Taşlamalar, Uyarılar...

Taşlamalar, “Ankara Notları"nın tuzu biberidir. Bir zamanlar, “Ankara Notları" Tan Oral’ın çizgileriyle çıkardı. O çizgiler, yazının tuzu biberi olurdu. Diyelim, bir Süleyman Bey’i ne denli yazarsanız yazın, bir çizerin çizgilerle anlatmak istediğini veremezsiniz. Hiç unutmam, Tan Oral’ın, bir Süleyman Bey çizgisi vardı; Süleyman Bey, taşlara basarak bir dereyi geçmeye çalışıyordu; geçergenki ürkekliği, kurnazlığı yazıyla dünyada anlatılamaz. Süleyman Bey’in yerinde olsam, Tan'a rica eder, o karikatürü büyülttürür, Çankaya Köşkü'nün bekleme salonuna asardım!

Taşlama ustası Mustafa Eşref, Tansu Çiller’i nasıl taşlıyor:

Sosyalist devleti yıktık, demiş Başbakan, /Bu bir dil sürçmesi mi, bağışlanamaz gaf mıdır?/Rusya değil, Çin de­ğil, Türkiye'ymiş yıktığı /Gaf maf değil de yoksa, korkunç itiraf mıdır?

Tansu Çiller'in, Boğaziçi Üniversitesi’nde ekonomi doçen­tiyken, 12 Eylül gelir gelmez, ekonomi profesörü, Bölüm Baş­kanı Oya Köymen'i “solcudur" diye gammazladığı, yerine Bölüm Başkanlığı'na oturduğu yazılıp çizilmiş, Çiller hiçbir açıklama yapma gereğini -nedense- duymamıştı. “Nasıl ol­sa unutulur” diye mi düşünmüştü? Belki de, olayın açıklana­cak bir yanı artık yok muydu? Yine de bir şansı vardır: Anka­ra Notları’na bir açıklama gönderir, “Prof. Oya Köymen'i 'sol­cudur’ diye ben ihbar etmedim. 1402’lik olmasına ben neden olmadım” derse, yayımlamaya hazırım. Bekleyeceğim!

Mustafa Eşrefin ikinci taşlaması bir soru. Bilin bakalım:

Halterde yine rekor üstüne rekor kırdık, /Bu arada sizlere benden kolay bir soru; /Uluslararası pot kırma yarışı olsa, /Acaba kim kırardı tüm dünyada rekoru?

Bir başka taşlama ustası da Haşan Çelebi ‘dir. Okurlar onu da ‘‘Ankara Notları”ndan iyi tanırlar. Çelebi'nin taşlaması şöyle:

Boğucu enflasyon kirliliği kapkara, /Ya kitlesel ölüm, ya kitlesel akıl kaybı, /İkisi de olası... /Kapıda bu manzara!/Siz Sayın Çiller, bütün sorunları unutun/Şu delievlerini çoğaltıp hazır tutun!

Hasan Çelebi, “delievi"ni “tımarhane" yerine kullanıyor.

Hasan Çelebi, her hafta cumartesi saat 13.00-14.00 arasında, Ankara'da yayın yapan “Radyo Fon" dan tüm Ankaralılara, Ankara çevresine sesleniyor. Radyo Fon 95.8FM’den ’den yayın yapıyor. Hasan Çelebi’nin konuşmaları, şiirleri ilgi çekiyor. Bir çeşit “Taşlama Saati” gibi. Geçen haftalardan birinde Hasan Çelebi, dinleyicilerine Cumhuriyet Gazetesi’ni anlattı...

 Okur mektupları da, gizli-açık taşlamalardır bir bakıma. Bursa'dan yazan savunman Vedat Atabek, özetle şöyle diyor:

