Taşlama ustası Hasan Çelebi, iki yıl önce, sanki bugünleri görmüş, taşlarını ardı ardına atmıştı. Hasan Çelebi’nin taşlamalarını, Mustafa Eşref gibi, “Ankara Notları”nda yayımlarken, bunların yazılara bir renk kattığını düşünürdüm.
23.9.1990 günü çıkan “SHP Nasıl Kurtulur?" başlıklı “Ankara Notları”nın sonuna, Çelebi’nin şu taşlaması eklenmişti:
“Çatal başlı SHP çatal bir yol ağzında/Bu kurultaydan sonra, ya uzar ya kısalır;/Parti Deniz Baykal’a kalırsa parti kalmaz/Kalmazsa eğer parti Baykal’a, parti kalır.
Kazanırsa kuşkunuz olmasın hovardaca/Altmış şu kadar yıllık birikimi yiyecek/Ve kullandığı gemi karaya oturunca/ ‘Görüyorsunuz işte, deniz bitti!’ diyecek..”
27 Ağustos 1990 günlü, "SHP’de Siyasal Eğitim..." başlıklı "Ankara Notları”nın sonundaki taşlamasında da Hasan Çelebi, şöyle diyordu:
"Geçen gün Deniz Baykal güzel bir söz söyledi/ ‘Partimde bir er gibi çalışacağım’ dedi/Eh, beklemeden başka işlerin bitimini/Bitirse iyi olur erlik eğitimini!..”
Deniz Baykal'ın o zamanlar da, en yakınında İsmail Cem vardı; Hasan Çelebi, taşlamasında bu ortaklığı şöyle vurguladı:
"Çıkar ortaklığının vurdu mu kızgın kokusu/Ossaat ekşi erik sirkesi iksirleşiyor / İsmail Cem’le bakın Baykal Ağa/Ne zaman, nerde, nasıl birleşiyor?"
Hasan Çelebi'nin taşlamaları, gazetelerin sütunlar dolusu haberlerinin bir özetiydi:
“Sözde toplumcu Deniz Baykal Ağa, / Sözleşmeli bir takma takım şirketi kurdu; / Gitmiyor baktı ki harmandalı pek, / Soldan sağa çark, marş! işi çarlistona vurdu..”
Hasan Çelebi’yle, bir süredir görüşemiyorduk; 9 Eylül CHP Kurultayından sonra düştüğü dörtlüğü yazamamıştım. Oda şöyleydi:
“Bu nasıl fırtına kül kalmadı mangallarda / Bu ne mantık, bu ne üstün kişilik peh peh peh! / Yağcılar, mandacılar yırtınıyor, zorları ne? / Bay Deniz Baykal’a kalsın da domalsın CHP!”
Fuzuli ne demiş?
"Ger derse Fuzuli ki, güzellerde vefa var, / Aldanma ki şair sözü elbette yalandır!"
Yazarlar, ozanlar doğru bildiklerim yazıp söylerler. "Ankara Notları" da, Hasan Çelebi de yanılmaz mı? Elbette yanılabilir. Ancak, olup bitenler tezleri yanıltmadı. Keşke yanılmış olsaydık!
CHP Genel Başkanı seçildikten sonra, Deniz Bey'in, hani 900 900 filandan banttan sesi çıkan bir reklam resmi var ya gazetelerde, protezli gibi dişleri görünüyor. Bir eski Baykalcı, şöyle demiş Kurultay’da izlerken:
İmaj-makyaj-montaj!
Yeni, “çıkış noktası" böyle mi? SHP’nin ilk yöneticilerinden, eski bir CHP milletvekili şöyle dedi:
Baykal ve arkadaşları, SHP grubu içinde bugüne kadar ne dediler ki farklı birşey olarak? Sadece "Ben" diyor, "Benimle olur" diyor. "Fırsat bu fırsat!" Oysa taban, "CHP'de birleşmeyi sağlarız" diye soyundu. CHP yönetim kurulundaki aymazlar, onlar da bir başka "ben" ortaya çıkardı. Erol Tuncer, yeni bir lider gibi çıkıyor; o hale getirdiler, onlar bir başka sevdada. Baykalcılar, hiç kazanamayacakları bir seçimi aldılar, gittiler. CHP'nin şu andaki en önemli geçici görevi (misyonu) birleşmeyi, bütünleşmeyi sağlamaktı; bunu unuttular. 10 Eylül’de başlaması gereken bütünleşme yok. Parti Meclisi’ni bile, "SHP'den gelecek milletvekillerine göre" düzenlediler. Böyle tüzük olur mu? Amaç, "SHP’yi eriteceğim!" Aymazlar! Dün, birbirlerinin aleyhine söylenmedik söz bırakmamışlar, "Amerikan ajanlığından" bilmem neye kadar... Türkiye, yapısal sorunları olan, yapısal değişimleri bekleyen politikalara gereksinimi olan ülke. Böyle, refahı paylaşan, zevkten dört köşe olup, fink atan bir toplumun siyasette yaratacağı ancak, "imaj-makyaj-montaj"la gider de, bizde gitmez.
8 Ekim Perşembe günkü. “Ankara Notları”nın konusu olan Bayındır'da mahalle muhtarı Hasan Andaç'ı bana, Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver tanıttı. Konuşmamı o sağladı. Ertan Ünver, şöyle dedi Hasan Andaç’la ilgili olarak:
Orta üçten terk adam, bir peynirci, bakkal; cebinde Cumhuriyet gazetesi, o tutucu Atatürk mahallesinden, yıllardır muhtar seçiliyor. Birşey var önemli, beyinsel altyapı. Cebine Cumhuriyet’i koyar. Bayındır gibi bir ilçenin en tutucu mahallesinde muhtar olur. Muhtar olduğu zaman evli de değildi. En önemli şeylerden biri budur. Bekâr adamı muhtar yapmazlar. Neden? Mahallede bir kız kaçar, ter şey olur, bir töresel dava olur, "bekâr adam, sorumluluk duygusu az olduğu için muhtar olamaz!" derler. Böylelerinden biri de, 1934’de olacak, "Kör Ahmet", Torbalı’da, Ertuğrul mahallesi muhtarı oldu, bekârdı. (Kör Ahmet, Ertan Ünver’in babası) O da şöyle derdi; “Tanrıya bile borcun olmasın! Bir can borcun, boş ver. Azrail gelip almıştır, istemiştir, alamamıştır; pata olursunuz. Hiç kimseye eğik olmayacaksın, kafanı eğmeyeceksin! Hep eşit koşullarda; en yakın dostun, en içten arkadaşın, silah, av, hovardalık arkadaşın, paralel olacaksınız, eşit olacaksınız! Ama, kimseyi de önünde eğmeyeceksin, hiçbir dostun, yakının senin önünde eğilmeyecek. Bilesin ki, düşmanlarının tümü, kafaları yerde dolaşırlar". Ben, bunları Hasan Andaç'a anlattım...
15 Ekim 1992, Cumhuriyet