlarda, cezaevlerinde yatanların bayramlarını kutlamak, onlara "Allah kurtarsın" demek, güzel bir geleneğimizdir. Bu bayram, onlarla birlikte tüm okurların bayramım gönülden kutlarım.