Yazılarınızda okur mektuplarına yer verdiğinizi okuyorum. Bundan cesaret alarak ben de aşağıdaki konuları açıklamak istiyorum. Bugün ekonomik sıkıntının tek sorumlusu olarak KİT'lerin gösterilmesi, bana toplumu yanlış yola yönlendirme olarak geliyor. Ekonomik çöküntünün tek nedeni KİT açıkları değildir. Aksine KİT'ler, ekonomik çöküntüden çıkış yollarından biridir. KİT'ler geçmişte, bu işlevlerini başarı ile yerine getirmişlerdir. Bunun nasıl başarıldığını ekonomi profesörleri çok iyi bilirler. Bizim zamanımızda derslerinde, örnek olarak vermelerinden biliyorum. Bazılarının çıkarı için büyük özverilerle kurulan KİT'lere kıyılmasını anlamıyorum. KİT'ler özelleştirildiğinde, alanlar tarafından çalıştırılmayacak, yine devlete başka yollardan yük olacaktır. Bu yük, bugünkünden daha ağır olacaktır. Gelecek hükümetler, bu yükün altından kalkamayacaktır. Bunun yerine, yani özelleştirmenin yerine, bugün zarar etmeyen KİT'ler vardır, bunlar örnek alınmalıdır.

Öğrenim kurumları çağdaşlıktan gittikçe uzaklaştırılıyor. Üniversiteler, Kuran ve mevlit okunarak açılıyor. Bu açılışlara devlet büyükleri de katılıyor ve eyleme ortak oluyorlar. Bu­nun sonunda fanatik bir dinci eylem yapınca 'meczup' olarak niteleniyor. İşi basite alıyoruz. 'Halk istiyor!', ‘Halkın hoşuna gider! biçiminde görünmek, gerçek devlet adamlığına, hele Atatürkçülüğe hiç yakışmıyor. Devlet yöneticisi hep halkın istekleri ile yetinmez, o ülkenin geleceğini kurarken, dünya üzerindeki konumunu da göz önüne alır. Çağdaş olmak baş koşul alarak laik olmayı gerektirir. Çağdaşlığın içinde yer alan demokratlık ise, devletin din temeline dayalı olarak yönetilmemesini içerir. Toplumda din korku yaratır. Özgür dü­şünceyi, yaratıcı usu engeller. İyi bilelim ki, Rönesans ve reform hareketleri olmasaydı, bugün elektrik kullanılamayacak, sanat-edebiyat gelişemeyecek, uzaya gitmek düş bile ola­mayacak, ay ya da öbür gezegenler üzerine çalışılamayacaktı. Bunların tümünün yokluğu Ortaçağ karanlığıdır.

Büyük kişi Atatürk, cumhuriyeti ilan edip, devrimleri gerçekleştirmekle en büyük adımları atmıştır. Gelinen noktadan geri dönülmemeli, bilerek ya da bilmeyerek ödünler verilmemelidir. Unutulmamalı ki, bugünkü bu acıklı durum, 1946 yılından beri masum istemlere yanıt verir gözüken anlayışın so­nucudur. Öğretim birliğini kaldırmak, resmi daireleri mescit­lerle donatmak, bilimi dışlamak, kör inançlara yol vermek, be­ni ve benden daha ileri olanları kötümserliğe sürüklemektedir.

Baştaki hükümetlerin inandırıcı olmaları gerekir. İnandırıcı iktidar, Atatürk ilke ve devrimlerinin ödünsüz uygulayıcısı, çağdaş demokrat olmalıdır. Ekonomik sıkıntıların her ke­sim ve herkese adil oranlı olarak yansıtılması ile Türkiye çok kısa sürede ekonomisini düze çıkarır. Varlıklılar, ücretli ve dar gelirliler gibi sıkıntıya zorlanmalıdır. Ülke için kısa süre zorlama onlara da fazla bir kayıp olmaz, aksine kazanç olur.

O ünlü tasarruf önlemlerine önce iktidar uymuyor. Törenler, karşılamalar, uğurlamalar eski hızında sürmekte, otomobil saltanatı sona ermeyip, yalnızca hizmet araçlarını satma keyfiyeti devam ettirilmektedir. Ne çalışma yerlerinde ne de konutlarda üç lamba yerine iki lamba yakılması sağlanmış, tersine memur odaları yeniden ‘dekore' edilmiştir. İktidar kendini kandırmaktadır...

★★★

49 yıl önce, Tan gazetesi ile basımevinin yıkılıp yerle bir edilmesinin yıldönümünde, bugün saat 17.00’de İstanbul Tü­nel’deki Tarık Zafer Tunaya Salonu'nda toplantı yapılıyor. Top­lantıda Yıldız Sertel, Altan Öymen, Orhan Erinç, Orhan Koloğlu, Hıfzı Topuz konuşacaklar. Okurlar kaçırmasın!